29 Eylül 2021 00:11

Liyakat mi itaat mi?

Avukat cübbesi

ARŞİV | Fotoğraf: DHA

Paylaş

Anayasa Mahkemesinin (AYM) kararını tanımayan ağır ceza mahkemesi başkanını Hakimler Savcılar Kurulu (HSK)’nin terfi ettirdiği haberi ile çalkalanıyor medya.

Şaşırdık mı? Hayır.

HSK üyelerinin fikri yapıları AYM kararını tanımayan hakimden farklı mı? Değil.

Anayasa’da yargının bağımsız ve tarafsız olduğu yazılıdır. Ama hiçbir zaman bağımsız ve tarafsız olmamıştır. Ya mevcut iktidara tabi olmuştur ya da “devlet” dedikleri, asker - sivil ulusalcı bürokrasiye (aslında “devlet”e tabi olan yargıçlar da bizatihi o bürokrasinin içindedir).

15 Temmuz’dan sonra (Hatta o gece hazırlanan liste ile o geceden başlamak üzere) FETÖ’cü hakim ve savcılar yargı sisteminden tasfiye edilmeye başlandı. Gerekçe olarak da bir siyasi örgüte tabi oldukları, bu siyasi örgüt adına devletin organlarını ele geçirmeye çalıştıkları, emirleri yasalardan ve bulundukları kurumun hiyerarşisinden değil de bağlı bulundukları örgütten aldıkları ve mesleğe girerken liyakatle değil, torpille ya da soruların çalındığı sınavları kazanarak örgüt tarafından kuruma sokuldukları söylendi.

Çok güzel.

Peki sonra ne oldu?

AKP, partisine yakın, hatta partisinin il ve ilçe başkanlıklarını yapmış avukatları kitleler halinde yargı kurumlarına aldı. Bunlar sınav sorularını çalarak girmediler yargıya ama AKP’den referans götürerek, AKP’nin gönderdiği listelere bakılarak alındılar. Sınavlarda 96 puan alan AKP’li olmayan hakim/savcı adayı mülakat denilen siyasi ayıraç sınavında geçemedi; yazılı sınavda 70 alan AKP referanslı aday hakim ya da savcı oldu.

Bunlar da yargıyı ele geçirmek ve bir örgüt, parti yargıya egemen olsun diye oraya sokuldular. Bunlar da yasalara göre ya da hiyerarşi içinde hareket etmediler, örgütlerinin talimatlarına uydular. Tutukla dendi, tutukladılar. Tahliye et dendi, ettiler. Rahip Brunson ve Alman gazeteci Deniz Yücel olayları hatırlansın. Osman Kavala ve Demirtaş’ın neden hâlâ bırakılmadığı düşünülsün.

Bu sistemde, daha birinci sınıf olmadan DGM’lerin yerine kurulan özel ağır ceza mahkemelerine başkan atanan, bir senede üç ayrı mahkemeye başkanlık ederek en kritik davalarda tutuklama, ağır cezalar ve AYM kararını tanımama gibi kararları bütün hukuk kurallarını çiğneyerek, büyük bir cesaretle veren bir “hakim” elbette terfi ettirilecektir.

Bir zamanlar Zekeriya Öz’e yapılanlar, şimdi yeni örgüte hizmet eden bağlı yargı mensuplarına yapılıyor. Zırhlı araç bile verilir. Yakında Yargıtaya, daha sonra da Anayasa Mahkemesine atanır.

Tabii, devran değişirse, akıbetleri Zekeriya Öz gibi de olabilir. Böyle bir risk de var.

Sözün kısası güya hakimler millet adına karar verir. Hiçbir kişiye ya da organa bağlı olmadan, yasalara ve hukuk kurallarına uygun olarak vicdanlarına danışarak karar verirler. Kararların başına da “millet adına” yazarlar. Ama ben o cümleyi okurken “millet” kelimesinin başına hep o gün iktidarın başı kimse onun adını koyarım. Eskiden de Süleyman Demirel Başbakan iken her konuşmasında “millet” dediğinde, millet kelimesi yerine burjuvazi kelimesini koyardım. Demirel’in anlatmak istediği daha iyi anlaşılırdı.

Yargının gerçekten halk adına karar verdiği günlere özlemle.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa