13 Eylül 2021 01:00

11 Eylül ve 12 Eylül’ün kesişen karakteri

11 Eylül anıtına bırakılan iki fotoğraf

11 Eylül anıtı | Fotoğraf: Remi Cuomo/AA

Paylaş

ABD tarihinin en kanlı terör eylemi olarak kabul edilen 11 Eylül 2001’de gerçekleşen saldırıların 20. yılı vesilesiyle euronews tarafından yapılan “11 Eylül saldırıları nasıl oldu, saldırı sonrası neler yaşandı?​” başlıklı derleme haberden birkaç cümle şöyle:

“ABD’nin Afganistan’ın teröristlerin ‘üssü’ olmasını engellemesi için başlattığı operasyondan yıllar sonra ülke IŞİD militanlarının da barınmaya başladığı ‘güvenli liman’ haline geldi.”, “Afganistan’ın işgalinin ardından Bush yönetimi, 20 Mart 2003’te Irak’ta kimyasal silah bulunduğu gerekçesiyle ‘önleyici savaş’ (preventive war) adı altında Birleşmiş Milletler Güvenlik kararı olmadan Irak’ı işgal etti ve Saddam Hüseyin’i devirerek idam etti. Operasyona ‘Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu’ adı verildi ancak askeri müdahaleler ve mezhep savaşları sonucu yüz binlerce sivil yaşamını yitirdi. Sivil kayıpları ve milyarlarca dolara mal olan Irak işgali aynı zamanda IŞİD’in ortaya çıkmasına zemin hazırladı. 11 Eylül terör saldırıların ardından başlayan ‘yeni dünya düzeni’ ve ‘terörizmle mücadele’ yeni güvenlik stratejilerini de beraberinde getirdi. Saldırılarla beraber sadece ABD’de değil tüm ülkelerde ulusal güvenlik algısı değişti. Devletler ulusal güvenliğe daha fazla para ayırmak zorunda kaldı.”

11 Eylül saldırılarının ardından gelen işgallere AB ülkeleri de ABD’nin destekçisi olarak dahil olsa da, merceğin orta yerinde ABD durduğu için euronews’ün metnindeki dil, bu sürecin sonuçlarına dair eleştirel saptamalar konusunda görece daha rahat.

VOA (Amerika’nın Sesi) Türkçe’nin sitesinde aynı gün yayımlanan “11 Eylül saldırıları tüm dengeleri değiştirdi” başlıklı haberde, euronews kadar sarkastik bir dil kullanılmadığını görüyoruz. Ancak o haberin sonunda da, ABD politikaları bakımından sorgulayıcı denilebilecek ifadeler yer alıyor: “Amerika Dışişleri Bakanlığına siyasi danışmanlık hizmeti veren Uzman John Sitilides, VOA Türkçe’ye Amerika’nın uluslararası alanda terörle mücadele konusunda, ülke içindeki performansı gösteremediği değerlendirmesinde bulundu. Sitilides, ‘2000’lerin ortalarında Irak’ta el Kaide’ye karşı ve 20 yıl süren Taleban’la mücadelede kötü bir kontrgerilla harekatı yürüttük ve simdi Afganistan’da Hakkani ağı, IŞİD’in Horasan ya da Pakistan kolu gibi yeni terör örgütleri ortaya çıktı. Güney Asya’da, potansiyel olarak Avrupa’da ve kesinlikle Afrika’da, Sahil ve Sahra altı Afrikası’nda silahlanan, gelecekte Amerika ve NATO müttefiklerimiz için küresel cihatçı tehdit oluşturabilecek bir dizi terör örgütü var’ dedi.”

Ezel Şahinkaya ve Dilge Timoçin’in imzalarını taşıyan haberde, şu ifadelere de yer veriliyor: “Yetkililer, önlemlerin Müslümanları hedef almadığını söylese de birçok Müslüman ayrımcılığa maruz kaldı. Savaşlar da Amerika’da siyasi kutuplaşmayı, Müslümanlara karşı ayrımcılığı arttırdı.”

Ancak gerek euronews’ün gerekse VOA Türkçe’nin haberlerinde bağlam dışında kalan temel bir nokta var. 11 Eylül saldırılarının failleri, ABD ve AB’nin bir dönem Rusya’dan gelebilecek ‘kızıl tehdit’ten korunma gerekçesiyle destekleyip finansörlüğünü yaptıkları ‘Yeşil Kuşak’ konsepti içinde büyüyüp serpildi. 11 Eylül saldırılarının ardından Afganistan ve Irak’ı işgalleri geride büyük yıkımlar ile anlaşmaya varılan “terör örgütleri” bırakırken, dünyanın önemli bir bölümünde ‘Güvenlik-özgürlük’ denkleminin ‘güvenlik’ lehine yapılandırılmasıyla otoriter rejimler güçlendirildi.

41 yıl önce gerçekleşen 12 Eylül askeri darbesi de bu yönüyle, 11 Eylül’den sonra devreye sokulan konsept ile kesişen özellikler içeriyor. 12 Eylül de, işçi sınıfını, emekçileri, toplumun ilerici güçlerini örgütsüzleştirmeyi esas alırken, tekelci sermayenin ve siyasal İslam’ın önünü açtı.

Sınıfsal bakımdan her ikisi de kapitalist, emperyalist hegemonyayı güçlendirmeyi, özgürlükleri askıya almayı esas aldı. Bu ortak karakter, özgürlükler ve genel olarak demokratik değerlerle sınıfsal bağlam arasındaki ilişkinin hayatiyetine işaret ediyor.

‘Elveda proleterya’ diyenlerin dünyaya ve Türkiye’ye sunabilecekleri gelecek tahayyülü daha başka ne olabilir?

Hem Türkiye hem de dünya için yeni bir geleceği tartışırken, geçmişteki büyük yıkımların faillerini aklayarak gidilecek, özgürleştirici bir 13 Eylül olabilir mi?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa