24 Eylül 2021 00:46

Çözüm nerede, muhatap kim?

Kemal Kılıçdaroğlu

Kemal Kılıçdaroğlu | Fotoğraf: Mehmet Ali Özcan / AA

Paylaş

Kürt sorununda muhatap kim, çözümün merkezi neresi? İç politikada son günlerin öne çıkan sorunu bu konu oldu. Kılıçdaroğlu’nun açıklaması, ardından Temelli’nin sözleri, daha sonra da Demirtaş’ın diğer politik aktörlerin konuya ilişkin açıklamaları birbirini takip etti. Bu tartışmaların önceki tartışmalardan farklı olan noktası, konunun geçmişe göre bir adım daha ileriden tartışılmasıydı. Düzen içi muhalefet partileri hiç olmazsa HDP’nin “terör örgütü” olmadığı konusunda anlaştılar.

Bu tartışmaların nedenini anlamak için önce sorunun içeriğini bir kez daha açık seçik ortaya koymak gerekiyor. Sorunun adı Kürt sorunudur ve özü de bir halkın kolektif haklarının teslim edilip, tanınmasıdır. Yani eşit, özgür, aynı haklara sahip, kendi yaşamını kendi istediği gibi düzenleme hakkına sahip, yaygın tanımlamaya göre de kendi kaderini kendisinin tayin etme hakkının tanınması. Yani diliyle, kültürüyle, yönetim biçimiyle, ayrı mı, birlikte mi yaşayacağının tüm kararlarını kendisinin alması ve bunun tanınması.

Peki bu sorunun çözümü için muhatap kim? Sorunun muhatabı da, sahibi de Kürt halkının kendisidir. Bu halk on yıllardır, nice acılarla yüklü destansı bir mücadele verdi ve veriyor. Bu halkın varlığı, onun tarihsel mücadelesi, hem değişik örgütleri, hem de pek çok mücadele biçimini ortaya çıkardı. Tüm bu örgütler ve onların onaylanmış yöneticileri, liderleri siyasi mücadelenin temsilcileri olarak bu halkın haklarını savunma, onun adına iktidarlarla görüşmeler yapma hakkına sahipler. Mecliste, Meclis dışında bugüne kadar bu hakları savundular, görüşmeler yürüttüler, muhatap alındılar. Yani muhataplık sorunu aslında çözüme kavuşmuş bir sorun.

Gelelim sorunun diğer yanına: Bu sorun bu Mecliste çözülebilir mi? Bu Meclis yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız Kürt halkının taleplerini yerine getirebilir mi? Bu sorunun yanıtı hayırdır. Varlığı ve yokluğu belli olmayan, zaten sınırlı olan yetkileri budanmış bu Meclisin böyle bir iradesi yoktur. Ülkenin pek çok kurumu gibi bu Meclisin çoğunluğu da tek adamın iki dudağı arasından çıkacak sözlere bakmaktadır. Mecliste çoğunluğu oluşturan AKP ve MHP farklı içerikte, ama aynı yöne çıkan sonuçları ile politik manevralarla Kürt halkını inkar etme, bastırma, aldatma peşindedir. Geçmiş deneyimler bunu açıkça kanıtlamaktadır.

Bu Meclis bu durumdaysa o halde ikinci bir soruyu sormak ve yanıtlamak gerekir. Bugünkü muhalefet partilerinin olası bir seçim zaferinden sonra oluşacak bir Meclis, Kürt halkının bu köklü taleplerine yanıt verebilir mi? Bu sorunun yanıtı da olumsuzdur. Kuşkusuz o durumda politik ortam bugünkü gibi olmayacaktır ve sorunun özüne ilişkin köklü kararlar alma dışında bazı sivrilikleri törpüleyen kararlar alınabilir. Böyle bir Meclisin siyasi demokrasinin bazı temel unsurlarını uygulama ve yerleştirme konusunda tutarlı adımlar atıp atmayacağı bile kuşkuludur.

Anlamak gerekir ki bu sorun varlığını devam ettirecektir. Eğer yeni bir Meclis Türk ve Kürt halkının köklü mücadeleleri ve bu mücadelenin başarıya ulaşması sonucu oluşacak, halkın egemenliğine dayanan bir Meclis olsaydı elbette köklü kararlar alabilir, Kürt halkının taleplerini karşılayabilirdi. Bunun dışında oluşacak meclislerin köklü kararlar alma yeteneği yoktur ve olmayacaktır. Açıkçası bir meclisin ne tür kararlar alacağı onun kuruluş biçimiyle doğrudan bağlantılıdır. Halkın birleşik mücadelesi üzerine oluşturulmuş bir meclis -biçimi farklı olabilir- kuşkusuz güçlü ve iradeli bir meclis olacaktır ve bu mücadelenin meşruiyeti ve kazanımları üzerinde yükseleceğinden devrimsel nitelikte kararlar alabilir ve uygulayabilir.

Ancak son tartışmaların tekrar kanıtladığı önemli bir gerçek vardır ve o da şudur: Kürt sorunu bugün ülkenin demokratikleşmesi konusunda çok önemli bir yere sahiptir ve demokrasi-herkes içeriğini farklı doldurabilir- talep eden hiçbir siyasi aktör bu sorunun üzerinden atlayarak bir yere varamaz. Sorun çözülmek için olgunlaşmıştır ve bu sorunu göstermelik küçük adımlarla oyalamanın sonuna gelinmiştir. Bu gerçeğin reddedilmesinin karşılığı ülkenin içten içe kanaması ve çürümesidir. Hiç kimse hesaplarını Türk ve Kürt halklarının uzun süre sabır göstereceği üzerine kurmamalıdır.  

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa