İşçiyi fakirleştirme zokası: Ücretlere enflasyon zammı
Fotoğraf: DHA
‘Dar gelirli’, ‘sabit gelirli’ diye tanımlanan emeği ile geçinen herkes için… Gelirini artıramadığı koşulda en azından elindekinin değerini korumak çok önemlidir.
İşte bu yüzden yüksek enflasyon işçi, emekçi, emekli için kabustur; çünkü gelirlerini enflasyon oranında artıramayan bu kesimleri mutlak yoksullaştırır.
Enflasyon sadece fiyat artışı değildir. Aynı zamanda patronların (ücret ve maaşları arzu ettiği kadar düşük tutamadıkları koşullarda) çalışanlara verdiğini dolaylı yoldan geri alma aracıdır.
Başka bir ifade ile… Ücret ve maaşların eritilmesi için sermayenin ve devletin elindeki ısı kaynağıdır enflasyon.
Bu ısı kaynağı sık sık kullanılır. Söz konusu kullanmanın ücret ve maaşlarda yarattığı erime ise maaş ve ücret artışı dönemlerinde, toplu sözleşme süreçlerinde dikkate alınmaz; şayet güçlü bir itiraz, sağlam bir direnç yoksa!
Eğer dikkate değer bir direnç varsa…
Bu sefer de devreye, ‘Enflasyon üzerinden erime dikkate alınıyor’ görüntüsü veren aldatma taktikleri devreye girer.
Taktiğin en sıcak örneği geçen ay yaşandı. 700 bin kamu işçisine ve milyonlarca memura zam yapılırken ‘enflasyon rakamı’ üzerinden reel kayıplar yaşatıldı.
Sermayedarlar açısından…
Emekçilerin gelirini tıraşlamak için farklı türlerde ‘enflasyon kamuflajı’ mevcut. Ve her biri günün sonunda çalışanı reel kayba uğratıyor, işvereni kazançlı kılıyor.
Şimdi o kamuflajların en bilineninden en sinsisine bir yolculuk yapalım.
HESAP YÖNTEMİYLE ÇALMA!
Yaşanan (gerçek) enflasyonu düşük gösterecek hesaplama yöntemi kullanmak; en bilinen ‘çalma’ şeklidir.
Çok ince yöntemleri var. Ama sonucu aynı: Daha düşük enflasyon düzeyi.
Bugünlerde açıkça görülüyor.
Herkes hesaptan şikayetçi. Neredeyse TÜİK’in açıkladığı rakama itibar eden kimse kalmadı.
TÜİK’e göre ağustos ayında yıllık enflasyon yüzde 19.
Akademisyenlerden ve eski bürokratlardan oluşan Enflasyon Araştırma Grubuna (ENAG) göre ise… Değil yıllık, sadece bu yılın ilk 8 ayında yaşanan enflasyon bile yüzde 30.
Üstelik ENAG da TÜİK’in enflasyon sepetindeki ürünleri baz alarak hesaplama yapıyor.
Buna rağmen iki hesap arasında 15-20 puanlık fark bulunuyor.
Bu da demektir ki… Ücret zamlarında resmi rakamlar dikkate alındığında emekçinin kaybı en az yüzde 15 oluyor.
Resmi ve gerçek enflasyon arasındaki fark arttıkça emekçi halk yoksullaştığı için... Emekçiler yaşamında hissettiği ile açıklanan enflasyon arasında fark olduğunu görebiliyor. Hesap yöntemiyle soyulduğunu fark edebiliyor.
***
Hesap yöntemindeki ikinci sorun: Herkese aynı enflasyonun hesabı!
Oysa farklı hesapların kullanılması gerekir. Çünkü işçi ile patronun enflasyonu farklıdır.
TÜİK verilerine dönerek örnekleyelim.
Ağustos ayı ortalama fiyat artışı yüzde 19.
Ağustos ayı gıda enflasyonu yüzde 29.
Gelirinin üçte birini gıdaya harcayan emekçiyi gıdadaki yüzde 29’luk artış derinden sarsar. O emekçi için enflasyon asla açıklanan yüzde 19 düzeyinde olamaz.
***
Hangi maddenin fiyatındaki artışın dikkate alınacağı çok önemli.
Bugünlerde toplu sözleşme görüşmeleri başlayan 130 bini aşkın metal işçisi üzerinden durumu somutlayalım.
Bir önceki sözleşmenin imzalandığı iki yıl önce metalde ortalama saat ücreti brüt 15.72 TL. Bu yıl ise 21.96 TL.
Eylül 2019’da metal işçisi… Ortalama brüt saat ücreti (15.72) ile… 11 TL olan 30’lu yumurtadan 1.4 koli satın alabiliyordu.
Eylül 2021’de ise… Ortalama brüt saat ücreti (21.96) ile bir metal işçisi… Fiyatı 26.50 TL (en ucuzu) olan 30’lu yumurtadan… Sadece 0.8 koli alabiliyor.
Metal işçisinin iki yıl önceki yumurtayı (1.4 koli) alabilmesi için saat ücretin 37.1 TL’ye yükselmesi gerekir. Bu da brüt saat ücretine yüzde 68’lik bir zam demek.
Fiyatı 10.50 TL (1 lt) olan ayçiçeği yağından… 1.5 litre satın alabilen metal işçisi… Şimdiki ücretiyle litre fiyatı 27.90 TL’yi bulan ayçiçeği yağından ancak 0.78 litre satın alabiliyor.
İki yıl önceki ayçiçeği yağını alabilmek için saat ücretinin 41.85 TL’ye yükselmesi lazım. Bu da yüzde 90’lık bir zamma karşılık geliyor.
Elektrik zamları dikkate alınsa başka bir tablo ortaya çıkar.
***
Emekçiler için…
Gıda, konut giderleri (kira, elektrik, doğal gaz, su vb.) gibi temel kalemlerdeki fiyat artışı belirleyici.
Bu nedenle…
Emekçi sınıfların kendi temel tüketimine göre hesaplanmayan enflasyon onların enflasyonunu yansıtmaz.
Enflasyon hesabı gerçek fiyat artışlarını yansıtsa dahi… Sınıflara göre hesaplanmadıkça emekçilerden çalmanın aracına rahatça dönüştürülür.
BİR OLTAYA GETİRME TAKTİĞİ: GERİYE DÖNÜK ÖDEME
‘Enflasyon dikkate alınıyor’ teziyle emekçileri yoksullaştırmanın en sinsi yöntemlerinden biri de ‘Geriye dönük enflasyon farkı ödemesi’dir.
Görünüşte kayıpları telafi etmeye dönük bir uygulamadır.
Gerçekte ise…
Gelirin bir kısmının iç edildiğini gizleyen bir örtüdür.
Şöyle ki…
Enflasyon sürekli işleyen bir olgudur. Ama ücretler ve maaşlar sürekli güncellenmezler. Genellikle yılda bir veya iki defa düzeltilirler.
Altı ay önce alacağın 100 TL ile altı ay sonra alacağın 100 TL aynı satın alma gücüne sahip olmaz hiçbir zaman.
İktisatçılar söz konusu kaybı hesaplayan formüller geliştirmiştir. O formüllerin ortaya koyduğu sonucu örnekle özetleyelim.
Varsayalım 2021 yılı enflasyonu yüzde 10.
2022 yılında ücretlere aynen yansıtılıp yüzde 10 zam yapılsa dahi… Reel ücret yüzde 5 azalmış oluyor.
2021 yılında 100 olan reel ücret 2022 yılında 95’e karşılık geliyor.
Emekçiler farkında olmalılardır ki…
- Bir dönem öncesinin enflasyonu ücretlere yüzde 100 yansıtılsa da reel ücretler erir.
- Enflasyon oranı arttıkça ya da zam dönemi uzadıkça erime daha fazla olur.
Patronlar da, devletler de bilir! Enflasyonun sürekli olduğu, ücret zamlarının ise belli bir süre geçtikten sonra yapıldığı koşullarda ücretlerin azaldığını.
Bu nedenledir patronların sürekli toplu sözleşme sürelerini uzatma gayretleri. 2 yıldan 3 yıla çıkarma ısrarları.
Bu nedenledir devletin memurlara sürekli zam +‘Geriye dönük enflasyon farkı ödeme’ önerisi.
Bu yıl da kamu toplu sözleşmelerinde aynı zoka yutturulmuştur milyonlarca memur ve memur emeklisine; 2022 yılının ilk 6 ayında ‘yüzde 5 + enflasyon farkı’, ‘ikinci 6 ayında yüzde 7 + enflasyon farkı’.
Eğer amaç emekçinin gelir kaybını önlemek olsaydı baştan verilirdi o zam.
YARATILAN DEĞER DİKKATE ALINMALI
Dünyada çalışan yoksulluğunun sürekli artmasının sebeplerinden biri sınıf mücadelesinin zayıflığı ise… Diğeri de ‘enflasyon zokasının yutulmasıdır.
Vurgulayalım ki…
Enflasyon kayıplarının tümü hakkıyla sağlansa dahi… Refahtan pay almadığı koşullarda işçi sınıfı göreli yoksullaşır. Refahı alanla kendisi arasındaki geliri uçurumu büyür.
Yüzdelik zamlarla uğraştıkça işçi sınıfı yoksullaşıyor. İşçiler yarattıkları değerden hak ettiği payı alma mücadelesi yerine yüzdelik paylarla uğraştıkça da sonuç değişmez.
***
Türkiye’nin en büyük işçi konfederasyonu Türk-İş verilerine göre…
Ağustos ayında bekar bir çalışanın aylık yaşam maliyeti tutarı 3 bin 573 TL.
Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 2 bin 926 TL.
Açlık sınırının yaklaşık 3 bin TL olduğu bir ülkede… Değil asgari ücretli, 4 bin 500 TL alan, ailesi olan bir metal işçisi bile nasıl geçinecek?
Kira ve faturaları ödedikten sonra geriye elinde açlık sınırının altında para kalacak ve ailesini doğru dürüst besleyemeyecek olan işçi, hayata dair bütün sosyallikleri unutmak zorunda kalacak.
Ne acıdır ki… Türkiye’nin ‘iyi ücret kazanan’ diye bilinen metal işçilerinin ortalama ücretleriyle yoksulluk sınırı arasındaki uçurum her geçen gün büyüyor.
Ağustos ayında… Yoksulluk sınırı [Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu harcamalar toplam tutarı] 9 bin 533 TL.
‘İyi ücret alıyor’ denilen işçinin ücretinin 2 katından bile fazla!
İşte bu uçurumun küçülmesi için mesele, yüzdelik dilimler, enflasyon uzlaşmasından çıkarılmalı. Yaratılan değerden pay almaya çevrilmeli.
***
Türkiye’nin en büyük 50 firması içinde yer alan Sarkuysan verileriyle durumu somutlayalım.
2020 net kârı: 238 milyon TL
Çalışan sayısı: 857
Çalışan başına net kâr: 285 bin TL. (Aylık ortalama yaklaşık 25 bin TL)
13 yıllık aldığı ücret ise 4 bin 500 TL. İşçi patronuna aylık 25 bin TL net kazandırıyor ama kendisi net olarak sadece 5’te birini alabiliyor.
Tartışılması gereken tam da budur!
PAHALILIK YAĞMUR GİBİ GELECEKKEN…
Yaşanan şiddetli kuraklık tarımsal üretimi vurdu ve gıda fiyatları adeta uçuyor. Düşmesi gereken yaz aylarında bile meyve-sebze fiyatları arttı.
Eylülde ve gelecek aylarda da sürecek.
Kuraklık suya dayalı enerji üretimini azalttı. HES’ler doğru dürüst çalışamıyor. Elektrik üretimini kömüre ve daha çok doğal gaza doğru yöneldi.
Elektriğe zam üstüne zam yağıyor. Doğal gaz fiyatları dünyada ve Türkiye’de hızla artıyor. Yaz aylarında doğal gaz fiyatlarındaki artış yüzde 80’i buldu.
Kış aylarında şiddetli soğuk yaşanırsa fiyat artışlarının devamı gelebilir.
Hayat pahalılığı duracak gibi değil!
Sonuç: Yine aynı zoka yutulursa, gelirler erir, yoksulluk derinleşir.
- Et ithalatı da sürer gıda pahalılığı da 08 Kasım 2024 11:17
- Türkiye BRICS’te de kapıda bekletiliyor, kapının ardı cennet değil ki! 24 Ekim 2024 13:08
- Bütçenin özeti: Hem yakacak hem kıracak 19 Ekim 2024 07:06
- Şimşek’in haraç şovu 16 Ekim 2024 04:57
- İTO Başkanı ‘şeytan’ taşlatıyor! 09 Ekim 2024 04:39
- Patronlardan 21. yüzyılda 19. yüzyıl talepleri: Bir adım ötesi zincire vurmak 28 Eylül 2024 06:47
- Erdoğan’ın ABD temasları: Mesaj mı yoksa yalvarış ve temenni mi? 26 Eylül 2024 06:27
- Fiyatlar artarken enflasyon düşüşünün yorumu: Kağıt üstünde düşüş, kemikte hissediş 04 Eylül 2024 05:53
- Vergi listesindeki 3 çeşit yüzsüzlük 29 Ağustos 2024 05:34
- Çin istilasına yol! 27 Ağustos 2024 05:10
- 12 şirket neden Varlık Fonu’na devredildi? 22 Ağustos 2024 04:55
- Bir programın keskin bıçağı, ‘az çalışacağız’ diye pazarlanıyor 20 Ağustos 2024 05:00