Eğitimde birlik
Fotoğraf: Evrensel
Eğitim hizmeti, hem ekonomiden etkilenir, hem de ekonomiyi etkiler. Eğitim, bu ikili yönü ile toplumun ve ekonominin temel taşı olan insanı oluşturma yönü ile güçlü ulus oluşturur. O nedenle, emperyalistlerin sömürdükleri ülkede ilk yıktıkları kale eğitimdir. Eğitimin bu çok yönlü etkisi aynı zamanda da birbirini tamamlar. Hatta bu savı biraz daha ileri taşıyarak şunu söyleyebiliriz ki, eğitimin amaçları uyumlu çalışmazsa, ekonomide ciddi etkinsizlik ya da enerji kaybı ortaya çıkar ve benliğini yitiren ulus çöker. İşte, cumhuriyet kurulurken, zamanın gereksinimine göre ulus devlet oluşturma amacıyla başlığına “milli” sözcüğü koyulmuş olan eğitim faaliyeti böylesi çok yönlü bir işleve sahiptir. Geçmiş iktidarlar bu amacı fazla gözetmemişler, ekonominin ülkeyi savurmasına bağlı olarak eğitim hizmetleri de bölgesel olarak ciddi şekilde farklılaşmıştır. Günümüz iktidarı ise eğitim birliğini farklı açıdan ideolojik bağlamda bölmüş ve toplumun içine patlamaya hazır bir bomba koymuştur.
Geçmiş iktidarlar toplumun farklı bölgelerinin farklı gelişme düzeylerine bağlı olarak eğitim hizmetlerinin farklılaşmasına göz yummuştur. Hatta denebilir ki İstanbul, Ankara vb. büyük şehirlerde dahi mahallesel ya da yöresel farklılıklar oluşmuştur. Bu hazin durum ekonomik gelişme sürecinde bölgesel farklılıklar yükseldikçe daha da belirginleşmiştir. Doğrusu bu yazıyı yazarken hiçbir akademik çalışma yapmış değilim, ama şunu iddia etmek çok yanlış olmaz diye düşünüyorum. Cumhuriyetin ilk yıllarında ülke çapında eğitimde bölgesel farklar günümüzdekinden çok daha zayıftı. Örneğin köy enstitüleri döneminde oldukça geçerli bir homojen eğitim yapısının bulunduğunun iddia edilebileceğini düşünürüm.
Ekonomik gelişmeye bağlı olarak eğitim hizmetlerinde de bölgesel farklılıkların artması salt bölgesel koşul farklılıklarından kaynaklanmamaktadır. Bu fark, kamu harcamalarında eğitim harcamalarına gerekli ağırlığın verilmemesinin de bir sonucudur. Siyasiler zaman zaman eğitime ne kadar çok para ayırdıklarından dem vurarak kendilerine övünç payı çıkarmaya çalışırlar. Eğitim harcamalarının bir seri olarak yükselmesi önemlidir, fakat eğitim harcamaların yeterli kadar arttığı anlamına gelmeyebilir. Rakamsal ifadesiyle daha net söylemek gerekirse, örneğin Türkiye benzeri bir ülkenin eğitim harcamaları ulusal gelirin yüzde 12 düzeyinde ise ve Türkiye bir önceki yola göre eğitim harcamalarını yüzde yüz arttırmış olsa dahi, harcamaların ulusal gelire oranı ancak yüzde 8 düzeyinde ise, eğitime gerekli önem verilmemiş ve harcamalar gereği şekilde yükseltilmemiş demektir. Kısacası özellikle eğitim gibi bir toplumun gelişme ve bekası açısından can damarını oluşturan bir hizmet kanalı üzerinde yapılacak harcamaların böylesi gereklilik koşulu bağlamında düşünülmesi ve planlanması gerekir.
Son dönem siyasi yapılanması ise milli eğitim kavramını çok farklı ve tehlikeli şekilde bozmuştur. Bu bozma laik eğitimden uzaklaşılarak yapılmıştır. Siyasi yapının laik olması gerektiği savını ısrarla ve inatla reddeden hükümet aslında salt ulusa değil, bizzat kendisine de zarar vermektedir. Laik devlet yapısı eğer din işleri ile uğraşacaksa, gerek vergi toplama açısından gerek ülkedeki farklı dinlere sahip kişilere eşit muamele açısından günümüzdekinden çok farklı ve çok daha saygılı davranmak zorundadır. Bu ilkelere sadık kalmadan, nüfusun ne denli çoğunluğunu oluşturursa oluştursun, salt bir grup topluluğa ve genel eğitim hizmeti içine yedirilerek verilen hizmet hiçbir şekilde laik olarak görülemeyeceği gibi, ekonomik kalkınmaya da katkı yapamaz, daha da önemlisi toplumda birlik ve beraberliği bozucu işlev görür. Kısacası, eğitim hizmetinin genel hatları imam hatipleştirilmesi topluma hizmet olmadığı gibi, hedeflenen dinsel kitleye de hizmet değildir, hatta onların haklarına saygısızlıktır. Meselenin özünde sosyolojik simbiyotik yaşam koşullarının tahribi yattığından, tüm topluma dayatılan böylesi bir eğitim, bizzat talim terbiye anlamında siyasilerin hedefine dahi hizmet edemez, tam tersi “gardırop” türü bir ezberciliğe ve uzun zaman sonunda da bu dayatılmış dokuların kusulmasına yol açar.
Şu halde, siyasi erk ne yapmaya, neye hizmet etmeye çalışmaktadır? Genellikle emperyalizm sözcüğünün geçtiği her yerde ekonomi akla gelir. Bu görüş doğrudur, çünkü emperyalizm, kapitalizmin sömürü politikasının adıdır. Peki, hal bu ise, emperyalizm ile eğitimin çökertilmesi ya da imam hatipleştirilmesinin nasıl bir alakası olabilir? Bunun testi çok basittir ve bizzat ülke içinde siyasi-vatandaş ilişkisi bağlamında derhal görülebilir. Halkımıza “Alnı secdeye değiyor” söylemi ezberletilmedi mi? İçinden geçtiğimiz koşulda siyasilerin çökerttiği ekonomi genel halkın siyasilere yönelişini zayıflatması gerekirken, gerekli durum oluşuyor mu? Bence, hayır. Bunun sebebi nedir? Bunun sebebi, diğer alanlardaki çöküşe rağmen, “Alnın secdeye değmesi” söyleminde bir tür birliktelik oluşturulmasıdır. Dincilikle emperyalizm nasıl yan yana getirilir, diye sorguladığımızda ise, şunu görebiliriz. Halkını siyasilere kul yapan bir sistemde, siyasiye verdiği emirleri uygulatabilen emperyalist bu ilişkiden kârlı çıkmaz mı?
Sözün özü şu ki, eğitim, özgür ve laik vatandaş yetiştirirken, bu vatandaş, her türlü baskıdan azade olarak, siyasi kararını verebilmeli, böylece kendisini baskıcı ve emperyalistlere hizmet eden siyasilerden kurtarırken, aynı zamanda ülkesini ve ekonomisini de kurtarmış olur. Eğitim salt bir okul meselesi değildir; bir ülkesel idrak gücü yaratma alanıdır. Bu alanı emperyalistler ve ona biat ederek ulus hizmetini şiar edinmiş siyasiler boş bırakır mı?
- Sistemin sis perdesi: Bütçe tartışmaları 23 Kasım 2024 05:00
- Akılcılığa yöneliş 16 Kasım 2024 04:51
- TÜYAP konuşmaları 09 Kasım 2024 04:25
- Cumhuriyet halk rejimidir, fakat… 02 Kasım 2024 05:08
- Kaos 26 Ekim 2024 03:57
- Kevork Ağabey, müjde, oğlun Nobel aldı! 19 Ekim 2024 04:46
- Siyasi yalan 12 Ekim 2024 05:00
- İktidarın anayasa histerisine şiddetle karşı çıkılmalıdır! 05 Ekim 2024 04:33
- Boğaziçililer günü 28 Eylül 2024 05:07
- Cinayetin siyasallaştırılarak, perdelenmesi 21 Eylül 2024 04:40
- AKP’nin özü netleşiyor 14 Eylül 2024 04:45
- AKP, politikalarını düzeltebilir mi? 07 Eylül 2024 04:56