Suzy Storck ile kanat hareketleri
Fotoğraf: Moda Sahne
Olayın nerede geçtiğinin hiç önemi önemi yok, sıradan bir gün de olabilir, müthiş bir final de bekleyebilir sizi. Kapalı kalmanın ve kuşlardan nefret etmenin sesiyle de başlayabilirsiniz silah çekmeye. Nereden ve nasıl geldiğinizin, neyin kuşkusunda ve coşkusunda olduğunuzun da önemi yok.
Sıradan bir ev orası, sizin eviniz değil elbette, sizin evinizde olmayan şeylerin yaşandığı ve anlatıldığı bir ev. Sizin evinizde olmayan çocukların gürültü çıkardıkları bir kuşatma, üst katta koşturan ve bitmek bilmeyen enerjileriyle uyku saatinin gelmesini beklediğimiz çocuklar. Haziran akşamı, hava kararmamış ve bir hikaye var evin ortasında.
Annesinin höykürdüğü bir kadın var sahnede, annesinin aşağıladığı bir kadın. Doğduğuna pişman edilmesi gerekiyor, elbet edilir. Bir anne bazen ve sadece haksızlık etmek ve doğurduğuyla hesaplaşmak, onun yüzüne hayatı vurmak için vardır. Saçını süpürge etmiş olmasını saymıyorum. Bu da cabası. Ama çocuğunun çocuk doğurmak istememesini anlamayacak kadar yerleşik kafası.
Bir iş var ortada, işe giden bir genç kadın var, tavuk paketliyor, etiketliyor da üstelik; yılbaşında o takıyor lastikleri tavukların ayağına. Bir adam var, dilini kadının ağzına sokmak ve karnının altında neler olacağını görmek istiyor. Adam bu, ister.
Bir aile var ortada; mutsuz olmaktan anlaşılır olmaya geçmek için hiçbir çaba göstermek gelmiyor aklına. Aile bireyleri kendi dünyalarında yaşadıkları yorgunluğun aynı evde soluklanmasını istiyor. Hayır bu cümle yanlış oldu. Ailedeki adam, yaşadıklarının anlaşılmasını ve kabul edilmesini istiyor. İşe gidiyor her sabah. Kendisi için uyanmadığını söyleyen eşinin bu yazıklanmasını anlamıyor elbette. Kendine ve seyirciye soruyor, haklı olmak için soruyor, kadının zırvaladığını ve elindekiyle yetinmek yerine ıvır zıvır şeylerden mutsuz olmasıyla yüzleşmek istemediği için soruyor, yahu hakikaten sabah kendisi için uyanan var mı?
Çocuklar için uyanıyor kadın, gözleri ve bedeni uykuya doyduğu için değil ekmek kızartmak için, kahve koymak için, çocukları okula hazırlamak ve çamaşır yığınından kocasının istediği t-shirt bulmak için uyanıyor. Ama bu arada bütün bunları yaptığı elleriyle birilerine vurmak da geçiyor içinden ki, evin az ilerisine pisleyen köpek, o pisliğe tüneyen sinekler ve hayata çoğalan boşluk da bu şiddetten faydalansın istiyor.
Evde, evin içinde, aynı mutfakta, aynı çocuk ağlamasında, aynı yatakta, aynı tende, aynı anne dırdırında, aynı dikiş makinasının sarmalından sezdirmeden ve usülünce sıyırıyor bir kadın. Olayın nerede geçtiğinin önemi yok, bir ailenin yaşadıklarına olan tanıklığımızdır bu sadece. Efendim nerede olacak elbette sizin evinizde değil, sizin evinizde olmaz böyle şeyler, hatta kimsenin evinde olmaz. Olsa olsa bir sinemada ya da tiyatroda olur ki, biz de bir oyundan bahsediyoruz zaten.
Devletin haberi bile olmadan onca zaman ayakta kalan, kendi kendine direnmekte ve bunda ısrar etmekte olan Moda Sahnesi’nde Suzy Storck oyununu seyretmişsinizdir, duymuşsunuzdur, hakkında bir şeyler okumuşsunuzdur belki. Sizin evinizde geçmemesi normal ve anlaşılır, olayın nerede geçtiği önemli değil, Moda Sahne’de Suzy Storck’ın yaşadıklarına tanık oluyoruz hepsi bu.
Sıradan bir hayat, sıradan insanlar, her sabah karşılaştığımız ve belki de geçerken adres soracak kadar yakınlaşabileceğimiz insanların hayatı sahnede. Bize ne oluyorsa… Bir akşam, hani sıcak da, Haziran ortaları hani, ben Suzy Storck diyorum ama olmayan bir kadın düşünün. Birey olması mümkün kılınmayan bir kadın. Ev içinde kalmasının kaçınılmaz kılındığı bir kadın Suzy Storck. Kocası ve çocukları da var elbet. Yazının akışından anlaşılacağı üzere annesi de var. Herkesin bir annesi olduğu gibi Suzy Storck’un da bir annesi var. Üstten konuşan, ne olduğundan habersiz, dünyaya getirdiğine pişman olduğunu Suzy Storck’un yüzüne söylerken bundan utanç duymayan bir anne, evet. Elbet damadıyla ortak yönleri var. Duvarda asılı boş tüfeği indirip nişan alan ve boş tetiğe basan büyük torununu onaylamak, silahla oynamasından rahatsızlık duymamak ve hatta bundan gururlanmak gibi.
Çok şey istemiyor aslına bakarsanız Suzy Storck. Mesela artık o tenle temas kurmak istemiyor. O duyarsızlıkla, kocasının dümdüz ve anlayışsızlığıyla iletişim kuramıyor artık. Evde kendi halinde yaptığı terzilik zaten işten sayılmıyor. Üstten üstten konuşan kocası, her cümlesinde hayret ve şaşkınlıkla karşılıyor kadını ve onu aşağılamanın bir yolunu buluyor. Sinsice mi oluyor her şey? İnanın hayır. Öylesine kanıksanmış ve bir yaşam pratiği haline gelmiş ki bütün bunlar, gittikçe de sıradanlaşıyor.
Çalışmak istiyor, evden dışarı çıkmak ve işe gitmek istiyor Suzy Storck. Ama ne mümkün. İnsan kaynakları evet ve hayırlara mecbur kıldığı hayatımızı iyiden iyiye çekilmez hale getirmek için uydurulmuş bir kurum değil mi nihayetinde. Zaten evde kalıp çocuk bakması lazım Suzy’nin. İş de ne demek, oyalansın evdeki biçki dikişle falan; çocuklara da bakar, anneleri değil mi nihayet?
Dibe çöküyor Suzy Storck, o yaz akşamı iyiden iyiye çöküyor ve bir dalgınlığın sonucu kaosa sürükleniyor her şey. Yapacak bir şey yok, o tekrara teslim oluyor kadın; teslimiyet canını sıkıyor insanın. Ama olay neyseki tiyatroda geçiyor.
Yazar: Magali Mougel/ Çeviren: Reyhan Özdilek/ Yöneten: Kemal Aydoğan/ Sahne Tasarımı: Cansu Arslan/ Işık Tasarımı: İrfan Varlı
Oynayanlar: Aybanu Aykut/ Reyhan Özdilek/ Çağlar Yalçınkaya/ Mert Şişmanlar
- Öteki-Siz 16 Ekim 2021 23:30
- Yazılıkaya Şiir Yaprağı 09 Ekim 2021 23:41
- Ayışığı şiir ve yaşam ısrarı 03 Ekim 2021 00:18
- Basın tarihimizden bir cimrilik hikayesi 26 Eylül 2021 00:09
- Pencere ya da penceye 19 Eylül 2021 00:05
- Yanlış kokan dizeler 05 Eylül 2021 00:28
- Doğan Ergül’e mektup 31 Temmuz 2021 23:41
- Ahmed Arif’in saklı kitabı 17 Temmuz 2021 23:44
- Kutlu Adalı’ya mektup 10 Temmuz 2021 23:59
- Dönemeç’teki tanıdık insanlar 27 Haziran 2021 00:20
- Sennur’a durum mektubu 13 Haziran 2021 00:16
- İğne, iplik, söyleşi 05 Haziran 2021 23:31