01 Eylül 2021 00:45

Evsizlik ve toplumsal barış

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Bugün Dünya Barış Günü. Savaşların uzun yıllardır hakim olduğu bir coğrafyada, barıştan yana duruş sergilemek çok önemli. Barışın bir de toplumsal boyutu var ki, en az diğeri kadar hayati. Toplumsal barışın bozulduğu bir dünyada toplumsal adalet de rayından çıkmış demektir.

Toplumsal barışın temeline dinamit koyan pek çok faktör var. Sınıfsal eşitsizliğin giderek büyümesi bu faktörlerin başında geliyor. Son zamanlarda, toplumsal eşitsizliğin artmasının gündelik yaşamdaki tezahürlerinden en çarpıcı olanı konut sektöründeki gelişmeler. Hatırlarsınız, son günlerde ev fiyatları ve kiraları ile ilgili birbirinden kıymetli yazı dizileri ve haberler yayımlandı. Gazete Duvar’da Mühdan Sağlam imzalı “Ankara konut piyasası” özel haberi bunlardan biri. Haberlerin ortak vurguları hem satış hem kira bedellerinin geçtiğimiz yıla oranla en az yüzde 30-40 oranında arttığı yönünde. Bu durum, başka sonuçları yanında, bazı kesimler için evsiz kalma sürecinin de hızlanması anlamına geliyor.

Ev kiraları ve buna bağlı olarak yaşananlar sadece yoksul kesimlere dair değil, aynı zamanda orta sınıflardaki erimeye dair de bize önemli şeyler söylüyor. Ev kirasını ödeyemeyen kesimlerin, nasıl yoksul kesimlerden düzenli bir işi olan orta sınıflara doğru genişlediğine işaret ediyor. Nasıl mı? Marc Augé’nin Evsiz Bir Adamın Güncesi kitabına kulak verelim. Orada meselenin can yakıcılığını tüm çıplaklığı ile görebiliriz.

Antropolog Augé, evini boşaltmak durumunda kalan bir adamın güncesini kaleme almış. Bu bir etnik-kurmaca. Augé’nin gündelik yaşama dair güçlü gözlemlerinden hareketle yazdığı bir kurgu. Bir yersiz-yurtsuz kalma günlüğü. Önce eşyalarını satıp boş dairede geçen zaman, daha sonra da minimum kıyafet ve araç-gereçle arabada yaşamaya başlama hali. Üstelik kitabın kahramanı hiç geliri olmayan ya da düzensiz gelire sahip biri de değil. Sayıları dünyada 1 milyarı aşan, evsiz, orada burada geceleyen insanları kitabında tek bir kahramandan hareketle konuşturuyor Augé. Az ya da azınlıkta değiller, kapitalist sistemin çok önemli bir sonucular, ama çok az görünürler, sorunları nadiren dillendiriliyor.

Oysa, kapitalizmin kadim sorunu barınma hakkının, içinden geçtiğimiz süreçte giderek daha fazla can yakacağı gün gibi açık. Gelirlerin ve maaşların üzerinde seyreden ev kiraları daha çok insanı bir evi paylaşmak, bir evde birden fazla maaşı mümkün kılmak ya da orada burada yaşamak zorunda bırakacak. Geçtiğimiz günlerde bir haber kanalı 5 bin TL’ye dayanan kiralardan söz etti. Bu ülkede işsizlik oranı resmi rakamlara göre bile yüzde 12.4. Çoğu maaş 5 bin TL’nin altında seyrediyor. Peki, böyle bir ülkede bu kiraları kimler ödeyebilir? En yoksulla en zengin arasındaki makasın giderek açıldığı, orta sınıfların eridiği bir ülkeden söz ediyoruz üstelik.

Yalnız yaşayanların, eşinden ayrılıp tek maaşa kalanların, tek başına çocuk yetiştirenlerin, güvencesiz işlerde çalışanların, yevmiyelilerin, vs. bu sistemde tutunma, ev bark edinme olasılıkları ne kadar da düşük. Oysa, yaş ilerledikçe eve olan bağlılık ve konfor ihtiyacı artıyor. Buna karşılık, ortalama bir evin fiyatının bile milyon TL’ye dayandığı, oturulabilecek ortalama evin kirasının 4 bin-5 binleri zorladığı bir zamanda evsizliğin birçoğumuzun yakın gelecekteki durumu olma ihtimali maalesef çok yüksek.

Bu durum toplumsal gerilimleri ve çatışmaları körükler. İngiltere, Almanya gibi ülkelerde barınma hakkı çerçevesinde ev işgalleri hızla artarken, Türkiye’de barınma sorunu henüz bir toplumsal mesele olarak bile tanımlanmış değil. Oysa barınma, bir TOKİ meselesi değil; bir hak ve adalet meselesi. 

Karnını doyuramayan, başını sokacak bir çatısı olmayan milyonlar karşısında yüzlerce metrekarelik lüks konutlarda yaşayan azınlıklar. Akıldan çıkarmamak lazım: Ekmek yoksa barış da yok, adalet yoksa toplumsal barış da yok!

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa