İşte iktidarın din bezirganları!

Hayrettin Karaman.

Muhafazakar çevrelerde kendisinden saygıyla söz edilen ve yaşamı “başarı”larla dolu bir ilahiyatçı.

Fıkıh (İslam hukuku) profesörü olan Karaman’ın yazıp söyledikleri, dün iktidar destekçisi olan ancak bugün iktidara eleştirel yaklaşan muhafazakar çevrelerde tartışılıyor.

Bizler bakımından bu tartışma sadece Karaman gibi iktidar destekçisi ilahiyatçıların nasıl birer ‘din bezirganı’ haline geldiklerini göstermesi bakımından önem taşımıyor. Aynı zamanda bu tartışma iktidarın gerçek yüzünü de bütün çıplaklığı ile gözler önüne seriyor.

Peki, ne diyor Hayrettin Karaman?

İşte Karaman’ın Yeni Şafak’ta yayımlanan ‘Dedim, dedi…’ yazısında derlediği ‘WhatsApp’ yazışmaları üzerinden kendisine sorulan bazı sorular ve bunlara verdiği yanıtlar:

Taliban hakkında neden ‘yumuşak’ açıklamalar yaptığı sorusuna “Taliban Nusayrî Esed’den kötü mü? Esed ile iyi ilişki kurmadığı ve muhalefeti desteklediği için iktidarı tenkit eden ulema ve ukala var” diyerek yanıt veriyor.

Şeriat düzeninde kimlerin karar verici olacağı sorusuna ise, şöyle yanıt veriyor: “Şeriat düzeni uygulanırsa bu konular tartışılır. Şimdi yanlışlarını, eksiklerini ıslah edecek ufukta daha iyisinin görülmediği iktidarımızı; düşmanlarından ve kıt düşünceli dostlarından, nasıl koruyacağımızı konuşmalıyız, derim.”

Ya yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, “kul hakkı” yeme…

 “Bu eksikler, aksaklıklar, suistimaller nefse mağlup olmalar, mal-kadın- mevki imtihanını kaybetmeler, vazifeye zengin başlayıp yoksul veya aynı servet ile çıkacak yerde yoksul başlayıp haram-helâl demeden zengin olmalar… yirmi yıldan beri değil, bin yıldan fazladır var!(…)Eski zamanlarda bunları dile getirenlerin dillerini kesiyorlardı, şimdi hiç değilse yalnızca uçlanma yolu tıkanabiliyor.”

AKP/Erdoğan iktidarına “çürümüş gemi” diyenlere: “Çürümüşlüğün ölçüsü görecelidir. Daha sağlamını yapmak için gemiyi terk ederseniz zaten korsanlara bırakmış olursunuz.”

İktidarı “kurtlu bulgur”a benzetenlere: “Daha temizini buluncaya kadar yerdim.”

İslam Hukukçusu Karaman bütün bu konularda ortaya koyduğu tutumu “Doğruculuk ve tenkit perdesi arkasından yıkıcılığa taraftar değilim” sözleriyle açıklıyor.

Karar yazarları Akif Beki ve Taha Akyol, Karaman’la ilgili yazılarında daha önce söylediği “Düşmanın, zalimin, kötü niyetli kimselerin işine yarayacak doğruyu söylemek fazilet değildir” ve “Fıkıhta müstebit (baskıcı, despot) hükümdarlar yüzünden kamu hukukunun gelişmediği” sözlerini de hatırlatıyorlar.

Neler var Karaman’ın bu söylediklerinde?

Daha önce Erdoğan’ın da birçok açıklamasında gördüğümüz düpedüz bir mezhepçilik var. Karaman’a göre, “Esed” Nusayri (Arap Alevisi) olduğu için kötü ve daha önce benzerini sadece IŞİD’de gördüğümüz din adına barbar bir yönetim kuran Taliban ise, Sünni olduğu için iyidir.

Alevilere yönelik nefret söylemi ve ayrımcılığın nereden beslendiğini görmek için öyle uzağa gitmeye gerek yok!

Sonra bu iktidarın şeriatçı olmasa da şeriatçılar tarafından canla-başla savunulan/savunulacak bir iktidar olduğu gerçeği var.

Bu iktidar dönemindeki yolsuzlukların, hırsızlıkların, rüşvetlerin, yoksulların hakkını yemenin, ahlaki düşkünlüğün “Yirmi yıldan beri değil, bin yıldan fazladır var” diyerek meşru görülmesi/gösterilmesi var.

AKP/Erdoğan iktidarı “çürük gemi”, “kurtlu bulgur” olsa da Karaman’a göre mütedeyyin (dindar) ve muhafazakar çevreler “Doğrucu davutluk yapıp iktidarı eleştirmemeli”, çürük gemiyi savunmaya ve kurtlu bulgur yemeye devam etmeliler!

Bu iktidarı eleştirmeye kalkışanlar ise, eskisi gibi dilleri kesilmeyip baskı politikalarıyla susturulduklarına şükretmeliler!

Uzun lafın kısası Karaman bu iktidarı savunurken bile mezhepçi, yolsuzluk, rüşvet ve yoksulluğun kol gezdiği, çürümüş ve üstelik kendisine yönelik eleştirilere karşı baskıcı politikalar uygulayan bir iktidar olduğu gerçeğini gözler önüne sermekten kaçamıyor.

Buna rağmen bu din bezirganı; tıpkı Orta Çağda kilisenin yaptığı gibi bu kokuşmuş iktidarı ve başını “Allah’ın hükümlerinin uygulayıcısı” ve bu iktidarı savunmayı da “din düşmanlarına karşı kutsal bir dava” gibi göstermekten geri durmuyor.

Böylece iktidar sözcülerinin her gün halkın karşısına geçip enflasyon, işsizlik, demokrasi, hukuk, insan hakları, eğitim, sağlık yani her konuda yalan üstüne yalan söylemeleri de “kutsal dava” uğruna ‘caiz’ oluyor!

Karaman’ın söyledikleri Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’ın son dönemlerdeki laiklik karşıtı çıkışlarının ve iktidarın neden dine dört elle sarıldığının da yanıtını veriyor.

Çünkü bugün karşımızda tekelci burjuvazinin, suç örgütlerinin ve tarikat-cemaatlerin çıkarları temelinde eşine az rastlanır bir rüşvet, yolsuzluk, rant, sömürü ve baskı çarkı kurmuş olan bir iktidar bulunuyor. İşte emekçi halk kesimlerine verebilecek hiçbir şeyi olmayan bu çürümüş iktidar, umudunu bu din bezirganlarının gerçeklerin üstünü örtmelerine ve halkı aldatmalarına bağlamış bulunuyor.

Karaman ve Erbaş gibi din bezirganları, bugün laiklik için mücadelenin ne kadar güncel bir talep olduğunu ve dahası bu talebin demokrasi mücadelesiyle nasıl iç içe geçmiş bulunduğunu çarpıcı biçimde ortaya koyuyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Peşkeşe ‘dur’ de!

Peşkeşe ‘dur’ de!

Çayırhan Termik Santralinin özelleştirilmesi için alınan ve genelde mal değerinin yüzde 10 düzeyinde belirlenen geçici teminat bedeli 250 milyon TL oldu. Bu bedel madenin sadece 3.5 günlük kazancına denk geliyor. Satışa karşı direnişi sürdüren madenciler, ‘Yağmayı durduralım’ çağrısı yaptı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
5 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et