23 Ağustos 2021 00:42

Boğaziçi’de ikinci raunt

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri

Boğaziçi Üniversitesi akademisyenleri | Fotoğraf: Ahmet Emre

Paylaş

Kendisinden söz ettirmeyi başaracak düzeyde tarihe yazılmış olaylar,  ancak yol açtığı sonuçlarla birlikte değerlendirildiğinde anlamlı biçimde tanımlanabilir.

Örneğin bundan 30 yıl önce, Zonguldak madencilerinin Ankara’ya doğru başlattıkları yürüyüş, Mengen’de jandarma tarafından durdurulmaları ve ardından Zonguldak’a geri dönmeleriyle sınırlı değerlendirildiğinde işçi sınıfı bakımından bir ‘yenilgi mirası’ gibi okunacaktır. Oysa bahar eylemleri ve Zonguldak grevinin yarattığı rüzgarın etkisi, sonrasında sınıf hareketi içinde önemli roller oynayacak bir sendikacı kuşağının şekillenmesine yol açtı. Başkaca olumlu etkileri de oldu.

Boğaziçi Üniversitesine, üniversite bileşenlerinin iradesini hiçe sayarak Melih Bulu’nun yukarıdan rektör olarak atanmasına karşı, üniversitenin öğrencileri ve akademisyenlerinin ortaya koyduğu direniş de şu ana kadarki süreci bakımından bile bir dizi önemli dersle dolu. Çeşitli toplumsal güçlerin değiştirici yeteneğine güvenmeyip, gelişmeleri hakim gücün pratikleri bağlamında okuyanlar için durum, “Melih Bulu’yu Erdoğan atadı ve görevden aldı” şeklindeydi. Peki görevden alacaksa niye atadı? Başka üniversitelere atadığı rektörleri neden görevden almadı?

Kuşkusuz bir ülkedeki devasa demokrasi sorunları tek bir alandaki direnişle çözülemez. Ancak bir alandaki bir direniş eğer o alanın yüz ölçümünün ötesinde bir etki gösterir ve bu etki küçümsenemeyecek bir zaman diliminde rutine düşmemeyi başararak devam ederse hakim güçler açısından baş ağrıtıcı olabilir. Oldu da. Melih Bulu’nun görevden alınması bu yönüyle, hem üniversite hem de onunla bağlantılı olarak demokrasi mücadelesinin hanesine kendisini yazdırmayı başarmış bir kazanımdı.

Melih Bulu’nun görevden alınmasının ardından yerine vekaleten üniversite bileşenlerinin tercihi olmayan Naci İnci’nin atanması ise Saray iktidarı bakımından, muhalefete yaşatılacak başarı duygusunun zincirleme bir etki ile ciddi bir hegemonya yırtığına dönüşebileceği hesabından hareketle, ikinci raunda hazırlanırken ortamı kollama süreci gibiydi. 20 Ağustos Cuma gecesi yine bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Naci İnci’nin üniversiteye rektör olarak atanması, Saray rejiminin Boğaziçide karşısında yer alan muhalefeti ikinci raunda daveti olarak okunabilir. Türkiye orman yangınlarından sel baskınlarına, daha da ağırlaşan ekonomik sorunlardan dış politika gündemlerine kadar yeni bir sarmalın içinde iken, Boğaziçi’deki muhalefetin yorulmuş olabileceği hesabıyla da yeni bir hamleye girişildi. 19 yıllık AKP iktidarı pratiği, karşısında yer alan dinamiklerle hesaplaşmasını, onları ezerek tamamına vardırmadan rahat etmeme üzerine kurulu. Dolayısıyla dikkatler başka gündemlere yoğunlaşmışken, görece ‘yorulmuş’ olabilecek bir hareketi ezmek için yeni bir hamlenin zamanıdır diye düşünülmüş olmalı.

Boğaziçi Akademisyenleri bu hamle karşısında, bu atamayı kabul etmediklerini belirterek gerekçelerini şöyle sıraladılar:

  1. “Naci İnci’nin rektör adaylığı Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri tarafından yapılan güven oylamasında yüzde 90’dan fazla karşı oy aldı.
  2. Naci İnci vekaleten rektörlük yaptığı süre boyunca Can Candan ve Feyzi Erçin Hocalarımız ile CİTOK Koordinatörü Cemre Baytok’un işine hukuksuz ve keyfi bir şekilde son verdi.
  3. Aynı dönemde Naci İnci, karar alma süreçlerinde kurum içi usul, kural ve hukuki düzenlemeleri yok saydı; bölüm, fakülte, Üniversite Yönetim Kurulu ve Senato gibi kurulların iradelerini çiğnedi. Bu hukuksuz işlemler dolayısıyla yüze yakın hocamız çeşitli davalar açtı, ‘Görevi kötüye kullanma’ suçunu da içeren suç duyurularında bulundu.
  4. Naci İnci öğrencilerimizi haksız ve hukuksuz disiplin soruşturmalarıyla baskı altına aldı.”

Boğaziçi Üniversitesinin 17 yetkin ve liyakat sahibi rektör adayının neden mülakata dahi çağrılmadığı ve İnci’nin neden tercih edildiğinin açıklanmasını isteyen akademisyenler, “Üniversitemizin iradesi hiçe sayılarak yapılan bu atamadan bir an önce geri dönülmesini talep ediyoruz” dediler.

Bu tutum, kayyum anlayışına karşı net bir duruşu ifade ediyor. Bir iktidarın gücünü bir üniversitenin hocaları ve öğrencileri üzerinde test etmesinin kendisi ciddi bir sorundur ve kabul edilemez.

Üniversitenin hocaları ve öğrencilerinin bundan sonraki tutumunu da dikkatle izleyeceğiz. Boğaziçi hocaları ve öğrencilerine verilebilecek en anlamlı destek, benzer sorunların yaşandığı üniversitelerde gösterilecek kendi özgülündeki direnişler olabilir. İktidarın ve medyasının Boğaziçi akademisyenleri ve öğrencilerinin üzerinde kurmaya devam edeceği baskıyı kırmak açısından da mücadele hattının genişletilmesi ciddi bir destek anlamına gelecektir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa