Lenin, Kemal, Emanullah Han

Fotoğraf: Muhammed Semih Uğurlu/AA
Afganistan’daki son gelişmeler ve Amerikan bozgununun ardından bu üç isim yeniden bir arada anıldı ve emperyalizme karşı tutum, ulusal kurtuluş mücadeleleri yeniden tartışıldı. Hatırlardadır, Perinçek Taliban’ın zaferiyle Türkiye’nin Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Sovyetler ile o zamanın Afgan Emiri Emanullah Han arasındaki ilişkilerle paralellik kurarak kamuoyunun gündemine taşıdı. Bazı yüzeysel benzerlikler kurarak, tarihte farklı koşullarda ve farklı içerikte meydana gelmiş olayları birlikte anmak nadiren doğru değerlendirmeler ortaya çıkarsa da çoğu zaman yanıltıcı sonuçların ortaya çıkmasına neden olur. Konu ya emperyalizmden yanasın ya da Taliban’dan, veya Taliban’ın uluslararası tanınma, tanınmama meselesi de değildir. Söz konusu olan Afgan halkının kaderi, konuya objektif bir yaklaşım meselesidir. Durumu bir gazete makalesi sınırları içinde kalarak ele almaya çalışalım.
Öncelikle belirtmek gerekir ki Afganistan’da ABD işgalinin bitmesi olumlu bir gelişmedir. Sömürge yönetimi kovuldu ve işgal bitti. Şimdi umulur ki bu en azından Afgan halkının kendi iç sorunlarını kendi içerisinde halledebileceği bir süreci başlatsın ve Afgan halkı Orta Çağ geriliğine, fanatik dinciliğe teslim olmasın, kendi kaderini kendi eline alacağı bir sürece yönelsin. Bu belki uzun süreli ve acılı bir süreç olacak ama Afgan halkının laiklik, demokrasi ve bağımsızlık yönündeki mücadelelerini ve birikimini küçümsememek gerekir.
Emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı Mustafa Kemal önderliğindeki ulusal kurtuluş mücadelesi ve onun devamı biliniyor. Bağımsız bir ülke, hilafetin ve saltanatın kaldırılması, tam istendiği gibi olmasa da laikliğin egemen olması, Sovyetlerle dostluk vb. Sovyetler Birliği ve Lenin dönemin süper gücü İngilizlere karşı bu mücadeleyi sonuna kadar destekledi. Benzer bir süreç Afganistan’da yaşandı. Afgan Emiri Emanullah Han İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesini Sovyetlerin desteği ile kazandı ve sadece Sovyetlerle dostluk kurmakla kalmadı, ülkesini dinsel gerilikten kurtaracak, kadınlara haklar tanıyacak reformlara da yöneldi. Türkiye’nin 1921 Anayasa’sını örnek alarak yeni bir anayasa kabul ettirdi. 1928’de bu reformlara karşı olan, kabilelerin, yerel güçlerin ayaklanması ile devrildi ve daha sonra sürgünde öldü.
Afganistan’la sınırlı tutarsak bir tarafta antiemperyalist, demokratik reformlara, laik uygulamalara yönelmiş, zayıflıkları ve tutarsızlıkları olan bağımsızlıkçı bir hareket, diğer yanda ABD tarafından kurulmuş, fanatik düzeyde dinci, laikliğe, demokrasiye, modern bir ulusun oluşumuna düşman bir hareket. Bu iki hareketi yan yana getirmek büyük bir siyasi cambazlık ister. Ama adınız Perinçek’se kırk dereden su getirip bunları özdeşleştirebilirsiniz. Taliban bir ulus oluşturma hayali peşinde koşmuyor. Yerel feodal güçleri ve kabileleri bir arada tutarak iktidarını sürdürmek istiyor.
Taliban muhtemelen bundan sonra da ABD’yle ilişkilerini devam ettirecektir. Taliban liderinin CİA direktörü ile görüşmesi gizli pazarlıklar yapıldığının da bir işaretidir. Afganistan bulunduğu bölgedeki emperyalist rekabetin yoğun olduğu bir ülke ve önümüzdeki dönemde de yoğun rekabete ve müdahalelere maruz kalacaktır. Taliban’a yönelik eleştiri ve karşı çıkışlara -ki her birisi ayrı değerlendirilmek zorundadır- karşı ABD emperyalizminin işgalciliği, yıkıcılığı, caniliğine ilişkin söylenecek her şeyin fazlası olmaz, eksiği olur ama bütün bunlar Taliban’ı aklamaz ve onun kabul görmesini sağlamaz. Emperyalist devletler kuşkusuz iki yüzlü politikalarını, gizli pazarlıklarını sürdüreceklerdir. Bazıları gerici hesaplarına göre yeni yönetimi tanıyacak, bazıları tanımayacaktır. Onlar Afganistan’ın geri ilişkiler içerisinde tutulmasının, geriliğe mahkum edilmesinin baş sorumlularıdır.
Afganistan için tek sorun dini yobazlığın iktidar olması da değildir. İran’ı da yöneten mollalar. Ama İran, içinde sorunlar bulunsa da uluslaşma açısından oldukça ileride ve bağımsız politikalar izleyebiliyor, İran halkının mollalarla hesaplaşması er ya da geç gerçekleşecek. Afganistan kabilelere bölünmüş, uluslaşması neredeyse hiç gerçekleşmemiş, üstelik şimdi ulus, uluslaşma diye bir hedefi olmak bir yana tam buna karşıt güçlerin harekete geçtiği bir ülke durumunda. Taliban her türlü emperyalist manipülasyona açık bir dinci hareket. Ama işgalin bitmesi, Afgan halkı için kendi yolunu bulması, tüm çağ dışı gerici kalıntılarla hesaplaşması fırsatının ortaya çıkması demek. Tüm dış müdahaleler sonlanmalı, Afgan halkının tüm yaşananların tarihsel tecrübesi ışığında kendi kaderini tayin etmesinin yolu açılmalıdır. Dış güçlere boyun eğmeyen bu halk, hiç kuşku yok ki Taliban’a da boyun eğmeyecektir.
Evrensel'i Takip Et