Taliban'ın şeyhleri piyasayı öğreniyor
Fotoğraf: Sayed Khodaiberdi Sadat / AA
Taliban’ı zaten tanıyanlar, bir şans vermek gerektiğini düşünenler veya acele etmeyelim diyen devletlerle birlikte dünya bir deneyimin eşiğinden atlamak üzere. Bu, hükmünü ilkel bir şeriattan alan, modern devlet kurumlaşmasını kafirce bulup kendi Orta Çağ nizamını dayatan, küresel uyuşturucu ticaretinin en büyük payına sahip, yalın ayak mafya örgütünün yerleşik ulus devletler arasına alınıp alınmayacağı tartışılıyor. Fakat bu iş daha önce yapılan ikili pazarlıklar sırasında ve en son NATO zirvesinde bitti sayılır.
Taliban’ın birkaç Ortadoğu diktatörlüğü ve Pakistan tarafından tanınmakla kalmayıp BM, NATO gibi uluslararası kuruluşların üyesi devletler tarafından da benimsendiği bir dünya elbette eskisi gibi olmayacak. Kendisinden bütün etnik kimlikleri bir araya toplayarak kurucu meclis benzeri bir oluşumla devletini oluşturmasını bekleyen dünya şimdilik bunun yanıtını emirlik ilanıyla aldı.
Taliban’ı dünya siyaset sahnesine arkadan iten; 20 yıldan fazla mücadele ettiği örgütün uyuşturucu ticaretinden akıttığı milyon dolarların ortağı ve işgal müesseselerinde aklayıcısı olan, bu arada işgal giderlerini ‘uluslararası toplum’ dediği şekilsiz bir teşkilata ödeten ABD oldu. Bu bakımdan ABD’nin Vietnam yenilgisi olarak ülkeden çıkmak zorunda kaldığı gibi keskin tespitlere mesafeli durmakta yarar var. Zorunluluk başka yerde. Zaman değişti ABD’nin Taliban’la ilişkisi de değişmek zorunda.
Her iki tarafın memnun kaldığı Çin ve Taliban görüşmesinin ardından Çin’in Afganistan’a müdahil olmasının olumlu bir şey olabileceği ifadesini kullanan ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, uluslararası tanınma arayışında olduğunu belirttiği Taliban hakkında şöyle söylüyordu: ‘Muhtemelen liderlerinin dünyada serbestçe seyahat edebilmelerini, yaptırımların kaldırılmasını istiyor.’ Çin ile Ticaret Savaşları başlıklı bir evreyi başlatan ülkenin Dışişleri Bakanı başlıca iki düşmanının hamlelerinden razı görünüyor, bunları birbirine itiyorsa bunun tek nedeni bu ikisinin birbirini kırmasını istemesi olmayabilir.
Emperyalizmin aklı öyle çalışmıyor. Geçen yüzyıl sömürge ülkelerdeki ulusal kurtuluş mücadelelerini ‘Ulusların kendi kaderini tayin hakkı’ sloganıyla karşılayan ve akışın önünde boşuna durmaktansa yeni sömürgeciliğin stratejik hesaplarını yapan emperyalizmin Afganistan için çıkardığı ders de Wilson’unkine benzer sayılır.
Ahlakını 7. yüzyıl birikimine ektiği uyuşturucu batağında şekillendiren Taliban’ı organize bir suç örgütü olmak yerine çantasında fizibilite raporları, maliyet hesaplarıyla ülke ülke dolaşarak yatırım ilişkilerini planlayan, borsa takip eden bir tüccara dönüştürmek isteyen ve onu serbest piyasaya çeken el yine ABD’ninki. Şeriat töresi yerine Taliban’a giydirilmeye çalışılan piyasa ahlakı bir paket halinde Çin’den geldi. Bu paket, Taliban mensuplarının bir kısmını patron, gerisini ucuz emek gücüne dönüştürmenin yolunu açıyor. Çin sadece Afganistan’ın iç işlerine karışmayacağı vaadi karşılığında kendine özgü bazı güvenlik konularını ihlal etmeme şartını koymuş durumda.
ABD Taliban’ı piyasa ilişkilerinin terbiye edeceğini düşünürken şimdiye kadar ticaret yaptığı devletlerin siyasi biçimlerini hiç sorun etmeyen Çin işin orasında değil. Onu ilgilendiren, devrik Afganistan hükümeti döneminde Afganistan’ın en az 1 trilyon dolar değerindeki el değmemiş madenlerini Taliban’ın izni ve refakatiyle işletebilmek.
Çünkü Afganistan Çin’de hızla gelişen, petrole bağlı olmayan teknolojinin temel ham maddeleri olan platinyum, lityum, uranyum ve bunların yanı sıra gümüş, bakır, alüminyum gibi madenlerin bol bulunduğu bir ülke. Lityum cep telefonlarından petrolsüz çalışan otomobillere kadar birçok yerde kullanılıyor ve endüstrinin yakın geleceğinde önemli bir bağımlılık konusu. Çin bu durumu yeni keşfetmedi, yıllardır gözünün Afganistan’da olduğunu belirtmek lazım. Bu ülkenin son zamanlardaki en büyük iddiası olan Kuşak Yol projesinin beslenme kaynaklarından birisi de yine Afganistan. Hem Çin’in hem de sermaye dolaşımının çeşitli nedenlerle kesintiye uğradığı bu bölgelerin kapitalist kalkınmasına önemli katkılarda bulunacak olan bu projenin ilerledikçe çözeceği istikrarsızlık sorunu uluslararası şirketlerin de ukdesi haline geldi.
Türkiye yönetimi de, her zaman olduğu gibi, Talibanlı bir Afganistan’daki yeniden yapılanma imkanlarının kokusunu almış durumda. Paylaşım diyarına kapıdan değilse bacadan veya tepeden inmenin, hiç değilse mıntıka temizliği yaparken ortalıkta görünmenin yollarını arıyor. Belki bir şey düşer!
Kayıt dışı bir ekonomik alana sıkışmaktan çıkıp normal sermaye birikiminin aktörü olmaya ya da ikisini birleştirmeye özendirilen Taliban’ın dünyanın yakın geleceğini nasıl etkileyeceğini göreceğiz. Taliban bu tokalaşma ile mokasen giyip kravat takacak hale gelmeyebilir ama pek teşne olduğuna şüphe olmayan dünyaya Taliban’ın fütursuzluğu bulaşabilir. Çünkü bu tanıma, az buz bir şey değil; yerleşik devletlerin kendi varoluşlarını dayandırdıkları mevcut yasanın ruhunun Taliban’a açılan kapıdan kovuluşu anlamına da geliyor.
Talibanlı bir dünya… evet, iki ucu keskin bıçak.
- Ya bendensin ya da her şey kötü olacak 22 Kasım 2024 06:27
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55
- Narin'in katlinden polis cinayetine 27 Eylül 2024 06:05
- İsrail’in kirli savaşı 20 Eylül 2024 06:00
- Narin'in gerçek sırrı 13 Eylül 2024 05:23
- Halaydan büyük meseleler 06 Eylül 2024 05:41
- SETA'dan gelen imdat 30 Ağustos 2024 04:55