Krizden skandala Oğulcan Çağlayan olayı ve medyanın sessizliği
Fotoğraf: CeeGee / Wikimedia Commons (CC-BY-SA 4.0)
Can Kozanoğlu, “Bu Maçı Alıcaz” kitabında aktarır: 1967’de TİP Milletvekili Çetin Altan, 43 kişinin öldüğü Kayseri-Sivas faciasını TBMM gündemine taşımaya çalışırken AP sıralarından sataşmalara maruz kalır: “Toto oynasınlar, toto…”
Aynı AP’liler, memleket siyasetini, yerel politikayı futbol üzerinden yönetmeye en çok meraklı olanlardır. Gelin görün ki iş bir faciaya vardığında, “Yahu bu iş niye böyle oldu”yu dert edene verilen tek yanıt “Toto oynasınlar, toto”dur.
Son günlerde spor medyasının durumu bu bahisteki AP’lilerden hallice. TFF ve kurullarının ne kadar büyük çıkar çatışmaları içeren pozisyonları işgal ettiği herkesin malumu. Ancak bu “konsantre” hallerin (Mesela konsantre AKP’lilik ya da konsantre Rizelilik) Galatasaray ile Çaykur Rizespor arasındaki Oğulcan Çağlayan krizinde vardığı nokta inanılmaz. Galatasaray Başkanı Burak Elmas, Rizespor’un kendilerine ulaştırdığı anlaşma metninde yer alan “Tahkim Kurulu üyelerine yapılan suç duyurusunun geri çekilmesi” maddesini kamuoyuna duyurdu. Normal bir ülkede ilgili kurumlarda peşi sıra istifalarla sonuçlanması gereken bu açıklama bırakın “kıyamet koparma”yı tan yeli bile estiremedi. Kendisini nasıl savunacağı merak konusu olan TFF ve Tahkim Kurulu bu ifşaat hiç yapılmamış gibi davranmayı tercih etti. Ancak bunu, işlevini tamamen kaybeden, gazeteciliğe dair hiçbir iddiası kalmayan, tıpkı TFF yöneticileri gibi siyasi iktidarı paylaşan klikler tarafından kumanda edilen medya mümkün kıldı. Elmas, kâğıt üzerinde herkesin gördüğü çıkar çatışmalarının pratikte nasıl işlediğini ortaya koydu ve 1967 TBMM’sindeki Çetin Altan kadar yalnız olduğunu gördü. Spor sayfaları bahis yorumlarıyla, maç yazılarıyla, transfer haberleriyle dolmaya devam etti.
Bu işte siyasi erk sahiplerinin oynadığı rol tartışmasız. Önceki TFF Başkanı Yıldırım Demirören’in bu pozisyonunu İddaa (Toto) patronluğuna nasıl basamak yaptığını yine aynı gazetecilerin sessizliği altında takip etmiştik. Bu ülkede en büyük akçeli skandalların dahi siyaset, bürokrasi, medya alanındaki pervasız siyasal tekelle nasıl örtbas edildiğini biliyoruz. Ancak bu mesele özelinde işin bir de “taraftarlık” boyutu var. Türkiye’de bu işler hep “Herkes bize karşı”, “En temiz biziz” ruh haliyle yürütüldüğü için bu tip skandallar kulüplerin ya da taraftarların ortaklaşabildiği zeminler yaratmıyor. Oysa öncesi bir yana “özerk” federasyonun 1997’de mafya/derin devlet kapışmasına sahne olan ilk seçimlerinden bu yana gördüğümüz şey açık. Türkiye’de özerk bir futbol yapısı yok. Siyasi iktidara dolayısıyla iş çevrelerine, mafyaya, derin güçlere göbekten bağlı bir futbol var ve bunun farklı konjonktürlerde farklı adaletsizlikler yaratan - ama illa da adaletsizlik yaratan – mekanizmalar üretmesi kaçınılmaz.
Bugün Rizespor’u, Oğulcan Çağlayan krizini kullanarak Galatasaray’a karşı yapılmak istenen şey aslında yerleşik bir sorunun sonucu ve bunun afişe edilmiş olması ilk kez yaşandığı anlamına gelmiyor. Futbolseverlerin, muhalif siyasetçilerin, gazetecilerin bu olaya taraftar kimliklerinden öte bunu bilerek yanıt vermeleri gerekiyor. Kısa vadede bu yapıyı aşındırabilecek başka bir basınç noktası yok.
- 100 yıl arayla Paris’te iki olimpik dönüm noktası 26 Temmuz 2024 05:27
- Papara baskını ve marka değeri 19 Mart 2024 04:10
- Bozacılar ve şıracılar 12 Mart 2024 04:46
- Beşiktaş'a cüret gerek 05 Mart 2024 04:42
- "Dünümüzü getirin, yarınımızı verelim" 27 Şubat 2024 04:15
- Geriden oyun kurmayı, yarım alanlara sızmayı atla, göğe bakalım 20 Şubat 2024 04:50
- "En eski spor arkadaşları"nın 2024 model çekişmesi 13 Şubat 2024 04:21
- Gerçeğin yumruğu: İşte Türk futbolu bu! 13 Aralık 2023 04:56
- Çalınmış ülke, bölünmüş spor: Filistin 23 Ekim 2023 04:36
- City Football Group-Başakşehir flörtü 09 Ekim 2023 04:00
- Süper Lig, süper sömürü 02 Ekim 2023 04:30
- 'Voleybol Ülkesi' miyiz? 25 Eylül 2023 04:25