Gülünç bile olmayan bilinçli davranışlar
Fotoğraf: Pixabay
Bizler, insan türünün bireyleri aynı türün başka bireyleriyle ilişki kurarken bilinçli davranırız. Onları anlamaya, çözümlemeye çaba gösterir, bilinçli davranışlarını çoğu kez toplumsal genellemelerle kurgular, kendi çıkarımıza bir sonuca ulaşmayı “hayatın normal akışı” diye olağanlaştırırız; kendi icat ettiğimiz kurgudan çıkarımıza denk düşeni seçebilmeyi “marifetten” sayarız: Aynı türdenizdir, aynı bilinçli davranış olanağına sahibizdir ve onlara rağmen onlar aleyhine olan çıkarımızı “meşrulaştıran(!)” toplumsal kurguyu yapabiliyorsak “onlardan üstünüzdür”.
Bu yazıyı son zamanlarda özellikle birlikte yaşadığımız kedi, köpek, şempanze, ayı, kaplumbağa gibi türlerin bireyleriyle, onları “sahiplenmek/sahiplendirmek(!)”, “maskara, şirin” göstermek, doğal yatış biçimlerini, kendilerine özgü marifetlerini, çoğumuzun alışık olmadığımız hallerini, bizlerle ilişkiye geçmek için gösterdikleri çabanın fotoğraflarını çekip ulu orta paylaşmak gibi davranışlarla kurduğumuz ilişkiler üzerine yazmak istemiştim.
Birden 4-5 yaşlarındayken yaşadığım ve o zamanlar “hayatın normal akışı” diye olağanlaştırılan, “üstünlüğümüzü(!)” tescil ettiği ileri sürülen iki olayı hatırladım. Utandım. Kendi türümün bazı bireylerine “üstünlüğümü” olağanlaştıran bu olayların utancını üzerimde taşırken insan türü dışındaki türlerin bireyleriyle kurulan ilişkileri eleştirmeyi daha bir utanç verici buldum.
77 yıl önceydi. Bir gün birileri eve benim yaşlarımda ya da birkaç yaş büyük bir kız çocuğu getirdiler “Umarız okula gönderir, evlendirirsiniz de…” dediler ve gittiler. Annem çocuğun saçlarını kökünden kesti, elbiselerini bir leğene koydu yaktı. Çocuk Anadolu’nun neresi olduğunu bilmiyorum ama çok yoksul bir köyünden geliyordu, çok yoksul bir köylü ailesinin bilmem kaçıncı çocuğuydu: Üstü başı bit kaynıyordu. Bizim evde yaşayacak, bütün ev işlerini yapacak, belki benimle okula gidecek, yaşı geldiğinde evlendirilecek ve en azından bizden özgürleşecekti. Öğrendim ki o çocuklara “besleme” deniyordu ve o zamanın koşullarında tek kurtuluşları “Boğaz tokluğuna iyi bir aileye verilmeleriydi”. Annem çocuğa ev işlerini gösterirken bir yandan da “Kibar konuşmasını(!)” öğretiyordu. “Bak şimdi, bir şey söylediğinde sonunu ‘efendim’ diyerek bitireceksin: Hoş geldiniz efendim, ekmek almaya gidiyorum efendim, elimi yıkıyorum efendim…” Çocuk gayretliydi ama efendim demek yerine kısaca “e’fem” demeyi tercih ediyordu. Onun açısından her iki sözcük de anlamsızdı ve “e’fem” demek “efendim” demekten daha kolaydı. Annemin misafirlerinin yemeğe geldikleri bir gündü. Sofrada ekmek kalmadı. Annem çocuğa adıyla seslendi: “(…)” Çocuktan hiç ses çıkmadı. Annem: “(…) Ekmek getirir misin?” Çocuktan gene ses yok. Annem, biraz kızmış gibi: “(...) Ne yapıyorsun?” Çocuk: “Sıçıyom e’fem”…”Misafirler önce duymazdan geldiler ama içlerinden biri kendini tutamayınca hep beraber gülündü. “Beslemelik” besleme çocuk üzerinde herkesin üstünlük sağladığı toplumsal bir kurguydu ve çocuğun besleme verildiği “iyi aileye intibakı” sürecindeki başarısızlıkları “gülünç öykülerdi”. Çocuk çok kısa bir süre bizimle kaldı. Birlikte oynadık ama birlikte okumadık. Bir gün ben ne olduğunu anlamadan geldiği gibi gidiverdi.
Aynı dönemlerde “emir eri” düzeni de vardı. Subaylara bütün gün dışarıda oturup kendisinden istenecek şeyleri yapmaya hazır “emir eri” denen bir asker verilirdi. Babam askeri doktordu ve apartman kapısında oturup mesai saatinin bitmesini bekleyen bir emir eri vardı.
Annem bayram elbiselerimi bizzat dikmiş, kısa pantolon üzerine yelek, yeleğin altına fiyakalı bir kravat oturtmuştu. Bayram sabahı giyinip heyecanla dışarı çıktım. Emir eri apartman kapısında merdivenlerde oturuyordu. Beni şöyle bir süzdü, bayramlaşmaya vakit bırakmadan “gıravatını sikim” dedi. Emir eri benden üstün çıkmıştı. O gündür bu gündür kravat takmaktan hoşlanmam. Bu olaydan hiçbir zaman utanç duymadım. Çünkü üstünlük kuran emir eri olmuştu. Ancak emir eri sistemi ve emir erleri üzerine anlatılan gülünç öyküler beni her zaman utandırdı.
Bence öykülerden hiç biri gülünç değildi, hepsi utanç vericiydi.
Şimdilerde, davranışlarının bilinçli olup olmadığını öğrenme zahmetine girmeden, onları anlamaya, çözümlemeye çaba göstermeden değişik hayvan türlerinin davranışlarını kendi davranış biçimlerimizle kıyaslayarak bir sonuca ulaşıyoruz. Ulaştığımız her sonuç toplumsal ilişkilerde onlardan ne kadar üstün olduğumuzu anlatıyor.
Şimdilik onlar çizgi film kahramanları bizler çizgi film senaristleri, yönetmenleriyiz.
Bakalım ileride kaçımız çizgi film kahramanlarına senaryolarımızla verdiğimiz toplumsal zarardan utanç duyacağız!..
- Yücel Sayman'ın eşinden veda notu 17 Aralık 2021 04:40
- Taburcu olmak/tezkere bırakmak 30 Ekim 2021 23:16
- YAE atışması üzerine 17 Ekim 2021 00:14
- Makul ve makbul olmayan dilin yakın tarih serüveni 05 Eylül 2021 00:12
- Yıllara meydan okuyan kitap 22 Ağustos 2021 00:13
- Güvenlik/Özgürlük: Son aşamalara doğru 08 Ağustos 2021 00:12
- Sınırları aşan kitlesel hareketlilik 01 Ağustos 2021 00:12
- Yansımalar 27 Haziran 2021 00:30
- Yeşiller Partisi 13 Haziran 2021 00:15
- Yetilerimi kamulaştırmışlar!.. 06 Haziran 2021 00:50
- Şaşırtabildiklerimizden misiniz?.. 09 Mayıs 2021 00:02
- Şimdiden tartışalım (mı?)... 02 Mayıs 2021 00:30