Z kuşağını bir de Esra’dan dinleyin

Esra Işık | Fotoğraf: İkizdere Direniyor Youtube Videosu'ndan ekran görüntüsü
Uzun, yorucu, yanan ormanların yanından geçerken hüzünlendiğimiz bir yolculuktu. Milas’tan sonra saptığımız yol belirli bir yerden sonra köy yolu olamayacak denli düzgündü. Zaten Anadolu’da herhangi bir yerde asfaltın kalitesi birden bire artıyorsa yolun sonunda maden işletmesi, taş ocağı var demektir. Köylünün çukurlu yolları kimsenin derdi olmaz, hele iktidara oy vermemişse hiç olmaz. Mesela kaymak gibi bir asfalttan Erzincan’a ulaşıp ardından Dersim’e gitmek için Pülümür yoluna döndüğünüzde bir 30 yıl geriye gitmiş olursunuz. Coğrafya demeyin, Ovacık’a açılması planlanan maden ocaklarının yolları cillop gibi.
Neyse biz kızılçam ormanlarının dizildiği yolun kenarına park ediyoruz. Beş kilometre daha ilerlesek Yeniköy Termik Santrali’ne varacağız. Karşıda çadırlar kurulmuş, ağaçların arasına gerilmiş kırmızı bir pankartta “Akbelen Ormanını Vermeyeceğiz” yazıyor. Yoldan geçen arabalar kornalara basıp, el sallıyor, kamyonlar dahil.
Biz kalabalığız, İkizköylüler bizi alkışlarla karşılıyor. Herkes gölgelere yerleşmeye çalışırken ormanın içinde biraz yürümek istiyoruz. 30 adım sonra jandarma bizi karşılıyor, ormana giriş yasak!
7 Eylül, İkizköy için kritik bir gündü. Akbelen ormanları Yeniköy Termik Santralı’nın genişletme sahasında yer alıyor, köylüler ormanları maden sahası olmasın, ağaçları kesilmesin, doğal yaşam yok olmasın diye mücadele veriyorlar. İki dava açmışlar, o gün bilirkişi gelecek. Muğla Barosu avukatları orada; birisi son durum hakkında bilgi verirken, o gün gelen bilirkişinin raporunun köyün, doğanın lehine olacağını umduklarını ifade ediyor. Yanı başımdaki İkizköylü kadınlar ellerini açıp “Allahım inşallah!” diye dua ediyorlar, göz göze geliyoruz. “Allah şimdi bizimle Yeniköy-Kemerköy Termik Santralı sahipleri arasında tercih mi yapacak?” diyemiyorum tabi, belki bir umut anlamında başımla onaylıyorum.
Aytaç Hanım mikrofonu alıyor, “Biz, diyor, devlete karşı değiliz, enerji tabii lazım, ama kömüre karşıyız”. Bildiği temiz enerji yöntemlerinde tıkanınca izleyiciler yardım ediyor. “Ben bilemiyorum o kadarını” diyor. “Domuzlar arttı diyorlar, domuzlar artmadı ormanlar azaldı. Burada sadece ağaçlar yok burada hayvanlar var. Ben bir on sene daha yaşar mıyım bilmiyorum, asmam, üzümlerim ne olacak?”
Bilirkişi incelemesinin beklenmesi sürecinde bizi yönlendiren genç bir kadın var. Sonunda mikrofonu o alıyor. Adı Esra Işık, 20’lerinde olduğunu tahmin ediyorum. Eğer İkizköy’de ağaçların kesildiği gün nefes alamıyorum diye ağlayan Necla Işık’ın videosu bir yerlerde önünüze düşmüşse bilirsiniz, onun kızı. Nasıl duru, nasıl net bir dille kendisini ve olan biteni ifade ediyor. Bu sürecin yeni olmadığını anlatıyor. “Annem doğduğundan beri, 1980’lerde başladı bu mücadele, Kemerköy Santrali açıldığında (Kemerköy yani Gökova’daki santral İkizköy’e 30 km uzaklıkta) köyler yutula yutula buraya gelindi”. Yeri gelmişken buraya Kemerköy Termik Santralı’nın yapılmasına karşı çıkan köylülerle Turgut Özal arasındaki diyaloğu da ekleyeyim, 12 Eylül’ü de böylece 41. yıldönümünde yeniden nefretle analım:
“Şuraya 13-14 kilometre bir yol gelse, insanlar golay golay gelseler, şu tepelere doğru güzel villalar yapılsa, bir sürü inşaat olsa, insanlar daha fazla iş bulmaz mı?”
“Biz istemiyoruz.”
MEDYA SAHİBİ SADECE SESİMİZİ DEĞİL SUYUMUZU BİLE KESİYOR
Yollar santral için yapılmış, köylüler önce köyünden, tarlasından olmuş, ardından işçileşmiş. Yutulan köylüler başka köylere, Milas’a taşınmış. Denize bakan tepelere evet villalar yapılmış, ama iç taraf, üstünde bitki yeşermeyen bir çöle dönmüş. En son 2017’de Işıkdere köyü (artık mahalleyken) yutulmuş. Sıra İkizköy’de. Bu sefer işler biraz daha çetin, çünkü köylü zaten bir rüzgâr esse 5 km öteden gelen kömür tozuna maruz kalıyor. Çocuklar astım, bronşit hastası, yetişkinler kanserden genç yaşta ölüyor. Bu süreçte maden şirketinin ismi zikredildiğinden beri jandarma şirketin özel güvenliği gibi köylüleri alana sokmuyor, zorla bulunduğu alandan çıkarıyor. ÇED raporu bile yok ama istiyor ki Orman İşletme Müdürlüğü ağaçları kesip, kendisine iklimi çöle döndürecek koşulları yaratsın. Şirket ayrıca su kuyularını zapt etmiş, köylünün suyunu kesiyor. Hayvanlar susuz. Ortada işleyen bir dava olmasına rağmen 105 ağaç kesilmiş bile, bir kısmı sokağa çıkma yasakları zamanı, bir kısmı da yangınlarda gönüllüler kandırılarak kestirilmiş.
Gelelim işin medyayla alakalı kısmına, yani maden şirketine. Yeniköy Kemerköy Termik Santralı 2014’ten beri IC Içtaş’a bağlı IC Enerji ve Limak’a bağlı Limak Enerji şirketlerinin yarı yarıya ortaklığıyla işletiliyor. Bu iki şirket de köprü, otoyol inşaatları ve havalimanı işletmeciliği ihalelerinden yeterince zenginleşmiş ve her daim iktidarın yanında diziliyor, açılışlarda içtima veriyor, kurdele kesiyor.
Görünürde medya sahiplikleri yok ancak bu ihaleyi aldıkları 2014 yılına dönelim, yani Sabah-ATV Grubu’nun Çalık’tan devrine. O dönem internete düşen ses kayıtlarında, bu satış için bir havuz oluşturulduğu, bazı yatırımcılardan 100-150 milyon dolar arası para istendiği iddia edilmişti. Hatta soruşturmanın teknik takibine giren görüşmelerde IC İçtaş’ın sahibi İbrahim Çeçen’in bu havuz yöntemine ve istenen meblağa itiraz ettiği yazılmıştı. Çeçen, Şubat 2014’te The Wall Street Journal’dan Ayşegül Güven’e bu iddiaların asılsız olduğunu söylerken “O kadar parayı kamyonla çıkartsak ancak çıkarırız” demişti. 100 milyon dolar bildiğiniz üzere ancak kamyonla taşınabiliyor.
O süreçte İbrahim Çeçen savcılara ifade veren sayılı iş insanından biriydi. Elbette yargılanmadı ancak kendisini sorgulayan Cumhuriyet savcılarından İrfan Fidan (süreci biliyorsunuz) bugün AYM üyesi, Fuzluli Aydoğdu bugün Yargıtay üyesi, İsmail Uçar İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı, Murat Çağlak, İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili. Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın dediği gibi “Tarafsız bir savcı çıksın, bu dosyaları incelesin” (mümkünse).
İbrahim Çeçen “havuz”a para verdiğini reddetti ancak ortağı Limak’ın başındaki Nihat Özdemir kabul etti. Yine Şubat 2014’te İsmail Küçükkkaya ile yaptığı telefon görüşmesinde 100 milyon dolar verdim dedi. Önce borç olarak verdim dedi sonra karşılığında biraz inşaat hissesi aldığını söyledi.
Medya sahipliği ve kontrolü sorununun nerelere vardığını görüyor musunuz? Bunun bu şirketlerle başka işlerde, kamu ihalelerinde ortak olanları var, iktidar medyasını besleyen kamu bankalarına (Demirören gibi) bağımlı olanları var… Bırakın ağacı, parkı, suyumuzu kestiklerinde sesimizi duyuramayacak kadar çaresiz görünüyoruz bu kirli medya ortamına bakınca.
Ama bir de Esralar var. Sosyal medya aracılığıyla tüm bu hukuksuzluğu duyuranlar; dayanışma ağları var, hem de nasıl örgütlüler. Aralarındaki iletişimi, bağı güçlendiren bir örgütlenme olsa… “Ah olsa…”dan öteye gidemiyor bu temenni şimdilik. Hükümet de zaten o bağı kopartmak için yeni sosyal medya yasası tasarlıyor günlerdir. Her gün iktidar gazetecileri aracılığıyla yeni bir bilgi sızıyor yasaya dair, belli ki kendileri de ne yapacaklarını bilmiyor.
Bu ülkenin geleceğine dair bir umut yaratılmak isteniyorsa Esra Işık gibi gençlere bakılmalı, pudra şekeri yalancılarına değil. İnsan, hayvan, doğa yaşasın; en fazla 25 yıl ömrü olan kömüre feda edilmesin. Gençliklerinin tadını çıkarsınlar, eğitim alabilsinler, iş bulabilsinler, önlerindeki 25 yılın hayalini kurabilsinler… Nintendo’nun vergisi de sıfırlansın tabi, niye olmasın?
NOTLAR:
* İkizköy’ün mücadelesini anlamak, Esra ve Necla Işık’la tanışmak için:
* İlhami Algör’ün çektiği “Türkiye’nin Termik Santral Sevdası”, 32. Gün Arşivi (1992)
Evrensel'i Takip Et