Şukufe Nihal (3); “Dalgalı denizlerin yolcusuydu hep”

Fotoğraf: Kültür Bakanlığı
“Kesin bir kaynak olmamakla birlikte, mektuplaşmalarından yola çıkarak, aşklarının 1920'nin sonlarından 1931 'in ortalarına kadar sürdüğü öngörülmektedir.
Sevgililer uzaklığı aşmak için sık sık mektuplaşır, hatta Faruk Nafiz her hafta sonu trenle Ankara'dan İstanbul'a gelir. Mektuplar git gide seyrekleşir. 1932'de Faruk Nafiz, belki de iyice umudunu yitirdiğinden, aynı okulda öğretmen olan Azize Hanım ile ani bir evlilik yapar.
Şükûfe Nihal şaşkın, Şükûfe Nihal kırgındır.
Affetmez aşkını...
Eli bir kez daha bırakılmıştır Şükûfe Nihal'in. Önce babası onu genç yaşta evlendirerek... Sonra Osman Fahri; intihar ederek, eşi duyarsızlıklarıyla... Son olarak da Faruk Nafiz...
Yukarıdaki bilgileri yazan Müberra Karamanoğlu, Şükûfe Nihal’i yazdığı “Bizim Şaireler / Osmanlıda Aydın Olmak; Şükûfe Nihal” başlıklı yazısında da şu cümlelerle başlar yazısına:
“Şükûfe Nihal dalgalı denizlerin yolcusuydu hep. 1896'da İstanbul'da bir yalıda başlayan yaşamı 1973 yılında huzur evinde sona erene dek nice fırtınalar, nice mehtaplar, nice tanlar gördü.
Nazım Hikmet'in, Faruk Nafiz Çamlıbel'in, Ahmet Kutsi Tecer'in kalbine girdi. Sevdi, sevildi; uğruna intihar eden de oldu, şiirler yazan da... Daima ilklerdendi, öncüydü, çünkü o bir savaşçıydı. İlk Türk üniversite mezunu kadın, liselere atanan ilk kadın öğretmen...
Şair, yazar, gazeteci, kadın hakları savunucusu, mütareke yıllarında hatip, Kuvayı Milliyeci, döneminin aydın ve zarif kadını Şükûfe Nihal'i Rumeli Aşiyan Mezarlığı’nda bakımsız, çökmüş bir kabirde bırakmak sadece şaire değil, yakın tarihimize de haksızlık değil midir?”
MUTSUZ EVLİLİKLER, AŞKLAR, ÂŞIKLAR
Şükûfe Nihal “'En büyük ideali sanat havası içinde yaşamak, kültürünü genişletmek ve bir sanatkâr olmakken” çok erken yaşta evlendirilir. Buna engel olmak için bileklerini keserek, intihar girişiminde bile bulunur.
Evliliğinde mutsuzdur. Oğlu Necdet'in doğumundan kısa bir süre sonra Mithat Sadullah Sander'den ayrılır. Şükûfe Nihal evli olduğu dönemde eşinin arkadaşı, Cenap Şahabettin'in kardeşi, şair ve ressam Osman Fahri'den aruz dersleri alır. Osman Fahri gönlüne söz geçiremez, arkadaşının karısına âşık olur. Yasak aşkından kurtulma umuduyla öğretmen olarak Elazığ'a tayin ister. Ancak gurbet aşkını söndürmez. Fakat beklediği karşılığı bulamaz. Bir önceki yazımızda söz ettiğimiz gibi bunalıma giren Osman Fahri 1920 yılında, 30 yaşındayken başına tabancayı dayar, tetiği çeker. Fakat ölmez... İstanbul'a getirirler genç adamı. 4 ay yaşar.
Şükûfe Nihal Osman Fahri'yi ölümsüzleştirdiği ''Yakut Kayalar'' adlı biyografik romanında çektiği vicdan azabını yazar.
"Seneler... Kaba, bayağı, ruhsuz, şuursuz seneler... Onun ve benim arama girdiniz, aramıza yığın yığın küller yığdınız. Ve siz, kaba, bayağı, ruhsuz, şuursuz insanlar! Ben ondan sizin için ayrıldım, sizin yüzünüzden öldü. Onu ben öldürdüm, onu bana siz öldürttünüz. Seni kime feda ettim? Seni, beni et ve kemikten başka hiçbir şey zannetmeyen et ve kemik yığını insanlara mı?"
Faruk Nafiz Çamlıbel’in evlilik tekliflerine olumlu yanıt vermemesi üzerine Faruk Nafiz’in ani evlilik kararı alarak evlenmesiyle boşluğa düşen Şükûfe Nihal de bir süre sonra üniversiteden arkadaşı Ahmed Hamdi Başar ile 34 yıl sürecek bir evlilik yapar. Ancak aradığı huzuru bulamaz. Boşanırlar.
O yıllardan sonra aşkı sadece sadece ruhunda yaşar. O aşkın sahibi de karşılık vermediği için sevdası uğruna ölümü seçen Osman Fahri’dir. Yakın dostlarına, “Tek aşkım odur. Beni tek seven de odur. Nasıl ziyan ettim bu büyük aşkı” diye dert yanar hep. “Yakut Kayalar” adlı romanının kahramanıdır Osman Fahri.
Hafızasını kaybedene kadar düşüncesinde, dilinde, kaleminde hep Osman Fahri vardı.”*
NAZIM HİKMET’İN AŞKI
Osman Fahri, Faruk Nafiz ve Ahmet Kutsi Tecer’in yanı sıra Nazım Hikmet’in de Şukufe Nihal’e, hayranlık duyar. Sanırım Şukufe Nihal de Nazım’a aynı duyguları hissediyordur.
Şukufe Nihal, bir tanıklığa göre Nazım Hikmet’e hayranlığından, Nâzım Hikmet'in eşi ve annesi Celile hanımla birlikte oturdukları Kadıköy’deki güzel evin karşısında da küçük bir apartman dairesinin penceresinde oturur, bu evi seyredermiş.**
“Anneannem ve dedemin konuşmalarından bu hanımın büyük edibelerden Şükûfe Nihal olduğunu, Şaire büyük aşk beslediğini ve sırf ona yakın olmak için bu evi tuttuğunu öğrenmiştim.
Halide Nusret Zorlutuna’nın söylediğine göre, Nâzım Hikmet “Bir Ayrılış Hikâyesi” şiirini Şükûfe Nihal için yazmıştı.
Nazım Hikmet’in Şukufe Nihal’e “Ben sizin için çıldırıyorum, sizse bana aldırış bile etmiyorsunuz” yazılı bir kâğıt uzatıp verdiğini yazmıştık. Ayrıca gazeteci- yazar Hikmet çiçek de bir yazısında Nazım Hikmet’in senaryolarında da kullandığı Ercüment Er” takma adıyla yazdığı Sâdettin Kaynak tarafından bestelenen şiirleri olduğunu yazar.
SİNEMAYA UYARLANAN ESERİ: DOMANİÇ YOLCULARI
“Domaniç Dağlarının Yolcuları” adlı eseri 1946 yılında Şakir Sırmalı yönetmenliğinde “Domaniç Yolcusu/Unutulan Sır” adıyla sinemaya uyarlanır.
Senaryo yazımına Şakir Sırmalı ve Necdet Saner’le birlikte Şükûfe Nihal’in de katıldığı film, 16 Nisan 1948 tarihinde Taksim sinemasında gösterime girer.
Geçirdiği bir kaza sonrası yürüme zorluğu da çeken Şukufe Nihal konuşmama kararı alır. Hayatın zorlaşması sonucu yakın arkadaşları onu Bakırköy’de bir huzur evine yerleştirirler.
Huzur evinde “akıl almaz bir ıssızlık” içinde yaşar. Kızı Günay 1969 yılında çok genç yaşta vefât etmiştir, oğlu Necdet ise ‘annesini o hâlde görmeye dayanamadığı için’ yanına uğramaz. “Şükûfe Nihal zamanla huzur evinde sadece herkesi ve her şeyi değil, konuşmayı dahi unutur;” konuşmayı tamamen keser.
İstanbul Yeniköy’de bir köşkte başlayan bu ışıltılı, iz bırakan fakat bir o kadar da acılı, hüzünlü hayat 24 Eylül 1973’te bir huzur evi yatağında son bulur.
* Soner Yalçın, Hep ideal aşkı arayan bir şair: Şükûfe Nihal. 16 Ağustos 2008 (www.hurriyet.com.tr)
** Nâzım Hikmet'in Kadıköy’de yaşarken komşusu olan Ergun Türkcan (Oda TV)
Evrensel'i Takip Et