5 Eylül 2021

‘Devletin dini adalettir’ demek ‘devletin dini islam’dır’ demekten farklı mı?

Fotoğraf: Murat Çetinmühürdar/TCCB/AA

1 Eylül günü adli yıl açılış törenini izleyenler bir an için; Suudi Arabistan, İran ya da Afganistan gibi bir ülkede yapılan töreni mi izliyoruz tereddüdüne kapıldılar!

Çünkü sahnede Diyanet İşleri Başkanı Erbaş “açılış duası” yapıyordu. Yanında Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Yargıtay Başkanı Akarca ellerini açmış “amin” diyorlardı!

Adli yıl açılışının tek sürprizi bu değildi. Dualı açılıştan sonra Erdoğan kürsüyle çıkıp burjuva muhalefet sözcülerinin de sıkça dile getirdikleri ve Hazreti Ali’nin söylediği öne sürülen, “Devletin dini adalettir” sözlerini alıntılayarak ikinci sürprizi yaptı!

Gerek sermaye muhalefeti, gerekse ilerici demokrat çevreler, aydınlar adli yıl açılışındaki tabloyu sert biçimde eleştiriyorlar. Ama Erdoğan’ın “Devletin dini adalettir” demesini, bu kesimler içinden bile “Adaleti dinden üstün tuttuğu, dolayısıyla olumlu bir adım attığı” biçiminde değerlendirenler az değil.

‘DEVLETİN DİNİ ADALET Mİ’DİR?

Hiç kuşkusuz ki sermayenin temsilcisi siyasetçilerin özgürlük, demokrasi, eşitlik, adalet, hukuk, insan hakları, güvenlik… gibi kamuoyunda itibarlı kavramların içeriğini boşaltarak istismar etmesi çok bilinen bir tutumdur. Bu konuda bütün önceki demagoji ve istismar ustası politika erbabı ve partilerin Erdoğan-AKP propagandasının eline su dökemeyeceğini 20 yıldır görüyoruz. Ama son yıllarda Erdoğan-AKP propagandasının, kavramların içeriğini boşaltmasından ve istismardan daha ileriye gittiğine de tanık oluyoruz.

Çünkü Erdoğan-AKP propagandası, uzunca bir zamandan beri, muhalefetten gelecek eleştirileri kendisi dillendirerek muhalefeti etkisizleştirmeyi amaçlamaktadır. Ama bunu sadece bir algı oluşturma taktiği olarak yapmamakta aynı zamanda kavramın içeriğini kendi İslami dünya görüşü açısından yeniden oluşturmaktadır. Yani Erdoğan hukuk, adalet, insan hakları, özgürlük, demokrasi, eşitlik, kardeşlik… derken bu kavramların hiç olmazsa son 200 yıl içinde kazandıkları içeriği, herkesin kastettiği içeriği kastetmemektedir. Tersine o, kendi dünya görüşü açısından bu kavramlara yükledikleri içeriği kastetmektedir.

Bu açıdan Erdoğan, ”Devletin dini adalettir“ derken İslami, şeriat hukukunun sözünü ettiği bir adaletten söz etmektedir. Dolayısıyla Erdoğan, “Devletin dini adalettir” derken dinden bağımsız bir adaletten değil İslami bir adaletten söz etmekte, gerçekte “Devletin dini İslam’dır” demektedir.

KAVRAMLARIN İÇERİKLERİ ORTA ÇAĞCI ANLAYIŞLA YENİDEN YAZILIYOR

Bunun böyle olduğunu en son, Adalet Bakanlığının tutuklanan Boğaziçi öğrencilerinin AYM’ye başvurusuna gönderdiği savunmada gördük.

Adalet Bakanlığı AYM’ye gönderdiği yazılı savunmada, “Eş cinsellik dinimizde haramdır. Dolasıyla tutuklanmaları bir hak ihlali değildir” diyerek, Adalet Bakanlığının İslam hukukuna geçtiğini açıkça itiraf etmiştir. Hem de Anayasa Mahkemesi gibi en üst mahkeme karşısında!

Öncesi de var tabii!

Cumhurbaşkanı Erdoğan 2 Mart 2021 günü, “İnsan Hakları Eylem Planı”nı sunarken konuşmasının her adımında “Bundan böyle artık şunlar olmayacak, şunlar olacak” diye toz pembe hak-özgürlük tabloları sunarken, “su, çiçek, diken” metaforu ile “İnsan Hakları Eylem Planı” denilen planın asıl kriterlerini de itiraf etmişti.

“Bir çiçeğe az su vermek onu kuruturken fazla su vermek onu soldurur. Demek ki her gördüğümüz çiçeğe su vermeyeceğiz. Susuzluktan boynu bükülmüş çiçeğe su vermek adaleti yerine getirmek olurken dikene su vermek zulüm anlamına gelebiliyor” diyen Erdoğan, yasalar önünde herkesin eşit olmadığı, 1789 Fransız Devrimi öncesine, diğer uygulamalarıyla birlikte bakıldığında da, bu hukuk reformuyla Orta Çağ İslam hukukuna, “şeriat hukuk”una yaslanmanın işaretini vermiş oldu.

TALİBAN’IN DEDİĞİ GİBİ Mİ?

Bu yüzden de Erdoğan hukuktan, özgürlüklerden, insan haklarından, söz ederken, insanlığın ilerleme mücadelesi içinde bu kavramların kazandığı içerikten söz etmiyor. Tersine Erdoğan (ve ideologları), tek adam yönetiminin özgürlük, hukuk, insan hakları, eşitlik, kardeşlik, güvenlik… gibi kavramları kendi zihniyeti doğrultusunda yeniden içeriklendirip kullanmaktadır.

Son günlerde Afganistan’da yönetimi ele geçiren Taliban’ın tutumu bizim ülkemizde olanlar için de öğreticidir.

Taliban sözcüleri, eski uygulamalarına ilişkin hem dış dünyadan hem de seküler yaşam yanlısı halk kesimlerinden gelen tepkiler karşısında; “Kadınların haklarına dokunmayacağız. Eğitim görebilecekler, çalışabilecekler, yanlarında erkek olmadan sokağa çıkabilecekler. Burka zorunlu değil…” gibi uzun uzun açıklamalardan sonra küçük bir ekleme yapıyorlar: “Ama şeriat kuralları dahilinde. Şeriat kurallarının nasıl uygulanacağını da ulema belirleyecek!”

Aslında bizde de gelinen yer çok farklı değil. Henüz açıkça “şeriat” ve “ulema” dan söz edilmiyor ama Erdoğan, Adalet Bakanı, İletişim Başkanı, yerine göre öteki sözcüleri hak-hukuk, insan hakları, özgürlükler… derken mangalda kül bırakmayan ama uygulamaya gelince bütün bu değerleri ayaklar altına almaktan çekinmeyen bir tutum alıyorlar. Ki, bu tutumlarına meşruiyeti de İslam’da, onun hukuk, adalet anlayışında bulmayı amaçlıyorlar.

Diyanet İşleri Başkanının devlet protokolünde 30-40 sıra birden öne çekilmesi, her vesile ile Cumhurbaşkanının hemen yanında sahneye çıkarılması, kılıçlı hutbe gösterileri, çoklu hukuk özlemine göndermeler… iktidarın, devleti dinileştirmesinin adımları olarak ilerlemektedir.

Bu yüzden de tek adam yönetimi ve onun sözcülerinin ne dediklerine değil ne yaptıklarına bakmalı ve ona göre tutum almalıyız.

Evrensel'i Takip Et