Teknik direktörler çaresiz değil

Fotoğraf: Pixabay
Süper Lig’de 3. hafta geride kalırken, beş takım (Kasımpaşa, Kayserispor, Adana Demirspor, Hatayspor ve Göztepe) teknik direktörleriyle yollarını ayırdı. Haftalar ilerledikçe puan cetvelinde alt sıralarda kalan pek çok takımın aynı uygulamayı yapacağından şüphe edilmez…
Teknik direktör kıyımı, futbola sığ bakışın en önde gelen göstergelerinden biri. Bu kıyımın başrolünde elbette yöneticiler yer alıyor. Onlar, kısa vadede başarı beklentisinin teknik direktörler üzerinde yaratacağı baskıyı asla düşünmezler. Oyuna, “O kadar para harcayıp bir sürü oyuncu aldık, buna rağmen takım başarılı olamıyorsa bunun sorumlusu teknik direktördür” anlayışıyla bakıp sonuçta faturayı hep teknik direktörlere keserler.
Kısa vadede başarı beklentisine odaklanmış, koşullanmalar ve ön yargılarla dolu kafaların bu bakışın ötesine geçmesi çok zor...
Yöneticilere göre her şey basittir. Onlar üzerlerine düşeni yapmış ve iyi bir kadro oluşturmuşlardır!.. Geriye teknik direktörün bu kadroyu zaferden zafere koşturması kalmıştır!.. Beklenen başarı gelmiyorsa bunun tek sebebi de teknik direktörün yetersizliğidir!.. Gerçekte sorunun ne/neler olduğunu öğrenmek gibi bir çabaya girişmezler bile.
Oysa futbolda performansa doğrudan etki eden zihinsel, fiziksel, kültürel, psikolojik kaynaklı sayısız değişken vardır.
Bu değişkenlerin her biri her an sorun kaynağına dönüşebilecek potansiyele sahiptir. Üstelik bu, salt teknik direktörlerle ilişkilendirilebilecek bir konu değildir. Teknik direktörlerin yanı sıra pekala yöneticiler ve oyuncular da bu değişkenlerden olumsuz etkilenebilirler. Ayrıca kulüp ortamı ya da çalışma koşulları da bazen sorun kaynağı olabilir. Aynı anda bu faktörlerin birden fazlasının devreye girdiği süreçler de yaşanabilir.
Özellikle yabancı oyunculardan umut edilen verimin alınamadığı durumlarla sıkça karşılaşılır. Farklı bir ülkenin kültürüne olduğu gibi futbol iklimine, oyun alışkanlıklarına uyum sağlayabilmek o kadar kolay değildir. Yeni bir ülkeye gelen oyuncular pek çok öznel sorunun yanında takımla ilgili de sorun yaşayabilirler. Yakın tarih, futbolumuza uyum sağlamayı başaramayıp derin hayal kırıklığı yaratan yabancı oyuncu örnekleriyle dolu…
Her şey bir yana, üç hafta, “Bu teknik direktörle olmayacak” yargısına varmak için çok kısa bir süre. Yöneticilerimiz çok sabırsız. Takımlarının bir an önce lige damga vurmasını bekliyorlar. Oysa başladıkları teknik direktörde ısrar etseler belki de birkaç hafta sonra grafik değişecek…
Sorunun kaynağını bilmeden ve bunu öğrenme çabasına bile girişmeden, “Bu gitsin, şu gelsin” mantığıyla işleri yoluna koyabileceklerini sanıyorlar. Dolayısıyla, yeni gelecek teknik direktörden gidişatı bir anda tersine çevirecek hamleler ve mucizevi performans bekliyorlar.
Belli ki, kulübü sistemli bir yapı haline getirmek, yönetsel anlamda isabetli kararlar alabilecek mekanizmalar oluşturmak, kısa vadede başarı beklentisi tuzağına düşmeden plan program çerçevesinde yapılacak çalışmalarla oyunun kalitesini ve seviyesini yükseltmek, genç oyuncular yetiştirmek gibi hedefler yöneticilerimizin pek ilgisini çekmiyor.
Teknik direktörler, spor sektörünün emekçileri arasında. Kendilerine yönelik kıyıma karşı yapabilecekleri şeyler var elbette. Çaresiz değiller. Patronlar yani kulüp yöneticileri tarafından mağdur edilmek onların kaderi değil ve olmamalı. Sağlam bir sendika çatısı altında örgütlenerek uğradıkları mağduriyete son verebilirler. Örgütlü olmanın gücüyle haklarını güvenceye alan sözleşmelere imza atabilirler. Metin Kurt’un hep hayalini kurduğu, bütün spor emekçilerini kapsayan bir sendika olsa elbette yöneticiler/patronlar teknik direktörlerle ilgili olarak böyle pervasızca kararlar alamaz…
Evrensel'i Takip Et