20 Eylül 2021 00:42

IŞİD’in Türkiye’deki rahatlığına dair…

ARŞİV | Fotoğraf: DHA

Paylaş

IŞİD ile ilgili Türkiye’de atılan adımların bir ‘Mecbur kalma’ halinden sonra gerçekleşmesi önümüzdeki döneme dair ciddi kaygıları besleyecek kadar önemli.

İsmail Saymaz’ın, Halktv.com.tr’de 17 Eylül günü yayımlanan yazısında, IŞİD’in kadısı olduğu ve iki Türk askerinin yakılmasına karar verdiği iddia edilen Suriyeli Jamal Abdul Rahman Alwi’nin, Gaziantep’te yaşadığı, tutuksuz yargılandığı ve çarşıda kuş sattığını gündeme getirmesinden sonra bu kişi çıkarıldığı nöbetçi sulh ceza hakimliğince tutuklandı.

Bu haber olmasaydı çok açık ki, Alwi kuş satmaya ve o arada belki bilemediğimiz başka bir dizi ilişkiye devam edecekti.

Gazeteci Alican Uludağ da, son örnek üzerine, Twitter hesabından şu hatırlatmayı yaptı: “Oysa IŞİD’in Antep Emiri Yunus Durmaz’ın bilgisayarında çıkan notta, örgütün işyeri açarak kentte örgütleneceği yazılıydı.”

Bu tabloyu, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun, IŞİD’in 10 Ekim Ankara Katliamı’nın ardından 13 Ekim 2015 günü NTV canlı yayınında dile getirdiği, “Türkiye’de bulunan canlı bombaların isim listesi elimizde, ancak eylem yapılmadıkça tutuklayamıyoruz” sözleri ile birlikte düşünelim.

Hatta biraz daha geriye gidelim. 2014’te HDP Milletvekili Faysal Sarıyıldız, dönemin Başbakanı Davutoğlu’nun yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, Türkiye’nin IŞİD ile olan ilişkisinin 1 Ekim 2014 tarihinde İMC TV’nin, Urfa’nın Suruç ilçesinin Kobanê sınırında yaptığı canlı yayında IŞİD üyesi bir grubun tren ray hattındaki bir köprünün altından Suriye’ye geçişini yayımlaması ile ortaya çıktığını hatırlatarak DİHA’nın ulaştığı görüntülerde de askerler ile IŞİD arasındaki samimi ilişkinin bir kez daha belgelendiğine dikkat çekmişti.

Her iki görüntüye de isteyen internetten hâlâ kolaylıkla ulaşabilir. Sarıyıldız bu görüntülerden hareketle sormuştu: “DİHA’nın ulaştığı görüntülerde yakın mesafede görülen silahlı IŞİD üyeleri ile askerler arasındaki samimi ilişki hakkında herhangi bir soruşturma başlatılmış mıdır?”

Yanıt kısa bir süre sonra Genelkurmay Başkanlığının açıklaması ile geldi. Genelkurmay yanlışlıkla sınırı geçmeye çalışan Suriyelilerin sesle ikaz edildiğini savunarak şöyle devam etti: “Resimde görülen Kobra aracı ve askerî personelin, bu nöbet yerinde görev yapan ve devriye görevi icra eden unsurlarımız olduğu, ancak; a. Sınır hattı olan demiryolunu geçerken hudut nöbetçilerimiz tarafından iki kişinin görüldüğü,  b. Bölgeye iki adet Devriye Timi sevk edildiği, c. Bölgeye ulaşan Devriye Timleri tarafından mayınlı sahayı terketmeleri konusunda ikaz edildikleri ve ikaza uymamaları halinde ateş açılacağının kendilerine bildirildiği…”

Peki o görüntüler bize öyle gergin bir hava izlenimi veriyor mu?

Bu açıdan bir başka haber daha hatırlatalım. Cumhuriyet’te Kemal Göktaş’ın imzası ile 21 Aralık 2015 tarihinde yayımlanan “IŞİD’le sınırda askerin kirli ilişkileri” başlıklı haberde dinlemeye takılan bir görüşme tutanağının başında “Bu görüşme kaydında iletişimi tespit edilen kişi ile X2 kodlu kişinin görevli bir asker olduğu düşünülmüştür” notunun yer aldığı belirtiliyor. Diyalog şöyle:

“- Efendim abi.

X2: Bu araç verdiğim yerde mayının içindeyiz. Işık yaktık, mal var, gelsene o taraftan bu tarafa adamlarınla..

- Tamam abi geliyoruz.

X2: Acil gel.

- Abi Burak üsteğmene araba verdiğin/m (?) yer mi?

X2: He verdiğinin az aşağısında.. Bizim iki araç Türkiye tarafında..

- Tamam abi...”

2014 yılı ağustos ayında Amerikan Washington Post gazetesinde Anthony Faiola ve Souad Mekhennet tarafından kaleme alınan, Türkiye’de de birçok gazete ve sitede paylaşılan haberde, röportaj için Suriye’den Reyhanlı’ya gelen, kendisini IŞİD komutanı olarak tanıtan 27 yaşındaki Abu Yusaf’ın “IŞİD’in bugünkü başarısı için kısmen Türklere de teşekkür etmesi gerektiğini” söylediği yer alıyordu. Yusaf, haberde şöyle devam ediyordu: “Aralarında üst düzeylerin de bulunduğu bazı üyelerimiz Türk hastanelerinde tedavi edildi. Ayrıca savaşın başında aramıza katılanların büyük çoğunluğu ile ekipman ve malzeme desteği Türkiye üzerinden geldi.”

Bu haberlerin uluslararası alanda tartışma konusu olması ve 10 Ekim Katliamı’ndan sonra IŞİD’e yönelik bazı operasyonların yapıldığı, tutuklamaların olduğu biliniyor. Ancak, Alwi örneğinin de gösterdiği gibi geri planda ne türden ilişkilerin sürdüğü ve IŞİD’in Türkiye’deki varlığının hangi boyutta devam ettiği hâlâ ciddi endişe kaynağı.Herhalde herkesin aklından şu soru geçiyordur: “Eğer Jamal Abdul Rahman Alwi’nin Antep’te kuşçuluk yaptığını tanınmayan bir gazeteci yazsaydı, bu şekilde gündem olmasaydı, gözaltına alınıp tutuklanır mıydı?”

Yazıyı bağlarken, 10 Ekim davası avukatlarının, Suriye’deki kamplarda bulunan IŞİD sanıklarının duruşmaya getirilmesinin sağlanması konusundaki ısrarlı talebini de hatırlatalım.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa