Çocuklara dair
Fotoğraf: Pixabay
Nicedir hep ölümlerden bahseder olduk. Şimdi yeni doğanlardan, çocuklardan bahsetme zamanı.
TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) verisi olarak 2020’de Türkiye nüfusunun yüzde 27’si çocuk. Nereden nereye: 1970 yılında toplam nüfusun neredeyse yarısı çocuklardan oluşuyordu. (yüzde 48.5).
Pandeminin hemen öncesinde 2019 yılında 1 milyon 183 bin 652 canlı bebek doğdu ülkemizde. Pandemi çocukları olarak anılacaklar ileride.
17 yaş altı çocuklarda en sık isimler erkeklerde “Yusuf, Mustafa ve Demir” kızlarda ise “Zeynep, Elif ve Tülin” olmuş. Pandeminin sert yılı 2020’de ise erkeklerde Yusuf, kızlarda Zeynep en popüler çocuk isimleri (TÜİK).
Sezaryen ile doğum ise başlı başına bir sorun alanı. Normal doğum ülkemizde giderek azalmaya başladı. Türkiye son yıllarda sezaryenle doğumlarda ilk sıraya yerleşmekle kalmadı dünyada da “lider” oldu. Doğan her iki çocuktan birisi artık sezaryenle doğmakta. Üstelik sezaryenle doğum sonrası doğumlar da yine sezaryen ile yapılmak durumunda. Şehir hastanelerine yüzde 70 doluluk vadeden bir sağlık anlayışının sezaryen oranlarını makul seviyeye düşürmesi beklenebilir mi? Misal 2017 yılında Avrupa Birliği ülkelerinde yüzde 28 olan sezaryen Türkiye’de yüzde 53’e ulaşmıştı. Oysa Dünya Sağlık Örgütü sezaryen oranı için yüzde 15 ile yüzde 25 arasını makul bir değer olarak kabul etmekte.
AKP’nin sağlık politikaları ile gelinen noktayı en iyi anlatabilecek başlıklardan birisi bu sezaryen oranlarındaki artış. 1993’te yüzde 7, 1998’de yüzde 13 olan oran; AKP’nin ilk yıllarında yani 2003’te yüzde 13.9 iken SSK hastanelerinin devri, sağlık ocaklarının kapatılıp aile hekimliği sistemine geçiş sonrası 2008’de hızla yüzde 21’e çıktı. 2016 sonrası oran yüzde 50’yi geçmeye başladı.
Oysa binlerce yıllık geçmişte sezaryen diye bir uygulama, ölen kadınların bebeklerini karınlarını keserek dışarı alma dışında yoktu.
Sezaryen tıp tarihindeki yerinden ziyade edebiyat tarihindeki yer alışı ile ünlenmişti 17. yüzyılda. Shakespeare’in bilinir kahramanlarından Macbeth kendisine dair “Anasından doğan kimseden korkmaması” kehanetinin verdiği rahatlığı Macduff ile karşılaşmasında yitirir. Zira o anasından doğmamış yani anasının karnından yarılarak sezaryenle alınmış bir kişidir.
Bir edebiyat şaheseri sezaryeni popüler kılmış olsa gerek ki, tıp tarihin kaydedilmiş ilk sezaryenlerinden bir tanesi 1610 yılında yapılmış ancak anne bir ay kadar yaşayabilmiştir.
Türkçede severken öldürmek diye bir deyim var. Sezaryenle doğumlar biraz da onu hatırlatıyor. Evet, bu oranlardaki artış sağlığın ve insan yaşamının metalaştırılmasının bir sonucu. Ama bireyler olarak bizlerin hiç mi rolü yok?
Kapitalizm insanların evde ölme hakkını elinden aldığı gibi artık evde doğum hakkını da elinden aldı. Nihayetinde hastanelerde doğulan ve ölünen bir çağı yaşıyoruz. Şehir hastaneleri ise bir sonuç.
Sağlıcakla kalın.
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29