Hey gidi Cihat Paşa

Fotoğraf:pixabay
Stockholm. Küçükyalı’da 14 yıl Cihat Paşa’nın eşi Şadiye Hanımın evinde kiracı olarak kaldık. Daha önce Melih Cevdet Anday’ın eşinin evinde kiracıydık. Daha önce Işıtan Gündüz’ün evinde. Cihan Deniz onun evinde doğdu. Sinan Savaş ise Yaşar Anday’ın. 1982 yılında Alan Yayınlarını kurduğumuzda, Marquez ödül almaz mı? Yaşar Anday’ın “Yaprak Fırtına”sını bastık ilk kitaplar arasında. İlk basımını ise bizden İoanna Kuçuradi’nin yayıncısı Yankı Yayınları yapmıştı. Ne kaliteli bir yayıneviydi. Saint-Exupery’nin birçok kitabı ile buluşturmuştu bizi.
O sıralarda Erdal Öz Can yayınlarını yeni kurmuştu, o da niyetlenmiş anlaşılan, başka birine çevirtti. Alan içinde “hıh, onlar siyasi hareket bağlantılı” nitelemesi yapmıştı. Sanki siyasi hareket ile şu ya da bu biçimde bağlantılı olmak edebiyat yayıncısı olmak önünde engelmiş gibi.
Ama Marquez’in tam “Yaprak Fırtınası” kitabını basıma hazırlarken Nobel Ödülü alması sevindirmemişti beni. Artık piyasanın ürünü olmuştu. Best-seller piyasası ile baş etmek ise mümkün değildi.
Alan Yayıncılık gerçekten çok kapsamlı bir yayın programı sergiledi. Arap edebiyatından Latin Amerika edebiyatına, Alman sürgün edebiyatından Akdeniz edebiyatına uzanan. Siyasi başına sahip olmak da, eğer ortodoks bağımlı değilseniz zenginleştirir yayın programınızı.
Erdal Abinin oğlu Can, bir kurum olarak Can yayınlarını ayakta tuttu, sürdürdü. Ne güzel. “Yaprak Fırtınası”nın yeni basımını ise, Alan’ın çıkarmış olduğu Yaşar (Anday) Gedikoğlu tercümesi ile yaptı.
“Siyasi bağlantı” ise bir anlamda Alan Yayınlarının sonu oldu. Sen siyasal açıdan sakıncalı İsmail Beşikçi’nin kitabını basar mısın!? Meğer “siyasal bağlantı” engelmiş!
Biz sadece devletin değil, siyasal hareketlerin yasakları, oto-sansürü ile boğuştuk yayıncılık hayatı boyunca.
Bir gün Küçükyalı’da annemin evine giderken trenden indikten sonra bahçe içinde güzel bir dairenin penceresinde “kiralık” ibaresi görmüştüm.
Zili çaldığımda kapıyı, madeni düğmeli şık ceket içinde tabii senatör, eski cumhurbaşkanı Cihat Alpan açmaz mı? “Eşimle konuşmalısınız kiralama mevzuunu” dedi, telefon numarasını verdi.
Aradığımda, “Hilal Zarakolu”nun neyi oluyorsunuz diye sormaz mı? 27 Mayıs darbesinden birkaç gün sonra kalp krizinden giden amcamın eşi.
Gerçi yengem Şadiye Hanım uyarmış onu, “solcudur ama” diye. Ama solcu olmamın bir sakıncası olmamış 14 yıl Deniz ve Sinan’ı o evde büyüttüğümüze göre.
Gerek Şadiye Hanım gerek Hilal hanım, “mübadil”lerdendi. Yani Türkiye-Yunanistan arasında mübadele edilenlerden. Annemin, 1. Dünya Savaşında Mısır’da şavaş esiri olan dayısının eşi de.
Bu mübadele sırasında karşılıklı mülk mübadelesi de yapılmıştı. Annemin yengesinin ailesine Pendik’te denize yakın bir Rum evi, Şadiye hanımın ailesine de hemen istasyon altında, denize yakın bir ev düşmüştü.
Cihat Paşa gençliğinde askeri futbol takımında oynamıştı. Onunla Amcam arasındaki dostluk ise NATO merkezinin Paris’te olduğu sırada gelişmişti. İki taraf arasında ailecek dostluk ise evi 14 yıl kiralamamızın önünü açmıştı.
Bayram günleri, protokol gereği Cihat Paşaları ziyarete ben giderdim. Ayşe Nur ise çok prensipli laik olduğu için asla. Bu ziyaretler sırasında sohbet de ederdik. Mesela, Rusya ziyaretleri sırasında, Brejnef’in Cevdet Sunaya’a doğduğu kentte bir Hemşinlinin fırınından nasıl nefis ürünler aldığını anlatması gibi.
Bir keresinde de “12 Mart’ta aydınlara kötü davranıldı” diyecekti. Balyoz harekatı sırasında göz altına alınmayan aydın kalmamıştı. Gerçi çoğu bırakıldı ama. İdris Küçükömer de gözaltına alınmıştı mesela. Maliye Profesörü Sevim Görgün bile. Ve Sebahattin Eyüboğlu ve arkadaşları…
Bir gün pencereden bahçeye bakarken, Başbakanlığı sırasında tutuklandığım Nihat Erim’in geçtiğini görmez miyim! Kısa bir süre sonra Dragos’taki evinin önünde DS militanları tarafından öldürülecekti.
Cihat Paşa kapıdaki ismini çıkaracaktı bu suikasttan sonra.
Kürt sorununa ilişkin kitaplardan dolayı yargılanmaya başlayınca, evden çıkmamız istendi. Birileri gelmiş anlaşılan. Solculuğumuza tahammül olunmuştu ama, “Kürtçülük” fazla gelmişti.
Gürsel’in ölümünden sonra kedisini Küçükyalı’daki evine getirmişlerdi. Kapıda o karşılamıştı bizi eve ilk geldiğimizde. V e koşa koşa 1978 son legal 1 Mayıs’ını kutlamaya gitmiştik.
Evrensel'i Takip Et