Kürtlerin suçu Taliban olmamak mı?

Diyarbakır Newroz | Fotoğraf: Evrensel
Cumhurbaşkanı Erdoğan, iktidarının Kabil Havaalanının güvenliği konusunda ABD’nin taşeronluğuna soyunduğu günlerde Türkiye’nin “Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok” demişti. Ardından da “Taliban liderlerini kabul etme durumum olabilir” açıklamasını yapmıştı. Şimdi Taliban’ın Afganistan’da yönetimi ele geçirmesinden sonra “Taliban yöneticilerinin itidalli ve ılımlı açıklamalarını memnuniyet ile karşıladık”larını ve “Taliban ile ilişkilerin hassasiyet içinde sürdürülmesini temenni ettiği”ni söylüyor.
Peki, ne diyor “ılımlı ve itidalli” Taliban’ın sözcüsü?
“Hiçbir şekilde demokratik bir sistem olmayacak (…) Afganistan’da nasıl bir siyasi sistemi uygulamamız gerektiğini tartışmayacağız çünkü bu açık. Bu şeriat kanunu ve o kadar” diyor.
Taliban, kendi yönetiminin tanınmasını sağlamak ve bölgede egemenlik mücadelesi veren emperyalistler arasındaki çelişkilerden faydalanmak için dışarıya “ılımlı” mesajlar veriyor olabilir. Ancak Taliban’ın “şeriat kanunu” dediği yönetimin ne kadar insanlık dışı bir yönetim olacağını anlamak için beklemeye gerek yok. Çünkü Taliban zaten 1996-2001 yılları arasında Afganistan’ı bu kanunlarla yönetmiş ve bu dönem uyguladığı barbarlıklar bütün dünyanın hafızasına kazınmıştı.
Erdoğan, Türkiye dahil dünyanın birçok ülkesinin terör örgütü olarak kabul ettiği Taliban ile görüşmelerini “Afganistan’da barış ve huzuru sağlamak ve Türkiye’nin çıkarlarını korumak” ile açıklıyor.
Ne âlâ!
Ama yine de insan soramadan edemiyor: Afganistan’ın barış ve huzurunu çok düşünen ‘dünya lideri’miz acaba biraz da kendi ülkesinde ve komşularıyla ilişkilerde de barış ve huzur için diyalog ve müzakere yolunu deneseydi fena mı olurdu?
Mesela Kabil’e barış ve huzur götürme azmindeki iktidarımız, Van’da ve birçok Kürt kentinde 5 yıldır her türlü demokratik eylem hakkının yasaklanmasını nasıl açıklıyor?
Kabil’e barış ve huzur götürmek için Taliban’la görüşen iktidarımız bu barış ve huzuru kendi vatandaşı Kürtlerin yaşadığı Van, Diyarbakır, Dersim için niye çok görüyor?
Kürt sorunu öncesi bir tarafa, son 40 yıldır bu ülkenin kanayan yarası. Bu ülkede şiddeti ve boyutu dönemlere göre değişse de 40 yıldır bu sorundan kaynaklı çatışmalar yaşanıyor. İnternette en ufak bir sorgulamada bile bu çatışmalardan dolayı ülkede 50 bin insanımızın yaşamını yitirdiği, yüzlerce milyar dolarlık kaynağın bu savaş için harcandığı görülecektir.
Kürtleri başkanlık sistemine (tek adam iktidarı) ve Suriye üzerinden bölgedeki yayılmacı emellerine yedeklemek istediği dönemlerde meydanlarda “Kürt sorunu benim sorunumdur” deyip “Anaların gözyaşlarını dindirmek için baldıran zehri içmekten” söz eden Erdoğan, bugün bu sorunu nasıl çözmeye çalışıyor?
Güvenlik adına Kürt kentlerini her türlü hak ve özgürlüğün yasaklandığı açık cezaevleri haline getirerek.
Milyonlarca Kürt’ün oylarını almış parti eş başkanlarını, milletvekillerini ve belediye başkanlarını cezaevlerine doldurarak.
Halkın seçtiği belediye başkanlarının yerlerine kayyumlar atayarak.
Milyonlarca Kürt vatandaşın oy verdiği, iradesi olarak gördüğü HDP’yi “terör” kıskacına alıp hakkında kapatma davası açarak.
Sorunu daha geniş alanlara yaymaktan, daha fazla çatışma ve ölümle derinleştirmekten öte bir işe yaramayan sınır ötesi operasyonlar yaparak.
Kürt sorununu baskı ve şiddet yöntemleri ile çözme ve “terör” parantezi içine alma politikası, en son Konya’daki katliamda ve sahil kentlerindeki orman yangınları sonrasında ‘Kürt avı’na çıkılması örneklerinde olduğu gibi bu ülkenin iç barışını, halkların bir arada yaşamasını tehdit eder boyutlara varmış durumda.
Kürt sorununun çözümü konusunda herkesin önemli bir aktör olarak gördüğü ve İmralı’da ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Öcalan, her fırsatta Kürt sorununun barışçıl çözümü konusunda rolünü oynamaya hazır olduğunu söylüyor.
Meclisin üçüncü büyük partisi HDP, Kürt sorununun Meclis çatısı altında ve demokratik-barışçıl yöntemlerle çözümü bakımından önemli bir fırsat yaratıyor.
Ana muhalefet partisi CHP de daha önce Kürt sorununun Meclis çatısı altında çözümü yönünde adım atılması halinde bunu destekleyeceğini açıklamıştı.
Ama Afganistan’ın barış ve huzuru için Taliban’la çalışacaklarını söyleyen Erdoğan ve ortağı Bahçeli ne yapıyor?
HDP’yi “terör örgütü”, HDP ile yan yana durmayı “terör destekçiliği” gibi gösterip barıştan söz etmeyi bile bu ülkenin birlik ve bütünlüğüne yönelik bir saldırı olarak ilan ediyorlar.
Suriye Kürtleri, Suriye’nin Taliban’ı denilebilecek, insanlık tarihinin en barbar ve vahşi örgütlerinden biri olan IŞİD’e karşı mücadele ettiler ve bölgedeki halkların ve inançların demokratik-seküler bir temelde birlikte yaşamasına dayalı özerk bir yönetim oluşturdular. Bu özerk yönetimin temsilcileri komşuları için tehdit oluşturmadıklarını ve güvenlik konularında her türlü iş birliğine hazır olduklarını söylüyorlar.
Bu çağrılara nasıl yanıt veriyor Erdoğan iktidarı?
“Terörle mücadele” adına IŞİD ve Taliban’dan farkı olmayan cihatçı çetelerle birlikte Rojava’ya operasyonlar düzenleyerek!
Bugün hem ‘iç’ ve hem de ‘bölgesel’ bir sorun olarak Kürt sorunu; ülkede halkların demokratik bir temelde birlikte yaşaması ve bölgede barışın tesis edilmesi bakımından çözümü hayati önem taşıyan bir sorun olarak önümüzde duruyor.
Hadi anladık, Afganistan’a “Barış ve huzur götürmek”ten söz edip yayılmacı emeller peşinde koşan iktidarın bütün derdi kendi bekasını ve kader birliği yaptığı tekelci burjuva gericiliğin bu sömürü ve baskı düzeninin devamını temin etmek.
Peki, iktidarın politikalarına karşı demokratik-laik değerleri savunduklarını söyleyen ama bu temelde Kürtlerle ortak bir gelecek kurmaktan ısrarla uzak duran ulusalcılara ne demeli?
Kürtlerin suçu Taliban gibi olmamaları mı?
Evrensel'i Takip Et