29 Ağustos 2021 00:15

Malazgirt 1071’den ‘huduttaki namus’a, milliyetçilik halleri...

Kemal Kılıçdaroğlu kapağına

Fotoğraf: @kilicdarogluk'nun Twitter sayfası

Paylaş

Milli Eğitim müfredatındaki tarih kitaplarında “Türklere Anadolu’nun kapılarını açan 1071’deki Malazgirt Zaferi” diye geçerdi. Orta Asya bozkırlarından at sırtında gelip Anadolu’nun kapılarına dayanan Sultan Alparslan’ın kahramanlığından habersiz kalmasın diye çocuk zihinlerin bir köşesine de bu ‘bilgi’ çakılıverirdi. Ama o kadar. Bugünkü gibi bir ‘milli bayram’ düzeyinde sistematik kutlamaların ve ajitatif seansların konusu yapılmazdı pek.

Malum, ‘Kızıl Elmacılık’ iktidarın başat söylemi durumunda şimdi. Adına “Fetih” denilen ve tornadan geçirilmiş halleriyle resmi tarihe kaydedilmiş olaylar üzerinden sınırsız bir hamaset yürütülmekte. Dolaşıma sokulan bu türden milliyetçi/dinci referanslar ile sıfırı tüketmiş siyasal vaat kasası tahkim edilmeye çalışılmakta. Sadece bu değil ama. “Aktif dış siyaset” etiketiyle girilmiş, kendi sınırlarını bilmeyen bir maceracılıkla ‘içeride’ kullanılacak milliyetçi dayanak ve argümanlar arayışı için de gerekli bu referanslar. Malazgirt örneğinde olduğu gibi, kendisine bin yılın ötesinden meşruiyetler arayan bu milliyetçi/dinci aklın, dünyanın ve zamanın gerçekleriyle ne ölçüde uyumlu olup olmadığı öncelikli bir sorun olarak görülmemekte. Tüketilsin ve Suriye’den Libya’ya, Karadağ’dan Afganistan’a uzayan güncel maceracılıkları tölare edebilecek bir toplumsal-psikolojik iklime katkı sunsun yeter!

***

Bir süre önce, Saray sözcülerinden birinin dilinden şöyle ifade edilmişti bu fetih referansı: "Orta Asya’dan kalkan toz bulutunun dört nala taşıdığı ülkü biziz. Ağlayan coğrafyalara ufuklardan el uzatan, elinde sancağıyla sefere memur olan biziz...”

Orta Asya’dan başlayan ve “ağlayan coğrafyalara el uzatan” bir “memur”iyet! Türkün girdiği her yer “ağlayan coğrafya” oluyor yani: Medet umup diliyorlar, biz de el uzatmaya, medet isteyene medeniyet götürmeye mecbur ve memuruz...

Daha Sultan Alparslan’dan beri böyle bu; medeniyet götürmeye memur olma misyonu hiç değişmiyor. 

Bazı küçük sorunlar yok değil ama.

Örneğin, 1071 öncesi, Türk fethinden önceki Anadolu hiç bir medeniyet yaratmamış, biriktirmemiş miydi mesela? Yerleşik halklar hiç mi yoktu? Adı sanı belli olmayan zombiler mi yaşıyordu buralarda? Ağaç ya da mağara kovuklarında mı kalıyordu Anadolu’nun yerlileri? Kim çağırmış, kim ‘aman medet’ demişti de Orta Asya’dan gelmek zorunda kalmıştı Selçuklu Türk’ü? “Kanımız dökerek vatan yaptık” deniyor ya çokça, Malazgirt savaşından önce birilerinin vatanı değil miydi buralar?...

Sorular çok da gerçekler can sıkıcı işte...

“Medeniyeti biz götürdük” övgücülüğüne dair de bazı sinir bozucu ayrıntılar var da görmezden geliverelim olsun bitsin deniyor herhalde. Düşünsenize, bugün 2 binli yıllarda hala fethiyle övünülen Ayasofya Kilisesi, yazılı iki kaya parçasından ibaret Orhon anıtlarından en az iki yüzyıl kadar önce inşa edilmiş muhteşem bir mimari eserdir.

“Ağlaşıp” da Türk’ten medet ve uygarlık dileyen bu coğrafyada daha neler vardı neler: Bilinen en eski yerleşim yerleri mesela; Çatalhöyük, Çayönü, Hallan çemi, Nevala çoli... 12 bin yıl önceye giden Göbeklitepe’den bahsetmeye gerek var mı peki?

Medeniyet bizlerden sorulur diye böbürlenen milliyetçi/dinci kafanın bu coğrafyanın tarihi derinliklerindeki gerçeğine bakıp da birazcık mahcup olması beklenmemeli elbette. İhtiyaç meselesi. Milliyetçi, tarihe böyle bakar, kurgular ve kullanır.

Orta Asya’dan gelip kılıç zoruyla Anadolu’yu fethettiğiyle övünür de bugün yine Orta Asya’daki yangından kaçıp Anadoluya sığınmaya çalışan gariban Afganları tehdit sayar!

***

Muhalefte olması da birşey değiştirmez. Milliyetçi milliyetçidir.

Muhalefetteki partilerin, “Hudut/Sınır namustur” sloganıyla yürüttükleri kampanya da aynı aklın ürünüdür. Hegemonya savaşlarının ortasında param parça edilen medeniyet ve coğrafyalardan sökün eden göçlere gösterilen ırkçı reaksiyonlardan siyasi güç devşirmeye yönelik bir hamledir. Milliyetçi ve gericidir.

Jandarma karakollarının duvarlarından çalıntı bu sloganla muhalefet yapalım diyorlar da milliyetçilikle malul siyasal ufukları ötesini göremiyor.

Hadi, iktidara dönük, “ülke sınırlarını koruyun” mesajını anladık diyelim. Mesaj sadece iktidara değil ki. Savaşın ateşinden kaçıp gelen sığınmacılar “namus düşmanı” belletilmiyor mu?

Altındağ’da yaşanan pogrom ya da linç tam da böylesi bir algıyla ilişkisi içerisinde değerlendirilmelidir. Orada Suriyeli sığınmacıların evlerini, işyerlerini yağmalayıp ateşe verenler de ‘namus mücadelesi bu’ demiyorlar mıydı? O saldırıyı yapanlarla mülteci/sığınmacı meselesinde ‘hudut namustur’ siyasetini izleyenler aynı zihin dünyasının farklı aşamalarına denk gelmektedirler sadece. Farklılık özde değildir yani.

İşin bir başka boyutu ise şu: ‘Hudut namustur’ diyorsanız, bu sadece sizin hudutlarınız için geçerli olmasa gerek. İYİ Parti ya da CHP, “evet, biz de böyle diyoruz, herkesin hudutu namusudur” diyebilirler mi gerçekten? Öyleyse eğer, yıllardır sınır ötesi harekat ve operasyonlara hep ‘evet’ demiş olmalarını nasıl açıklayacaklar? Başkalarının sınırlarını ihlal etmeyi de ‘namus meselesi’ sayıyorlar mı acaba? “Suriye’nin toprak bütünlüğü esastır” deyip durdular da Türkiye’nin oradaki cihatçı güçlerin hamiliğine soyunup askeri/siyasi alanlar oluşturmasına yol açan harekatlara paşa paşa destek verdiler. Hâlâ da kayda değer bir itirazları yok. Yok çünkü, Allah muhafaza, orada Kürtler var, ne olur ne olmaz!

İcabında çifte standart da mümkündür, yeter ki milliyetçi trend bozulmasın.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa