05 Eylül 2021 00:28

Yanlış kokan dizeler

Görsel: Kitap kapağı 

PAZAR
Paylaş

Yapabileceğim tek şey mektup yazmaktı, ben de  kalkıp mektup yazdım.

Gecenin bir yarısı okuduğum şiiri beni çok etkilemişti, içimdeki kalabalığı dışarı çıkarmakla kalmamış, iletişim kurmam için kışkırtmıştı üstelik. Fiyaka olsun diye değil, nostalji olsun ya da dikkat çeksin diye değil. Sahiden ve içimden mektup yazmak geldiği için de değil.. İletişim kurmamın tek olanağı mektup yazmaktı ve ben de o olanağın sayfalarına sığındım.

Ankara’da çıkmakta olan İzlek dergisinde okuduğum bir şiirdi bu, Serdar Aydın yazmıştı. İzlek, 90’lı yıllarda Ankara’da Kaan İnce’nin adına kurulan bir vakıfta arkadaşları ve Nizamettin Uğur tarafından yayına hazırlanıyordu. Elbette bir başka yazının konusu ve gönül bahçemizin en yeşil yerinde güneşlenmekte olan bir dergidir İzlek.

Şiir bu, ne zaman kimin kalbine dokunacağı, hangi şartlarda kime direniş alanları açacağı, hangi karanlıkta gün ışığı olacağı belli olmaz. Yazıp bir potkalın içinde denize bırakır gibi dergi sayfalarına yolladığımız şiirler de bir yardım çığlığı niyetine okunabilir kimi zaman. Bir kenara çekilip okuduğum Serdar Aydın şiirinin çeyrek asırlık bir arkadaşlığın kapısını aralayacağını bilemezdim elbette.

Yanıt almak için değil yazmak ve içimdekileri şairine iletmek içindi bendeki toplam neden; ama kısa süre sonra mektubun yanıtı gelince hayatın gidişatı da değişti sezdirmeden. Yanıta yeni mektup, mektuba yeni yanıt derken bu gidiş gelişler yaklaşık yedi yıl sürdü. Yedi yıl süresince biz arkadaşlığımızı pekiştirdik Serdar Aydın ile, çoğalttık, birbirimize nedenler sunduk ve şiire yaslandık.

Yetiştirdiğim akşamsefası çiçeğinden tohumlar gönderdim Çanakkale’den, o da toprağa emanet edip büyümelerini seyretti Ankara’da.

Dergileri, kitapları, şairleri konuştuk o mektuplar boyunca, zamanı ve aşkı. Hayata karşı direnmeyi, yanıtla ikna olmamayı ve ısrar etmeyi konu ettik. Bendeki mektuplar nerdedir bilmiyorum. Nerde, hangi yağmada devletin arşivene gitti ya da nerede yakıldı hiçbir fikrim yok, Serdar saklıyorsa saklı kalmasını tercih ederim.

Zaman geçti, zaman geçip her dergicinin yapmak istediği ve çoğunun yapmaktan geri durmadığı bir şey yapıp yayınevi kurdu İzlek tayfa. Ankara yeni bir yayıncı kazandı. Gencecik şair ve yazarlar yazdıklarını, çevirdiklerini yayımladı ve edebiyatımız nasiplendi bundan. Dergide yazmaya başlayan ve devam edenlerin çoğu edebiyatımıza yeni kitaplar kazandırmaya devam ediyor. Kimi küsüp yalnızlığına çekildi, kimi kulvar değiştirdi, kimi şarkıcılıkta çok para olduğunu fark etti… İzlek’in şairleri arasında yer olmaktan hep onur duydum, bu da kayıtlara geçsin rica ederim.

Bir zamandır gidip gelen mektuplarda bahsettiği üzere Serdar Aydın’In Nilgün Marmara Metinleri ve Fragmanlar kitabı da Mart 1997 tarihinde yayınevinin Genel Dizi: 6, Metin-Şiir: 1 sıra numarasıyla yayımlandı. İzlek Yayınları kitaplarının kapağı ve logosunda elbette dergiyi görmek kaçınılmazdı. Bir gençlik hevesi olarak değil, bir gençlik itirazı olarak kaldı benim belleğimde İzlek hep.

***

“bütün yalnızlıkların ilenci/ korusun çoğulluklarınızı/ cinnet koyun erdemin adını/ maskelerinizi kuşanıp yalanlarınızı çoğaltın/ hepiniz mezarısınız kendinizin…”

Serdar Aydın’ın yukarıda bahsettiğim kitabındaki Fragmanlar bölümü bu dizelerle açılıyor. Okurdaki tembellik ve bulduğuna yapışma isteği bu dizeler yüzünden çok şey getirdi Serdar’ın başına.

Nice etkinlikte, nice filmde, klipte, yazıda kullanılan bu dizelerin Nilgün Marmara’ya ait olduğu yazıldı ve söylendi.

Nilgün Marmara okurları mezarı başına giderek bu dizeleri yazıp poz verdi, sosyal medya hesaplarından paylaştı. Edebiyat dergisi olduğunu iddia eden zevat, kapağına konuk ettiği Nilgün Marmara’nın yanına bu dizeleri ekledi. Bu dizelerin çıkış noktası olan kısa film bile çekildi.

Daha daha neler oldu derseniz, Serdar Aydın bu dizeleri çalmış olmakla suçlandı ve yazdıklarının kendine ait olduğunu kanıtlamak zorunda bırakıldı.

Bütün bu yıllar geçip giderken zaten elimizin altında olan Nilgün Marmara kitaplarını kolaçan etmek, bu dizelerin ona ait olmadığına tanık olmak çok az insanın aklına geldi. Nihayetinde internetin dipsiz kuyusunda okunan ve Nilgün’e ait olduğu iddia edilen dizelerin okur tarafından sahiplenilmesi, sosyal medya hesaplarından paylaşılması ya da derginin kapağına konulması bu piyasada alkış ve onay için elverişli değil mi? Şairini görmezden gelmek, akla getirmemek, hakaret etmek ve hırsızlıkla suçlamak da bir o kadar fiyakalı bana kalırsa.

Bir yerde Nilgün Marmara’nın anısına ve yazdıklarına da saygısızlık olarak okunabilir bütün bu olanlar. Onun poetik dünyası ve yazdıklarıyla bu dizeleri bir araya getirme cehaleti, cesareti ve cahilliğini göstermekten çekinmeyen kolaycılık, gelecek için ne kadar ümit verici olabilir bilmiyorum. Can Yücel yaşasa ve internet üzerinde dolaşan onca saçmalığın kendine mal edildiğine tanık olsa neler söylerdi kimbilir.

Serdar’ın kitabı Nilgün Marmara Metinleri ve Fragmanlar yakın zaman önce 3. baskısını yaptı ve okuruyla yeniden buluştu. Kitabın yayıncısı ve aynı zamanda yayın kolektefi olan MedaKitap uzun yaşasın.

Nilgün Marmara’ya, okurlarına, onun hakkında yazanlara, çizenlere, film ve klip yapanlara, derginin kapağına taşıyanlara, özleyenlere ve sevenlere de selam olsun!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa