29 Ağustos 2021

Hoşgörü paradoksu

DİĞER YAZILARI

Bu sıralar en çok denk geldiğim hezeyan: “Ne biçim döneme denk geldik, bu ne şanssızlıktır.”

Hiçbir şey çok uzun zamandır iyi gitmiyor ve bir daha da iyi gitmeyecek gibi geliyor herkese.

Bir yandan her gün iliklerimize kadar hissediyoruz ölümlü dünyayı, fırsat bulduğun her an tadını çıkarmalı, öte yandan neyin tadını nasıl çıkaracaksın, mahalle yanarken saç mı taranır ayıbı.

Yaşadığını hissedebilme arzusu ile bu da hayat mı arasında sıkışmış günler.

Tarih bir yerlerden müstehzi gülümsüyor olmalı şu halimize.

“Pandemi de bula bula bizi buldu” diyoruz.

Tarihçiler, 540’larda başlayıp 750’lere kadar tekrarlanan Justinianus Veba Salgını’nın 25 ila 100 milyon insanın ölümüne yol açtığını yazıyor. Dünya nüfusunu düşünüp içler dışlar çarpımı yapın bir de. (O dönemde 200- 210 milyon insanın yaşadığı tahmin ediliyor.)

14. yüzyılda ise aynı hastalıktan 75-200 milyon insan öldü, Avrupa’da neredeyse her iki insandan biri hayatını bu sebeple kaybetti deniliyor kaynaklarda. (Dünya nüfusu 360 milyon olarak tahmin ediliyor.)

İspanyol gribi ise şunun şurası daha 100 yıl öncesinde seyretmiş, 1.5 yılda 50 milyon kişiyi alıp götürmüş.

Bir de “cadı avı” meselesi var. 

Dini temellere dayandırılarak kadınlara karşı başlatılan bu avın 15. ve 16. yüzyılda katliama dönüştüğünü yazıyor tarih. Kimi tarihçiler 50 bin kadın diyor, kimisi 9 milyona yakın kadından bahsediyor.

Cadılık testleri gerçek işkence, teste tabi tutulan her kadın bir işkence mağduru. Bunlar korkunç sayılar.

“Dört yanımızda savaşlar var.”

Çatışmaların ortasındayız, önümüze her gün insanlık dramı ölüm haberleri düşüyor.

20. yy başında doğanlarsa bir ömürde iki dünya savaşı yaşadı, sağ kaldılarsa eğer.

Dünyada yaşam var olduğundan beri 110 milyar insanın yaşadığı öngörülüyor.

Bu sıralar, koca dünyada bir zerre olduğumu ve dünyanın dönmeye devam edeceğini tekrarlıyorum kendime. 

Justinianus Salgını Bizans’ı sardığı sıralarda Stephanos, dünya tarihine Ethnica isimli bir coğrafya sözlüğü kazandırmakla uğraşıyordu.

Kara veba Avrupa’nın yarısını hayattan koparırken Petrarca, 7 bin 500 dizede Laura’ya aşkını yazmaya devam etti ve etrafı saran ölümü şiirle kayda geçirdi.

Jeanne D’arc cadı diye yakıldıktan 490 yıl sonra aziz ilan edildi ve hakkında onlarca filmin sonuncusu 1999’da çekildi.

Bertolt Brecht’in 1. Dünya Savaşı’nda askerlik yapmak zorunda kalmasına, 2. Dünya Savaşı’nda oğlunu kaybetmesine, sürgünlere rağmen geride 30’dan fazla tiyatro oyunu, 1300 civarı şiir ve şarkı, üç roman, yüzlerce yazı, makale, konuşma metni ve hikaye bırakabildiğini hatırlatıyorum kendime.

Bir atıllık yaşıyorsak hayata dair, onu ancak kendimiz aşacağız, dünya hiçbir yüzyılında gül bahçesi vadetmemiş insanlığa, etmeyecek de belli ki.

Bu geçmiş dönemlerle en büyük farkımız, bilgiye ve bilgiden ziyade her fikre çok kolay erişiyor ve maruz kalıyor olmamız.

Şu an herkes Afganistan tarihi okuyor, ülkedeki mafya ilişkileri çözmeye çalışıyor, FDA onayları takip ediyor, aşı makaleleri okuyor, kimisi de hiçbirini araştırmadan fikir beyan ediyor, kimse kendi işine bakamıyor. Her şey zor artık, bilim, kültür, sanat, edebiyat... Odaklanamıyoruz. Üretimin değeri toplum nezdinde bazen bir cümlelik sosyal medya paylaşımı kadar yer bulmuyor.

Fikirlerin yarışında yuvarlanıyoruz.

Her şeyi de tartışıyoruz, bilsek de bilmesek de. Bir yandan fikir hürriyeti kapsamında her şeyin tartışılmasını savunuyoruz öte yandan hoşgörüsüzlerin ve bilgisizlerin hegemonyasında ezilme riskindeyiz. 

Oysa bir yandan tarih, işinin peşini bırakmayanların eserlerinde, nelerin tartışmasız olduğunu da yaza yaza geliyor bugünlere.

1945 yılında Karl Popper tarafından liberal, çoğulcu toplumlar için ortaya atılan bir “hoşgörü paradoksu” kavramı var.

Özetle diyor ki sınırsız hoşgörü, hoşgörünün yok olmasına sebep olur.

Hoşgörüsüzler ne zaman ki uygar tartışmaya bile girmeden, argümanlarımıza yalan ve aldatmaca demeye başlar, silah ve yumruklarıyla karşılık vermeyi düşünülürler işte o zaman onları baskılama hakkımız saklı kalmalı. Hoşgörüsüzlük öven her hareket yasa dışı ilan edilmeli ve en ağır suçlarla eşit muamele görmeli.

Yoksa hoşgörüsüzlerin şiddeti hoş görülürse, ortada hoşgörü diye bir şey kalmaz.

Şimdi soruyorum, Taliban’ın şiddetini, yasaklarını, kadınlara tehditlerini, cadı avını mazur gösteren, haklı bulan, alkışlayan ve bizler için de dileyen, tehdit eden fikirler hoşgörü kapsamında dinlenebilir mi? Bu radikal dinci akımların bedelini bu dünya yeterince ödemedi mi?

Bir günde iki yüzün üzerinde insan hâlâ pandemi yüzünden can verirken, hiçbir uzmanlığı, bilimsel dayanağı olmadan aşı istatistiklerine aldatmaca diyenlere hoşgörüyle mi yaklaşılmalı? Dünyada artık milyarlarca insanız, bu hoşgörü yüzünden yine yarısı bir salgında ölmek zorunda mı?

Sosyal medyada herhangi bir paylaşımın altına “Geber”, “İnşallah tecavüze uğrarsın”, “Senin de yakında kelleni alırlar” gibi yorumlar yazanlar, yasalar karşısında “tehdit değil temenni” ya da “fikir hürriyeti” diye kendilerini savunduklarında hoş görülsünler mi? 

Ya da biz bu mantıktan çıksak mı?

Ben dünya tarihinin en berbat döneminde olduğumuz sanrısından kurtulup iyi bir şeyler inşa etmek için en yanlış zamanda olduğumuz hissine kapılmadan, anlık mutluluklarımızdan, bizi insan yapan duygularımızdan uzaklaşmadan ve utanmadan çağımızın kavgasını verelim derim. Bu çağdan geriye iyi bir şeyler bırakabilme ihtimali olanlara hoşgörülü davranarak, hatta mümkünse bir ucundan da tutarak hayatı savunalım.

Hoşgörü hakkımız hoşgörüsüzlere kapalı ama hayata dair bu kadar da sınırlı olmamalı.

Yaşadığınızı hissedebildiğiniz bir pazar dilerim.

Bir paradoksa soktuysam da hoşgörünüze sığınır, af dilerim.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Heybeden darbe çıktı

Heybeden darbe çıktı

Seçilmiş belediye başkanlarına operasyon ve kayyım hamleleri İBB'ye uzandı. İmamoğlu, ‘Turpun büyüğü heybede’ sözleriyle ilan edilen bir operasyonla gözaltına alındı. Eylemler yasaklandı, sosyal medya engellendi, toplu taşıma kısıtlandı. Yurdun her yanındaki protestolarda yaşananlar ‘darbe’ olarak nitelendirildi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
20 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et