O ‘korsan’ Peker’i andırıyor ama diklendiği ‘Büyük İskender’ kim, çıkaramadım, bir de siz baksanız keşke
Fotoğraflar: Pixabay / Kolaj: Evrensel
SIKICI OLMAYI GÖZE ALIYORUM, ÇÜNKÜ…
‘Meşruiyet krizi’ yazılarına devam ediyorum…
Israrım, “takıntı” mı?
Olabilir…
Ama…
Benimki ihtimal; iktidarınki strateji:
Türkiye’de siyasal meşruiyetin kaynağını değiştirmek…
İktidar istişare ve icazetinin mahsulü olan…
Diyanet İşleri Başkanının çıkışının amacı…
‘Meşruiyetin kaynağı ne olmalı?’ tartışmasını tahrik etmek…
Hani “ana akım” siyaset ve medya dahi başlık açma ihtiyacı hissetti ya; “Erdoğan sandıktan çıkamazsa, iktidarı devreder mi?”
Anayasal hükümler ve cumhuriyetçi paradigmaya sadık kalındığı müddetçe, cevap belli…
Pekiii…
Meşruiyetin kaynağında paradigma değişikliğine gidilirse?..
“Sonuçları tanımıyorum”, “Memleketi bunlara teslim edemeyiz”; sadece fiziki zora dayanarak bunu ilan etmek mümkün mü?!..
Dayansa da sürgit ‘zor’ ile tutunamaz, payidar kalamaz…
Yığınların “dava” meselesi haline getirmek şart!
Şahit: Tarih…
En kanlı diktatörlükler…
Ve dahi tiranlıklar, ancak kısa geçiş evrelerinde -çıplak dolaysız zora dayanarak- iktidarlarını teneffüs ettirebilir...
Toplumsal kabul (onay-rıza) üretmek zorundalar:
“Razı olsun” kitlesini ekseriyete ulaştırmak…
Kıssası:
İktidar muhtemel (Sandık sonucunu tanımama) mızıkçılığına yatacaksa şayet, bunun “kutsal” meşruiyet halesini üretmek zorunda:
Dini ve milli argümanlara yaslanarak…
Devlet-siyaset dahil tüm (Şahsi tercih ve özel alanı aşan) kamusal yaşamı dini referanslara tabii kılmak…
Hiç tereddüt yok ki…
Adli yıl açılışında sembolik üç erk içinde asli unsur, taşıyıcı kolonlardan biri fotoğrafı veren Diyanetin başı…
Meşruiyetin kaynağı (halkta mı, dinde mi?) tartışmasını ateşlemek istedi... (Biz tartışarak onların değirmenine su mu taşıyoruz?! Ne münasebet!..)
Duasındaki “el fatiha”, neyin ruhuna olduğu aşikar değil mi?..
Öyleyse…
Tekrara düşme pahasına…
Devam…
O ‘KORSAN’ PEKER’İ ANDIRIYOR AMA DİKLENDİĞİ ‘BÜYÜK İSKENDER’ KİM, ÇIKARAMADIM, BİR DE SİZ BAKSANIZ KEŞKE
“Hükmedenlerin hepsi de kendilerinden önce galip gelmiş olanların mirasçısıdır.”
Walter Banjamin
Noam Chomsky, Korsanlar ve İmparatorlar: Eskiler Yeniler* kitabının ön sözüne Aziz Augustinus’tan bir hikaye ile girer…
Büyük İskender ile esir aldığı korsan arasındaki diyalogu (s.13) anlatır:
“İskender korsana, ‘Sen ne cesaretle korku salabiliyorsun’ diye sorar. Korsan, ‘Asıl sen ne cesaretle bütün dünyaya korku salabiliyorsun’ diye cevap verir ve şöyle devam eder:
‘Ben sırf küçük bir gemiyle bunu yaptığım için hırsız sayılıyorum, oysa sen aynı şeyi koca bir donanmayla yapıyorsun diye imparator olarak anılıyorsun.”* (abç)
Chomsky devamında, anlatıcının tepkisinden de mahrum bırakmaz:
“Aziz Augustinus, korsanın verdiği cevabın ‘zarif ve kusursuz’ olduğunu söyler.” (abç)
“Tanrı Devleti” eserinin müellifi, Hristiyan filozofumuzun -naklettiğimiz- anekdotunda bahsedilmiyor ama…
“Küçük gemili” korsanlarla devasa filolara; kalyonlara, kadırgalara sahip Büyük İskenderLER arasında her zaman kaçmaca kovalamaca olmadı…
İş birlikleri de yaptılar:
HADDİZATINDA GÜNÜMÜZ DEVLETLERİNİN İCABINDA ‘MAFYA’YI KULLANMASI TÜRÜNDEN, ‘KORSANLAR’ DA İHTİYACA BİNAEN KADİM DEVLETLERİN EMRİNE AMADE OLDU… HEP!
(Yok hayır, rahat olunuz…
‘Söz temsili ‘Osmanlı’nın deniz akıncıları’ diyecek değilim…
Barbaros Hayrettin Paşa’nın ‘paşa’lık serüvenini de Mağrip’in, Akdeniz’in diğer fatihlerini de kurcalamayacağım…
İngiliz tarihçinin kılavuzluğunda Britanya tarihine dalacağım…)
Tarihçi Niall Ferguson’un İmparatorluk** kitabının alt başlığı da aslında devletlerin hayatındaki maziden atiye bu ‘devamlılığa’ işaret eder:
“Britanya’nın Modern Dünyayı Biçimlendirişi”.
Ferguson, “Britanya’nın Modern Dünyayı Biçimlendirişi”ni -her ulus milliyetçisi gibi- tabiatıyla gururla takdim eder…
Ancak, henüz dünyanın muktediri değilken…
“… Yağmurlu bir takımadanın nasıl dünyaya hükmeder bir konuma ulaştığını” (s.11) -elbette kendi perspektifinden- anlatırken, İngiliz soyluluğunun yediği ‘haltları’ da göstermekten geri durmaz…
“Halt’ dememe bakmayın; bir anomaliyi değil, bir imparatorluk bakımından düpedüz dönüştürücü/kurucu faaliyetleri niteliyor…
Mesela alemin zamane muktediri İspanyol İmparatorluğu ile ‘ekonomik’ münasebetine dair şu notu düşer:
KRAL BERATIYLA RESMEN ‘İZİNLİ KORSANLIK’
“VII. Henry döneminden beri İngilizler[in](…) En fazla becerebildikleri şey denizcilikteki ustalıklarını kullanarak İspanyol gemilerinden ve yerleşmelerinden altın çalmaktı.” (s. 29; abç)
Ferguson devletin alî menfaatleri uğruna korsanların nasıl ‘resmen’ görevlendirildiğinin belgesini de (s. 29) yayımlar:
“VII. Henry’nin Venedikli Denizci Cabot’a verdiği berat [Kral’ın verdiği izin, imtiyaz belgesi-era] uyarınca, onun ve oğullarının elde ettiği “tam ve kısıtsız yetki, imtiyaz ve iktidar”ın kapsamı şöyleydi:
“[Adı geçen denizlerin-era] bütün kesimlerine, bölgelerine ve kıyılarına sancaklarımız, bayraklarımız ve bandıralarımız altında gemiyle yolculuk etmek… putperestlere ya da kafirlere ait her adayı, ülkeyi, bölgeyi ya da sahayı bulmak ve araştırmak… keşfedilip fetih, işgal için elverişli olduğu anlaşılan kasabaları, şatoları, şehirleri ve adaları… fetih ve işgal ederek, keşfedilen <[strong>muhit ve yerlerin -era] hakimiyet, mülkiyet ve salahiyet haklarını bizim adımıza elde etmek…”” (abç)
Pozisyon böyle olunca netice itibariyle de:
“İzinli korsanlık” sistemi yani özel güçlerle yürütülen deniz savaşının köklerinde arsızca korsanlık gösterileri vardı.” (s 33; abç)
Çal çal … da… Nereye kadar?..
Marx’ın kulaklarını çınlatacak*** seyir:
“İmparatorluk altın çalmayla başladı işe; [Güney Amerika’da elde edilen topraklara-era] şeker kamışı ekimiyle gelişti.” (s. 36)
‘RUHSATLI BİR HIRSIZDAN’ SENYÖR ÇIKARAN DEVLET MEKANİĞİ
Milliyetçi tarihçi Fergusan, ülkesi Britanya’nın “Modern dünyayı biçimlendirişi”nden sitayişle bahsederken…
O tarihsel süreci şekillendiren, enteresan kanlı canlı somut hikayelere yer verir…
Bunlara girecek değilim…
Verdiği misallerin, devlet mekanizmasının tabii işleyişini gösteren, temsil kabiliyetli hadiseler olmasına dikkat çekmekle yetineceğim…
Bir korsandan, maceracı bir hırsızdan sömürge yöneticisi yaratan “devlet aklı”ndan söz ediyorum…
“Henry Morgan”ın saygın “Sör Henry”liğe terfi edilişinin tarihsel anlamını Freguson şöyle özetler:
“Bir zamanlar ruhsatlı bir korsan olan bu başına buyruk adama bir sömürgeyi [Jamaika’yı- era] yönetme görevi verilmişti.” (s. 36)
(“Bakın hâlâ -ve hiç- ‘ecdadın’ korsanlarına girmiyorum…
Sahi Cezayir’i kim, nasıl fethetmişti?)”
Neden maziye daldım; bütün bunları neden anlatıyorum?
Maksat “kutsal” devlet mefhumunun sanıldığı kadar -hatta hiç- temiz olmadığını gösterme gayretkeşliği mi?.. (Bu halde haklı soru olur: Bir gazete sütununda; Hayırdır, nereden icap etti?..)
Değil ama şu:
‘REZİLCE’ Mİ, ‘VEZİRCE’ Mİ? OLDUĞUNU BELİRLEYEN KISTAS NE?
Madem Britanya modern dünyayı biçimlendirdi, rol model olarak onun üstünden ‘devlet’lerin toplum nezdine ‘müstesna varlık’ muamelesi görmesinin sebebine bakmak!..
Yani:
Tüm kirine pasına; geride bıraktığı kan ve barut, riya ve entrikalarla örülmüş tarihine rağmen ‘devlet’ nasıl “herkesin -çoğunlukla sevip saydığı- devleti” haline geldi?..
Aziz Augustinus’un naklettiği diyalogdaki ‘korsan’ değil de, neden muhatabı geçti tarihe, unvanı “Büyük” İskender olarak?..
O ‘Korsan’ın yaptığı ‘hırsızlık’, kendisi ‘hırsız’/korsan kabul edilirken…
Aynı işi yaptığı halde Büyük İskender ‘fatih’, çalıp çırptıkları hak babında ‘ganimet’, işgal ettiği topraklar ‘ülke’/imparatorluk (mülkü) oldu?..
Keza…
Denizlere korku salan haydutlar, yakıp yıktıkları ile tarihin meçhul uğursuz ‘korsan’ları olarak lanetlenirken…
Kral VII. Henry’nin o lanetliler arasından seçtiklerine berat dağıtarak “İzinli korsanlık yaptırması, gemiler yağmalatıp toprak işgal ettirmesi (ve oralara bayrak çektirmesi), neden ve nasıl saygın devlet işi muamelesi gördü?.. (ve görüyor hâlâ?..)
Başına buyruk korsan, güvenilmez bir hırsız iken, kral ‘buyruğu’ ile aynı mutat mesaiyi ‘resmi hesap’ namına ‘izinli’ yapması, vaziyetin mahiyetini neden-nasıl değiştiriyor?..
Adi bir korsanı saygın bir ‘senyör’e dönüştüren, kralı temsilen sömürge vali yardımcısı ve yargıcı unvanlarına kavuşturan, takdir hakkının itiraz görmemesinin sırrı?..
Şahsen yapılınca “entrika”, “riya” sayılan “boktan işler”… Kral/imparator/padişah ve ardılı makamlarca icra edilince, neden saygınlık kazanıverir?
“Yönetim becerisi”, “ustalıklı diplomasi”, “akıllı devlet adamlığı” mertebesine yükselir?
Nasıl saygın ve “ince politik hamle” muamelesi görü(yo)r…(Ve yetmez, gelişmiş tatbiki beklenerek, ‘ders’ olarak okutulu(yo)r)?
‘TAÇ’IN SİGORTASI SADECE ‘ZOR’ MU, SORUSUNUN İKİZİ: “ŞERİATIN KESTİĞİ PARMAK ACITMAZ”A OLAN İNANCIN HİKMETİNİ NEREDE ARAMALI?
Sıkıldınız mı?
Âlâ… Bağlıyorum…
Ama siz de hemen o Afrika atasözünü hatırlatarak sorulardan sıyrılmayın… (lütfen..)
Zira kim itiraz edebilir:
“Aslanlar kendi tarihlerini yazana dek, av hikayeleri hep avcıları övecektir.”
Bir veçheden böyle cevap verilebilir...
Fakat burada varmak istediğimiz yer şurası:
Büyük İskender ile o korsanı…
Kral VII. Henry’yi kullandığı korsanlardan…
Kral -imparator- padişah eylemini, sıradan bireysel/dar grupsal çete faaliyetlerinden ayıran ne?
Meşruiyet…
Kadim zamanlarda “yaratan”dan alınan, ilahi güce dayanan…
‘Aydınlanma’ süreci ile tedricen kaynağını ‘halk’tan almaya başlayan meşruiyet…
Kapsam ve nitelik olarak hayli faklı karakterlere sahip olsalar da…
İlkinde tebaaya…
İkincisinde yurttaşa karşı ödevlerini yerine getirdiği ya da getireceği güven ve hissini yaratarak otoritesine tabi olmaya ikna ettiği sürece kalabalıklardan sağlanan-sürdürülen meşruiyet…
Velev ki bir lokma bir hırkaya muhtaç kalırsa kalabalıklar…
Adalet ve güvenlik hissi berhava olmaya başlarsa pratikte ve vicdanlarda:
Tebaa ya da yurttaş ihanete uğramış aşığın hüsranına kaptırırsa kalbini ve beynini yani, vah ki vah…
Nice olur o ‘taç’ın sigortası meşruiyetin hali?..
Sürdüreceğim…
----
(*) Gerçek Dünyada Uluslararası Terörizm alt başlığı ile Ayrıntı Yayınları, 2018
(**) İmparatorluk Britanya’nın Modern Dünyayı Biçimlendirişi, YKY, 3. Baskı, Mart 2015
(***) Karl Marx, Kapital’in birinci cildinde, “İlk Birikim” başlığı altında yazar: “Gerçek tarihte, en önemli rolü fetihin, boyunduruk altına almanın, soygun için insan öldürmenin, kısacası zorun oynadığı bilinir(…)
Gerçekte, ilk birikim yöntemleri her şey olabilir, ama saf ve temiz olmadıkları kesindir.” (Yordam Kitap, Nisan 2011, s. 687)
Satır altından notlar…
KİM BU ‘PEZEVENK’?
Sedat Peker son tivitlerinden birinde (11 Eylül 20201) “Artık gaza gelip eğleneceğiniz paylaşımlar yapmayacağım” demiş…
Yoruma açık (mı?) mesajında ise pimini çektiği bombayı memleketin sinesine bıraktı… (yine…)
…Merakların zaptı zor…
Peker, “pezevenk” alemini paniğe sevk etmesi muhtemel mesajı ile perdeyi açıyor:
“İpşir Paşa Türk tarihinin deyyus-u ekberidir. Yani en büyük pez*ngidir. Sizlere ondan daha büyük bir pez*ngi tanıtacağım. Dağ gibi bir pez*nk.”
“Dağ gibi” derken??!!
Vites yükseltir, Peker…
“Ayrıca sizler Türkiye’nin en önemli davalarına mahkemeler karar veriyor diye biliyorsunuz ya, mahkeme başkanlarının sözcü milletvekilleriyle yaptığı görüşmelerin ses kayıtlarını dinleyince kararların kimin isteğiyle çıktığını öğreneceksiniz.”
Karar verebildiniz mi, hangisinin richter ölçeği daha büyük olur?
Tabii akıbeti “Tayyip abi ile helalleşme”ye benzemezse…
- 'Zamanın Ruhu' söyle bize: Sputnik’ten Sabah’a; grev kırıcıları ne yana düşer, bizim eski Beko İşçisi Kamber ne yana?.. 30 Eylül 2023 04:17
- ‘Beşli Çete’nin Nihat Özdemir’i ile İbrahim Çeçen Akbelen’de hayatı katlediyor ey insanlık… Desek, hedef mi göstermiş oluyoruz?.. 29 Temmuz 2023 04:40
- Muhasebe aynasına bakarak iğneli fıçıda dertleşme yazısı: Anlatılan sizin de hikayeniz olabilir mi? 18 Temmuz 2023 04:10
- Soner Yalçın’a Sözcü’deki okuru da sormalı: Kılıçdaroğlu’nu elimine etme karargahı olarak gösterilen, RTE’nin “Eski Özel Kalem Müdürü” Hasan Dağcı’nın yalısını yurt edindiğin iddiası doğru mu? 06 Mayıs 2023 04:38
- "Kılıçdaroğlu kazanamaz" yargısına iman ederek "millet"i devirmeye kalkmak, muhalefeti bölerek "Erdoğan kazansın" demenin Akşenercesi olur!.. 04 Mart 2023 04:22
- Atacağım hiçbir başlık, bu alengirli işleri izah edemez, isterseniz buyurun bir de siz deneyin… 24 Aralık 2022 04:48
- Otopsi Masası Raporu 2: Hulki Cevizoğlu gibi ikametgahını Saray’ın Bekçi Kulübesine aldıran ‘Ulusalcılar’ bakın kime benziyor… 10 Aralık 2022 04:27
- Otopsi masası raporu: Ahmet Hakan "gereğini yapıyor" olmanın gözünü çıkarırken, "yayın yasağını savunan genel yayın yönetmeni" olarak tarihe geçti 03 Aralık 2022 03:32
- Embedded Cüneyt (Özdemir) "Z Kuşağı"nı Saray'a "iliştirme" mesaisinde 03 Eylül 2022 04:20
- Halkı, basın özgürlüğü mücadelesiyle dayanışmaya çağırdığımız destek kuvveti saymakla yetinmeyelim… Medyanın demokratikleştirilmesi mücadelesinin kurucu öznesi, ikinci asli ayağı olarak örgütlemeyi tartışalım… 13 Temmuz 2022 04:40
- Rasim O. Kütahyalı herhangi bir devlet kurumunun elemanı mı? Değilse, neden ‘devletin bazı kurumlarındaki üstadlarımız’ diyor? Kim bu üstadları? 07 Haziran 2022 04:10
- İmamoğlu otobüsü devirdi – 2: Sol muhalefetin huzuruna Özkök ve Alçı ile çıkmanın, Cem Küçük ile ‘sivil ölüm’ mahkûmu 'Barış akademisyenleri’ni ziyarete gitmekten ne farkı var!.. 17 Mayıs 2022 00:06