Taliban evde büyüdü, herkesin sorunu
Taliban Pakistan sınırında bekliyor | Fotoğraf: Muhammed Semih Uğurlu/AA
Afganistan’da 31 Ağustos’tan itibaren başlayacak olan ikinci Taliban dönemi dünya kamuoyunu ister istemez endişelendiriyor. Önceki gece havaalanı civarında gerçekleşen ve IŞİD’in üstlendiği bombalı saldırılar bu endişenin haksız olmadığını hiç beklemeden gösterdi. Afganistan topraklarında şeriat hukukunu egemen kılmaya çalışan Taliban’ın rakiplerinden biri, kaosa imza atarak, ben de varım dedi. Etnik ve dini unsurlarına bölünmüş, iki yakasının bir araya gelmesi zor bir ülkede hortlayan IŞİD terörü ülkeyi yeni iç çatışmaların beklediğini de gösteriyor.
Bu durum yoksul ve bu vahşetle nasıl baş edeceğini bilemeyen Afganistan halkının değil dünyanın da sorunu. Çünkü İslam aleminde birliğin, kendisi ile ve kendisi sayesinde gerçekleşeceğine inanarak iktidar mücadelesi veren, irili ufaklı çok sayıda silahlı cihat örgütü hiçbir zaman bölgesel bir meydan okumayla yetinmedi. Bu sadece cihat örgütlerinin dünyanın en gelişmiş ülkelerinin kalbinde terör eylemleri gerçekleştirmiş olmasıyla ilgili değildi. Bir egemenlik ve hukuk modelini, devlet anlayışını dünyaya dayattıkları, kendi kitle ve mücahit kaynaklarını her yerden sağladıkları için de bu tür yapılar dünyasal bir sorun haline geldi.
İslam devletinin ancak kendi liderliğinde mümkün olduğu iddiasındaki, birbirleriyle çatışmalı şeriatçı örgütler için Afganistan bu hayalin gerçekleşebileceğinin kanıtı, motive edici bir başlangıç. Diğerleri için ukde olan Taliban için bir realite.
Dünyanın coğrafyaya bağlı olmayan Batı’sında yaşayanlar içinse gerçek, kendi devletlerinin tanımaya çoktan hazır olduğunu gördükleri Taliban devletinin kurulmasıyla birlikte tehdidin daha yakın ve somut hale gelmesinden ibaret.
İslami cihat örgütlerinin tevhid ideali; “Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını güvence altına alan kurumların varlığı” ile kurgulanmış Batı’da halkın güvenlik ve güvence kaynağı olarak gördüğü bu değerlerin iki yüzlüce araçsallaştırılması sayesinde doğdu. Emperyalizmin nüfuz ve işgal ettiği topraklardaki nüfus, evrensel değerler katarına şiddetin, serbest piyasa ekonomisinin, neoliberal saldırıların eşlik etmesinin sonuçlarını ağır yaşadı. Olup bitenler bir değerler savaşı olarak yansıtıldığında parçalanmış dünyalarını birleştirecek ideali kendi yerel kaynaklarından bulmaya çalışan bu nüfus için ev yapımı, Batı takviyeli şeriat ortamda hazırdı. Tepkiyi Taliban ve benzerlerinin radikal gericiliği ve ilkelliği topladı.
Ama daha önemlisi güvenlik ve güvence sağlayan değerler Batı için de yeterince koruyucu bir şemsiye olamıyor artık. 1990’lı yıllarda ortak kriterler Avrupasını ya da Batı’sını imal etmek üzere demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarının oluşturduğu değerler setiyle yola çıkan ülkelerde bu değerleri besleyen zemin de parçalanıyor. Örneğin AB ya da NATO genişledikçe zengin ve yoksul ülkeler arasındaki sınıf farkı ve çifte standart belirginleşiyor. İnsan hakları pazarlığa tabii. Ayrılıkçı Brexit İngilteresi’nin karşı tarafında Macaristan ve Polonya’nın faşizmle kurlaşan gerici diktatörleri eski değerlere meydan okumaya devam ediyor.
Afganistan coğrafyasını yakınlaştırıp Taliban korkusunu Batılı nüfusun ta içine yerleştiren sebep de bu. Terör örgütünün şiddetinden, insanlık dışı pratiğinden ve onun dünyaya dayattığı idealden koruyacak kurumların çoktan çözülmeye başlaması. Ortak evrensel değerlerle işleyen bütünsel bir dünya pazarının kapitalizmin miadı dolmuş bir kurgusu haline gelmesiyle, tevhidin bir bütünlük ideali olarak siyasallaşması eş zamanlıdır. Bunun bizzat teşvik edildiği de doğrudur.
Kapitalizmin kaptan köşkünde oturanlar Taliban’ın ehlileştirilmesi sürecinde serbest piyasa ekonomisinin gücüne çok güveniyorlar. Ama halkların, uğruna yıllarca mücadele ettiği hak ve hukuk düzenleri tarafından kontrol altına alınmadığı sürece o piyasa ilişkileri hep, sadece şiddet üretti. Batı’nın kendi tarihi buna en yakın örnektir.
Şimdiye kadar uyuşturucu satarak arka kapısından girdiği piyasa sistemine dünyanın büyük devletleri tarafından ön kapıdan davet edilen Taliban’ın yürütmeye hazırlandığı devlet, demokratik kamuoyu için bir soru işaretiyse bu sadece Taliban zulmünün ölçüsüzlüğünden kaynaklanmıyor elbette. Bu daveti yapan devletler kendi halkları için de dünyayı daha düzensiz ve tekinsiz hale getirdiler. Asıl mesele de bu. Taliban cüretinin yerel toplumsal dayanakları bu küresel çaplı sefillikte oluştu maalesef.
Gelişmiş kapitalist ülkelerde doğup büyüyen ve sonradan cihatist örgütlere katılanlar için homegrown[1] tanımı kullanılıyor. Taliban Afganistan’ın yerel koşullarında doğmuş olmasına karşın kapitalizm için bir parça homegrown’dur. Yani sistemin özel yapımı. Taliban sadece bir ulusal ya da yerel mesele değil çünkü. Bir dünya sorunu. Öyleyse Afganistan halkının ve cihatist terör örgütlerinin geleceğini Afgan halkının mücadelesi kadar Batı’daki mücadeleler de belirleyecek.
Homegrown: Ülkede yetişmiş
- Arka taraf! 15 Kasım 2024 04:48
- Kürtler Türkler birbirini sevsin! 01 Kasım 2024 05:02
- ‘Çözüm’süz süreç 25 Ekim 2024 15:05
- Hiçbir şey olmamışsa da bir şeyler oluyormuş gibi çözüm süreci 18 Ekim 2024 05:07
- Yenikapı ruhu 2.0 11 Ekim 2024 04:50
- Kimin yanında, kimin karşısında? 04 Ekim 2024 04:55
- Narin'in katlinden polis cinayetine 27 Eylül 2024 06:05
- İsrail’in kirli savaşı 20 Eylül 2024 06:00
- Narin'in gerçek sırrı 13 Eylül 2024 05:23
- Halaydan büyük meseleler 06 Eylül 2024 05:41
- SETA'dan gelen imdat 30 Ağustos 2024 04:55
- İzmir yangınının anatomisi 22 Ağustos 2024 05:00