Makul ve makbul olmayan dilin yakın tarih serüveni
Fotoğraf: Evrensel
Önceleri o dilin özgün ve toplumsallaşmaya elverişli ya da yeterli olmadığı, gelişmemiş gramatikal yapısının bu hali ile matematiğin yapısallığı arasında ayniyet kurulamayacağı için de “dil” olarak tanımlanabilecek bir dilden söz edilemeyeceğine ilişkin ‘bilimsel yorumlarla’(!) şartlandırıldık. Gerçi aynı tarih kesitinde “dağda yerleşmiş, yürürken ‘kart-kurt’ sesler çıkartan, kart-kurt seslerini duydukça kendilerini ‘Kürt’, konuştukları dili ‘Kürtçe’ zanneden bir insanlar topluluğunun var olduğu ileri sürülürdü; yani kendini millet zanneden ama gerçekte var olmayan bir milletin kendi özgün ana dili sandığı, ama gerçekte var olmayan bir dili benimsediği yönündeki sosyolojik ve dil bilimsel açıklamaları kabullenmemiz istenirdi.
Gel zaman, git zaman, özellikle 1960’larda ve 1970’lerde benim yaşayarak gördüğüm kadarıyla, sosyo-dil bilimsel yorumlarla gerçeği çarpıtmanın işe yaramadığı ortaya çıktı: Kürtler Kürtçenin ana dilleri olarak kabulü talebini siyasileşmenin merkezine koydular. Artık sorun sosyolojik ve dil bilimsel olmaktan çıkmış, Türkiye Cumhuriyeti devletini tehdit eden siyasi bir konu haline gelmişti. 1980’de askeri darbe oldu, bir dilin konuşulmasını devletin bekasına tehdit olarak gören devletsever dil sevmezlere tehdidi bertaraf edebilme fırsatı doğdu. Darbeci beş generalin etkili olduğu dönemde “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, milli egemenliği, kamu düzenini korumak amacıyla düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında yasaklanan dillere ilişkin esas ve usulleri düzenleyen” yasa çıkartıldı. Yasaklanan diller hangileriydi? diye sorulursa, gerisi bahane, dil bile olamadığı ileri sürülen Kürtçe yasağı şahane! “Yasak dil” yargının o dönem kararlarının jargonu oldu. Düşüncelerini yasaklanan bir dille şu ya da bu biçimde açıklayanlar, sırf bu nedenle, yani içeriği bir kelebeğin uçarkenki halinin tasviri de olsa, düşüncelerini yasaklanmış dilde açıkladıkları için yargılanıyorlardı. Yasaklanmış dil Anayasa’nın çeşitli maddelerinde ve değişik kanunların düzenlemelerinde güya meşrulaştı; darbeci generallerin dehaları ve onların emirlerini Mecliste itirazsız yasalaştıran darbeci generalseverler sayesinde ceza hukukunun en önemli icadı gerçekleşti: Yasak olduğu ilan edilen bir dil ile düşüncesini o dilde açıklayan kişi arasındaki ilişki ceza alanına sokuldu; dil yasaklanmış ise o dili konuşan da yasaklamalı, yasaklanamıyorsa cezaevine tıkılmalı!..
Yasak dil saçmalığı sekiz yıl sürdü, sonunda yasak dil jargonu Anayasa’dan ve kanunlardan çıkartıldı. Bir dilin ülkenizde konuşulmasından nefret ederseniz ve yetkileriniz varsa bir yolunu bulur o dili yasaklayamasanız da kullanımını engelleyebilirsiniz. Öyle de oldu ve bir zamanların yasak dili yeni haliyle “bilinmeyen dil” başlığıyla yargı kararlarında yerini aldı. Ceza hukukunda bir dil ile o dili kullanan kişi arasında ilişki kuran icadın uygulama alanı genişletildi: Kullanılan dil “bilinmeyen bir dil” ise savcılar ve yargıçlar haydi göreve!.. Bence garabet bu savcı-yargıç seferberliğinin mantığındaydı: Yargılama faaliyetinin özü somut olayda ihtilafın çıktığı andaki maddi gerçeği sarmalayan gizleri açığa çıkartarak maddi gerçeğe ulaşabilmektir. İşlevleri bilinmeyenleri bilinir hale getirmek olan savcıların-yargıçların tam tersini yaparak bilineni bilinmez kılıp maddi gerçeği “bilinmezin gizemiyle” sarmalamaları ve bu “gizem” saptamasıyla” suçun işlendiğine “hükmetmeleri” garabet değil midir?
O dönem de sona ermiş görünüyor. Artık ceza mahkemeleri “Bilineni bilinmeze dönüştürmüyor”, düşüncelerin açıklandığı dili özgün adıyla, “Kürtçe” olarak tutanaklara geçiriyor. Kısa bir süre önce adalet bakanı da “Bilinmeyen dil mi olur, söz konusu olan Kürtçedir” diyerek “Bilineni bilinmeyene dönüştüren” yargılama faaliyeti döneminin (şimdilik) sona erdiğini ifade etti.
Bilinmeyen dil döneminden yeni bir döneme, “anlaşılmayan dil” dönemine geçtik. Bir Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü, “(…) Koğuşta bulunan hükümlü tutukluların zılgıt çekerek, anlaşılmayan bir dilde sözlü halay çektikleri” gerekçesiyle bazı hükümlü tutuklulardan savunmalarını istemiş. Böylece, bu kez ceza hukuku alanına olmasa da disiplin soruşturması kapsamına “Anlaşılmayan bir dille o dili sözlü halay (yazılı halay mı var?) çekerek kullanan kişi arasındaki ilişki” sorgulanıyor. Halay çekilen dilin hangi dil olduğunu kim anlamıyor, niye anlamıyor, niye sorup soruşturup hangi dil olduğunu saptamıyor? Niye anlamadığını anlamaya çaba göstermeyen hakkında disiplin soruşturması açılmıyor?
Kendi yaşadığım dönemi kapsayan yakın tarih diliminde bir dilin tanığı olduğum serüvenini anlatmaya çalıştım.
Bir dönem Kürtçenin dil bilim açısından dil olmadığı, kaldı ki “Kürt” diye bir milletin, o milletin kullandığı “Kürtçe” diye bir dilin bulunmadığı ileri sürülüyor.
Sonraki dönem “yasaklanmış dil” başlığıyla Kürtçe, ceza hukuku alanında ve suç kapsamında tartışılıyor.
Daha sonraki dönem Kürtçenin yasak dil kapsamından çıkartılıp “bilinmeyen dil” tanımlamasıyla yine ceza hukuku alanında bırakıldığı dönemdir.
Daha sonraki dönemi izleyen bugünün anlayışı ise “bilinmeyen dil” tanımlamasını bir kenara bırakıp “anlaşılmayan dil” aşamasına geçilmesidir.
Dil olmayan dil, yasak dil, bilinmeyen dil, anlaşılmayan dil? Bu dil Kürtçedir ve en az yirmi milyon kişinin ana dilidir.
Kürtçenin benim yaşadığım dönemi kapsayan yakın tarih serüvenini ben kibarca, Kürtçenin makul ve makbul bir dil olmadığını Kürtlere kabul ettirebilme çabalarının boşa çıkartıldığı süreç olarak özetliyorum.
- Yücel Sayman'ın eşinden veda notu 17 Aralık 2021 04:40
- Taburcu olmak/tezkere bırakmak 30 Ekim 2021 23:16
- YAE atışması üzerine 17 Ekim 2021 00:14
- Gülünç bile olmayan bilinçli davranışlar 12 Eylül 2021 00:12
- Yıllara meydan okuyan kitap 22 Ağustos 2021 00:13
- Güvenlik/Özgürlük: Son aşamalara doğru 08 Ağustos 2021 00:12
- Sınırları aşan kitlesel hareketlilik 01 Ağustos 2021 00:12
- Yansımalar 27 Haziran 2021 00:30
- Yeşiller Partisi 13 Haziran 2021 00:15
- Yetilerimi kamulaştırmışlar!.. 06 Haziran 2021 00:50
- Şaşırtabildiklerimizden misiniz?.. 09 Mayıs 2021 00:02
- Şimdiden tartışalım (mı?)... 02 Mayıs 2021 00:30