05 Eylül 2021 00:48

Ev fiyatları füze, kiralar roket, büyüyor mülksüzler

Anahtar tutan bir el

Fotoğraf: Pixabay

PAZAR
Paylaş

Birkaç sene önce, ev kiralayacağım, anlaştık, kontrat için ev sahibi geldi.

"Ben kira geliriyle yaşıyorum. Ev eski, kombisi, kaloriferi, banyosu bir şeyler bozulabilir, akıtabilir. Beni tamirata tadilata bulaştırmayın, kiradan düşmem, peşinen söyleyeyim. Bu haliyle oturacak insan da bulunur. Bir yerleri yenileyecekseniz masrafı size ait olur. 24 kira bedeli teminat mektubu isterim. İki de kefil. İki kira depozito. Her sene reel enflasyon kadar zam isterim."

Peki dedim bu artışla ya 2 sene sonra ödediğim bedel, semtteki rayicin çok üzerinde kalacak olursa? Oturup konuşamaz mıyız artışı?

"Yok, artış hep enflasyon kadar olacak, rayiç bedellerin altında kalırsa rayici baz alırım, üzerinde kalırsa, siz bilirsiniz. İstediğiniz zaman çıkabilirsiniz. Tabii önceden haber vermek kaydıyla."

Sonra başladı aldığı kiralardan bahsetmeye, meğerse iki oteli, birkaç apartmanı varmış. Çok da kiracı seçermiş. Burada tarif ettiği kiracı tipiyle de beyaz Türk anlatıyor, ayrımcılığa tur döndürüyor. Kontratı çok geç kalmadan imzalarsak beyefendi akşama Bodrum’da olmak istiyor.

Teknesiyle açılacakmış.

Ben evi tutmayacağım, dedim. Siz benim hayatta karşısında durduğum her şeyin vücut bulmuş halisiniz. Benim param sizin cebinize girsin istemiyorum.

Sonra istediğim gibi ev aramayı bıraktım, ev sahibine göre seçtim.

Aramız çok iyiydi, orta yaş üzeri bir hanımefendi. Düzenli görüşürüz, ben tadilat tamiratları yansıtmam o da kombi arızalarını, su sızdırmaları kendi ustasıyla çözerdi.

Bu sene bana, "Artış benim istediğim gibi olacak, başka türlü kabul etmiyorum. Beğenmezsen çıkarsın. Şimdi sıfırdan kiraya versem iki katı eder" dedi.

Eder. Fayanslarını, parkelerini, banyosunu ve mutfağını yeniledim, kendim. 

Eder. Çünkü kiralar uçtu.

Bu insan, böyle konuşacak biri miydi? Değildi. Rant döngüsü içine alıyor herkesi.

Sürekli "ütülmek" korkusuyla yaşıyoruz. Aniden “enayi” pozisyonuna düşebiliriz.

“Herkes bir şekil yolunu buluyor, bir ben kaybediyorum” korkusu yüzünden fark etmeden kötücülleşiyor insanlar.

“Uyanık olacaksın bu hayatta, gözünü açık tutacaksın.” Böyle nasihat ediyor küçük dünyaların kazananları. 

Mesela takside telefonunla oynamayacaksın sonra bir bakarsın 3 km ötedeki yere gitmeye çalışırken otoyola çıkarmış seni. Navigasyonu muhakkak açık tutacaksın, güzergahı kontrol edeceksin. Ayık olacaksın. 

Market alışverişinden sonra mutlaka fişini kontrol edeceksin, etikette yazan indirim yansımış mı emin olacaksın.

Manav alta çürükleri doldurmasın diye tek tek kendin seçeceksin, pazarın hepsini gezip fiyatlara bakmadan, ilk gördüğün tezgahtan sebze almayacaksın. 

Lokantada menüde yazanı illaki sorup teyit ettireceksin, fiyatını görmeden sipariş etmeyeceksin.

Bu esnafa çok yüz vermeyeceksin, yüzüne güler, hesaba geçirirler. Sen hep tetikte ve seviyeli duracaksın. Herkese yardıma koşma, yetemezsin, bak dilenci denilen kendine apartman diker, sen verdiğinle kalırsın.

Bir iş için sıra mı var? O zaman da telefona dalmış gibi yapıp çaktırmadan kıyın kıyın önlere kaynak yapacaksın. Yapamaz mısın? O zaman gözünü açık tut, kavgaya hazır ol, kaynak yapmaya çalışanlara mani olacaksın. 

Çocuğu okula nakil mi ettireceksin, tayin mi istiyorsun, işe mi başvuruyorsun? Salak mısın öyle evrak doldurup beklenir mi? Önce oralardan bir tanıdık bulacaksın, araya birilerini sokup ricacı olacaksın. Kuru kuru rica olmaz en azından bir gömlektir, şaldır, baklavadır ikramda bulunacaksın.

Bak bilmem kime, nasıl da ucuza getirdi, nasıl da tereyağından kıl çeker gibi halletti, nasıl da üçü beşe katladı, nasıl da vurdu ama voliyi?

Bir sen böyle insan kalacağım diye ahlak yaptın kendine, al işte böyle enayi gibi bakarsın boş cüzdanına.

Bize dört koldan tembihlenen, hayat tecrübesi diye sunulan bu.

Böyle yaşamak olur mu? Bilgisayar oyunu mu bu tek canımızla sürekli çatışma? Neyin savaşı böyle aklımız hep tetikte?

Hayat akışında, esnek ve rahat yaşanabilmeli, insan kalarak da var olmanın bir yolu olmalı.

Bu ufak hesaplar ya da mülk mü kurtaracak insanlığı? 

Parasız eğitimde okunabilen, liyakatle iş bulunabilen, maaşın sadece faturalara, kiraya ve tencere kaynatmaya gitmediği, hobilerimizin olduğu, emekli olabileceğimizi bildiğimiz, emekliyken de bir hayat vadeden, bir gün hastaneye düşünce parasızlık yüzünden sağ çıkamamaktan korkmadığımız bir hayat... Var bir hayalimiz.

Kimisi hayalperest diyor, kimisi dünyanın farkında değilsin, aç gözünü...

Oysa diğer türlü bir hayat çok daha yaşanası oluyor.

Bir arkadaşım var, tatil yapamadı, parası kalmadı. Borç verdiği yerden istemedi parasını. Onların da durumu yoktur, olsa verirlerdi diye. Öğretmendir.

Bir diğeri yalnız yaşamayı çok sevmesine rağmen, durumu olmayan bir başka arkadaşına verdi bir odasını. Sağlık emekçisidir.

Bir arkadaşım, telifi var diye söyleşi teklifine başka birini önerdi, daha çok ihtiyacı var diye. Yazardır.

Bir diğeri, dört çırakla çalıştı yazın. Hiçbirine ihtiyacı yok aslında ama hem iş öğrensinler hem de çocuklara okullar açılınca harçlık lazım olacak, bari burada güvende çalışsınlar diyor. Küçük esnaftır.

Bir arkadaş da atölyesinin kapılarını bu ülkeye sığınmak zorunda kalmış sanatçılara açmış. Normalde üretme şansı bile bulamayacak sığınmacı-mülteci sanatçılar, onun atölyesinin adı olunca eser bile satabiliyor. Ressamdır.

Ortak özellikleri, bu tetikte yaşama halini reddetmiş mülksüzler olmalarıdır.

Bu seneyi onca felakete rağmen toplumun geneline göre görece mutlu geçirdiysem sebebi onlardır.

Cumhurbaşkanı Rize’de konuşma yapmış, inşaat icraatlarını saymış ve demiş ki:

“...Birileri biz bu adımları atarken acaba nasıl bunların önünü keseriz diye buralara geliyor. Bunlarda ar, haya yok. Bir dikili taşınız olsun be. Var mı bunların bir dikili taşı? Yok. İkizdere’de lojistik tesislerini yapıyoruz, bunlar Ankara’dan geliyorlar, durdurmak için gayret sarf ediyorlar. Türkiye’nin çeşitli yerlerinde ne kadar sol varsa, komünist varsa alıp buraya geliyorlar. Siz bizim önümüzü kesemeyeceksiniz. Biz bu tesisleri, yolları yapacağız. Sizin gücünüz bunların önünü kesmeye yetmez.”

Yaşamaya değer bir hayatı mülksüzler kuracak, bir dikili taşı olmayanların elinde yeşeriyor insanlık.

Rant girdabına kapılmamışlarla yürümek mutlu ediyor insanı.

Önümüzde hayati bir seçim var. Oy verirken aklınızda olsun, dikili taşı olmayanların asıl yatırımı insandır. “Ne değişecek” umutsuzluğunda olanlar için belki de yanıt mülksüzlerdedir.

Bir de herkes kendini yoklasın isterim.

İşimi kaybederim diye adı muhalif anılanlarla yan yana fotoğraf vermekten kaçındı mı, bir iş vereceği zaman iktidarı kızdırmamak için hakkaniyeti değil risksiz olanı seçti mi? 

KHK’li, LGBTİ+ haklarını sosyal medyada savunup ayrımcılığa karşı durup önüne gelen öz geçmişe bakarken işe almakta tereddüt etti mi? Aksanı yüzünden birini prezebtabl(!) bulmadığı oldu mu?

Asıl failler hep ortadayken kolayına geldi diye aslında ortak paydası çok olana laf vurmaya mı gücü yetti?

Ya da bir insanda önce kötüyü mü aradı, derinlerdeki iyiye ulaşmaya çalışmak yerine?

Çoğalmaya mı çalıştı yoksa eksildi mi insandan yana?

Ev sahibime hak vermiyorum ama anlıyorum. Asıl suçlu o değil, bu krizi yaratanlar, biliyorum.

Ortak paydalarımız yok değil. Kitap okuyor hiç olmazsa, kadın-erkek ilişkilerinde de eşitlikçi. Aramı bozmayacağım. 

İyi niyetim ona dert olsun. Bize insan lazım, iki sene içinde kapısını çalıp birilerine oy isteyeceğim zira.

Birbirimize çuvaldız batırmakta on numarayız ama armudun sapı, üzümün çöpü, onun bir zamanlar dediği, şunun bir zamanlar yaptığı, dünya yansa bir adım eksenimi kaydıramamcılık yüzünden mülksüzler birleşip bir iğne başı kadar oy edemezsek bu da bize dert olsun.

Seçim barajı yüzde 7, mülksüzlerin oranı yüzde 42.2!

2020 konut fiyat artışı yüzde 30.3!

Büyüyor mülksüzler, önlerini kesmeye yeter.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa