Hayat ve alan
Fotoğraf: MA
Doğuyoruz, gelişiyoruz, an geliyor ‘bu hayat benim / bizim diyoruz’. Hayatımızı istediğimiz gibi yaşama restini illa ki yaşamımızın bir döneminde dışa vurmuşuzdur. Peki hayatımıza uygun alanlar mı yaratıyoruz sonrasında, yoksa yeni alanlara uygun hayatlara mı bürünüyoruz?
Bu sorunun yanıtı pandemi günlerinde daha da geriye düştü. Hayatlarımız eve, işe, şimdi okullara hapsoldu. Kimileyin rıza temelli bu ‘hapislik’ hali ahlaki bir otorite marifeti ile hayat buldu. Buna biyo-ahlak da diyebiliriz. Şimdilerde bu ahlaki otorite lekelenmişe benziyor. Eve kapanma için harcanan ulusal ve uluslararası çaba, hastalığın bertarafında olmazsa olmaz olan aşıya ulaşımda buharlaşıyor. Bizde mülteciler, “düzensiz göçmenler”, dünyada yoksullar aşı karşısında eşit değiller.
Yeni dönem ruh hallerimizi de şekillendiriyor. Misal aşı anksiyetesi hiç bu kadar alenileşmemişti. Anksiyete giderek hayatlarımızın müdavimi oldu. Bir diğer yeni anksiyete tipi ise “eko-anksiyete”. Orman yangınları, seller, fırtınalar, iklim krizinin neden olduğu felaketler karşısında duyulan kaygıların dışa vurumu ekolojik anksiyete.
Geçmişten farklı bir diğer anksiyete ölen yakınlarımızın ardından geliyor. Milyonlarca insan yakınları ile vedalaşmadan hayata veda etti pandemi nedeni ile. Tek başına ölmeye dair bir anksiyetemiz daha oldu.
Pandemi sürecinde acı ve ölümün kamusal alanda görünürlüğü çok azaldı. Taziye kültürü ortadan kalktı. Yas da bireyselleşti. Ölüm acısını bastıran, görmezden gelebilen bir toplum yaratıldı ki ileride neden olduğu tahribatı hep birlikte göreceğiz.
İşte böyle bir ahvalde tutuklu ve hükümlülerin daha da uzağına düştük. Yaşamsal ve çözülebilir sorunlarını duymaz, görmez olduk. Yaşlı, çocuk, hasta mahpusların varlığı toplum belleğinde sönümlendi.
Avrupa Konseyi 2020 ceza istatistikleri raporuna göre Türkiye, 31 Ocak 2020 tarihi itibarıyla Avrupa Konseyine üye 47 ülke arasında, her 100 bin kişiye düşen tutuklu ve hükümlü sayısında birinci. Söz konusu olunca tutuklama istisna olmaktan çıkıp kurala dönüşmüş nerede ise. Rapora göre Rusya’dan sonra cezaevlerinde en fazla kişinin bulunduğu Konsey üyesi ülke de yine Türkiye.
Toplumlar da insan misali... Bu hayat bizim deyip dayanışmacı ve bir arada yaşamı önceleyen alanları hep birlikte ilmek ilmek yeniden inşa mı edeceğiz, yoksa biyo-ahlakçı kesilen otoritelerin yarattığı alanlara uygun hayatlara mı evrileceğiz…
Eskiden susmaktı sorun, bugün görünmez / görülmez olmak! Çözüm dayanışmada, örgütlü insan olmakta, yalnızlığa veda edebilmekte.
Sağlıcakla kalın.
- Barış kokusu: Ege denizi 09 Aralık 2024 04:53
- İnsandan inşaata demir eksikliği 02 Aralık 2024 04:48
- Bir davayı seyretmek: Başka bir sağlık sistemi mümkün 25 Kasım 2024 04:43
- Kırmızı kurdele: AIDS ve çocuk 18 Kasım 2024 04:04
- Hekim grevleri tüm dünyada tarihsel bir eşikte 11 Kasım 2024 04:50
- Özelleştirme yolunda aile hekimliği ya da sağlık hakkımız 04 Kasım 2024 04:11
- 2025 ya da sağlık: Yeni sağlık bütçesinin ipuçları 28 Ekim 2024 04:35
- Sağlıkta kayıp kuşak: 0-23 yaş arası ve AKP'li yıllar 21 Ekim 2024 04:53
- Hangi antidepresan bize eşitlik, özgürlük, adalet getirebilir ki! 14 Ekim 2024 04:00
- Koruyucu sağlık hizmetleri: Önlenebilir her ölüm cinayettir 07 Ekim 2024 04:55
- Koku ve hafıza 30 Eylül 2024 04:26
- Yapay zeka insan haklarından neden korkar? (1) 23 Eylül 2024 04:29