26 Eylül 2021 01:02

Erdoğan Putin’in karşısına hiç bu kadar zayıf çıkmamıştı!

(soldan sağa) Recep Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin

Recep Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 29 Eylül günü, Soçi’de Putin’le görüşecek. Soçi’ye Astana görüşmeleri çerçevesinde yapılacak Reisi-Erdoğan-Putin zirvesi için gidecek olan Erdoğan’ın Putin’le yapacağı görüşmenin, kendisi için büyük bir hayal kırıklığıyla sonuçlanan ABD ziyaretinin hemen sonrasında olması da ayrı bir önem kazanmış görünüyor.

Çünkü, 19 Eylül’de muzaffer bir padişah edasıyla başlattığı ABD seferinden hayal kırıklığına uğramış olarak döndü!

Erdoğan, New York’ta açılışını yaptığı Türkevinde gazetecilere verdiği mülakatta bu hayal kırıklığını, “Temennim odur ki iki NATO ülkesi olarak birbirimizle hasmane değil, dostane davranalım. Ama şu andaki gidiş pek hayra alamet değil. Sayın Biden ile iyi başladık diyemem” diyerek ifade etmişti.

PUTİN, ERDOĞAN’IN ‘FARKLI’ BEKLENTİSİNE YANIT VERECEK Mİ?

Cuma günü, rutinleşen cuma namazı sonrasında yaptığı açıklamada da Erdoğan, Biden’dan şikayetini sürdürdü. “İki NATO üyesi olarak farklı noktada olmamız gerekir. Ben daha önceki ABD liderleriyle böyle bir sorun yaşamadım” diyen Erdoğan; bir gazetecinin Putin’le yapacağı görüşmeyle ilgi sorusuna, “Burada bir dost ülke olarak da Sayın Putin’den daha doğrusu Rusya’dan dayanışmamızın gereği olarak, farklı yaklaşımlar bekliyorum” diyerek yanıt verdi.

Erdoğan böyle diyor da, Biden’dan ve ABD’den beklediği “farklı” ilgiyi görmeyen Erdoğan’ın Putin’den daha “farklı” bir ilgi beklemesi ne kadar gerçekçidir? Son yıllardaki gelişmeleri az çok izleyen, İslamcı-milliyetçi sloganlarla kafası karıştırılmamış herkes açıkça görmektedir ki, Erdoğan yönetimi ile Rusya giderek daha çok karşı karşıya gelmektedir.

Nitekim Erdoğan, Rusya’dan “Daha farklı bir yaklaşım” beklediğini söylerken söze, “Suriye’de rejim maalesef, burada bizim için ülkemizin güneyinde adeta bir tehdit oluşturuyor” diyerek başlıyor. Öte yandan Rusya, İdlib’in bir “terörist barınağı” haline getirilmesi ve bundan da Türkiye’yi sorumlu görmesinden beri, Türkiye’nin Suriye topraklarındaki TSK güçlerini “işgalci” olarak görmekte ve çekilmesini istemektedir.

En son, 13 Eylül günü Kremlin’de, Suriye Devlet Başkanı Esad’la Putin’in yaptığı görüşmeden sonra yapılan açıklamada Putin’in; “Birleşmiş Milletler (BM) kararı olmaksızın yasa dışı olarak bulunan yabancı güçlerin Suriye’den çekilmesini istediği” belirtiliyordu. Ki, burada yasa dışı olarak Suriye’de bulunan güçlerden kastın ABD ve Türkiye’nin askeri güçleri olduğunu herkes bilmektedir.

ERDOĞAN’IN PUTİN’E KARŞI BİR KOZU YOK

Kaldı ki, Türkiye ile Rusya sadece İdlib’de karşı karşıya değil. Rojava sorununda da SDG, PYD ve YPG ile olumlu ilişkiler içinde Rusya. Dolayısıyla Türkiye, Rusya ile Rojava’da da karşı karşıyadır.

Dahası İdlib’de Türkiye, ABD ile ortak çalışmaktadır! Tıpkı, Rusya’nın ulusal güvenlik sorunu olarak gördüğü Ukrayna’da, Kafkasya’da ABD ile birlikte çalışması gibi! Ki bunlara, son aylarda, Afganistan’da Türkiye’nin ABD’nin sadık müttefiki olarak davrandığını eklemeliyiz.

Libya’da da Türkiye’nin Rusya ile karşıt taraflarda yer aldığı, bugün de bunda pek bir değişiklik olmadığını biliyoruz.

Bütün bunların da ötesinde Erdoğan yönetimi, son 1 yıldan beri açıkça NATO’nun Rusya’ya yönelik kışkırtıcı girişimlerinde en ileriden rol alırken ABD ve Batı emperyalizminin sadık bir müttefiki olduğuna dair açıklamalarını da dikkat çekici biçimde artırmıştır.

Kısacası, Erdoğan, ABD’den, kendi deyimiyle “dostane değil hasmane” bir muamele görerek ayrıldıktan sonra Rusya’dan “başka bir muamele” (dostane) görmeyi bekleyerek çıkacağı Putin’in karşısında hiç olmadığı kadar “eli boş” olacaktır.

Tabii, Putin’in karşısına Erdoğan, sadece eli boş da değil, 10 yıldır sürdürdüğü “yayılmacılık” ve cihatist ilişkiler ve propagandanın motive ettiği yeni Osmanlıcı dış politikanın taşınamaz hale gelen yüküyle de çıkacaktır.

TİCARİ İLİŞKİLERDE DE RÜZGAR PUTİN’DEN YANA

Bu sefer, Rusya ile yenilenecek olan doğal gaz anlaşması ve öteki alanlardaki ticarette de Erdoğan’ın eli eskisi kadar bile güçlü değil. Çünkü uluslararası alanda artan petrol ve doğal gaz fiyatları, son aylardaki olağanüstü artışlar Putin’i güçlendirirken, Erdoğan’ı zayıflatmıştır. Tıpkı pandemi ile kuraklığın dünyada gıda fiyatlarını artırmasının Türkiye aleyhine Rusya’nın elini güçlendirmesi gibi.

Belki, S-400’lerin ikinci partisinin verilmesi ve F-35’lerin yerine Rusya’nın SU-57 savaş uçakları ve başka silah sistemlerinin Rusya’dan alınabileceğine dair yapılan girişimler, Putin için Erdoğan’ı ilginç kılabilir. Bu silahların alınıp alınamayacağı, alınsa bile kullanılıp kullanılmayacağı tartışılabilir. Ancak bu “ticaretin” sıradan ticaretin ötesinde Türkiye’nin ABD ve Batı emperyalizmi ile ilişkilerinin provoke edilmesi için kullanışlı bir dayanak oluşturması Putin tarafından Erdoğan’la ilişkiyi önemli yapabilir.

Ancak Türkiye-Rusya ilişkilerinin girdiği mecra dikkate alındığında; S-400 ve SU-37 başta olmak üzere stratejik silahlar bakımından Türkiye’nin Rusya’ya yönelmesinin, bütün sorunları dengeleyecek bir ağırlık oluşturması beklenemezdir. Hele de bunun Rusya’dan, ABD’nin tavrının tam tersine, “daha başka bir tavır” düzeyine yükseltilmesi elbette ki pek olanaklı görülemez. Hele de Türkiye’nin acilen ihtiyacı olan “sıcak para” konusunda Rusya’dan bir ruble bile çıkmayacağı dikkate alındığında Erdoğan’ın Putin’den beklediği “bir başka tavır” konusunda akamete uğrası kaçınılmaz görünmektedir.

Bu koşullarda, ABD ile oluşan krizde cesaretlendirmek için Putin, sahada karşılığı olmayan kimi jestler yaparsa, Erdoğan buna da razıdır!

Çünkü bölgede oyun kurucu olmakla övünen Erdoğan Türkiye’sinin buna bile çok ihtiyacı vardır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa