22 Eylül 2021 00:54

Dümeni sürekli sağa kıran liderler

CHP bayrakları

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Kendilerini “sol” ya da “merkez” olarak tanımlayan birtakım siyasal partilerin yönetimleri neden sürekli sağa çark etme gereği duyar?  Neden sola değil de sağa? En iyisi mi biz ona parti yönetimleri demeyelim de daha çok parti liderleri diyelim, zira günümüzde pek çok parti modelinde sadece partinin başındaki isim ipleri elinde tutuyor. Parti yönetimleri ne yazık ki göstermelik olmaktan öteye gitmiyor.

Bir süre önce E. Macron 2022’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri için seçim kampanyasının ana temasının “güvenlik” olacağını açıklamıştı. Bugünlerde Fransız TV kanallarından pek çoğu, Macron’un 2022 için daha fazla polis vaadinden bahsediyor. Daha fazla polis, terörle etkin mücadele ve daha fazla güvenlik. Özgürlüklerin kutsallaştırıldığı bir ülkede güvenlik temalı bir kampanya yürütmek… Kariyerine Sosyalist Partide başlayan, François Hollande’ın kabinesinde sürdüren, 2016’da kendi merkez partisi La République En Marche (LRM) ile iktidara gelen, ancak iktidarda iken aşırı sağ parti Rassemblement National ve lideri M. Le Pen ile güvenlik konusunda söylem yarışına giren Macron… Merkezde konumlanıp sürekli aşırı sağa göz kırpan bu tür politikacılara sadece “pes doğrusu” demek istiyorum. Zamanın ruhu mu, yoksa Herkesi Yakala Partilerinin bir gereği mi? Ya da basit bir iktidar hesabı mı? Macron’un zaten 2017’den beri iktidarda olduğu düşünüldüğünde ve iktidara da bu tür söylem ve kampanyalarla gelmediği göz önünde bulundurulduğunda, “O zaman neden iktidarını korumak için sürekli sağa çark ediyor” diye sormak kaçınılmaz değil mi?

Bu konumlanışın bir de Türkiye versiyonu var: Cumhuriyet Halk Partisi. CHP’den oldukça aşina olduğumuz, bazılarımızın “İktidar olmak için başka şansları yok” diyerek meşru kabul ettiği, bazılarımızın ise her somut sağa çark etme adımında -örneğin göçmen karşıtı söylemlerinde- sinirden yerinde zıpladığı bir durumdan söz ediyoruz. Bu tür tepkiler göstermek için illa da CHP’ye oy veriyor olmak gerekmiyor. Zira, ülkenin gidişatından kaygı duyan hemen herkesin ister istemez CHP’nin ne yaptığına kulak kesildiği bir politik yapılanma ve konjonktür söz konusu.

Radikalinden ılımlısına, ırkçısından dincisine sağın her rengi ile açık ittifak yapan ve bunda herhangi bir beis görmeyen, son derece cesur davranan CHP, sola gelince birden utangaç, temkinli ve hatta korkak oluyor. Sağdaki ataklığı solda hareketsizliğe evriliyor. “El alem ne der? Utanırım bak, benimle sokakta konuşma, gizli bir köşede buluşalım, kimse laf etmesin” edasında takılıyor. Karşısındakilerin kendisine muhtaç olduğu düşüncesiyle olsa gerek “Oyunun kurallarını sadece ben belirlerim” diyerek hareket ediyor. Anlaşılan o ki, biri de çıkıp “Senden açıkgözü yok mu, ya müzakere ederiz ve ilkeleri beraber belirleriz ya da ben yoluma giderim” diyene kadar kendisine gelmeyecek.

Peki sorumuza geri dönelim: Neden bu tür partiler, ekonomik krize, işsizliğe, artan yoksulluğa rağmen sağ politikaları sol politikalara yeğ tutuyor? Yaşları, toplumsal kökenleri tamamıyla farklı olsa da “devlet adamı” olmaları, finans dünyası ile olan ilişkileri, sınıfsal aidiyetleri, vs. farklı politikalar izlemelerine engel mi teşkil ediyor? Yoksa zamanın ruhuna mı teslimler? “Bu devirde bu satıyor kardeşim” mi diyorlar? Bu derin ekonomik kriz ve işsizlikte, yoksulların ve işsizlerin gönlünü kazanmanın yolu göçmen karşıtlığı ve yabancı düşmanlığından geçer hesabı mı yapıyorlar? Zor sorular… Oysa olası yanıtlar bugünümüzü ve geleceğimizi belirliyor.

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa