Ayışığı şiir ve yaşam ısrarı
Fotoğraf: C. Hakkı Zariç'in kişisel arşivinden
Gidecek yeri olmayana sabah sahip çıkar, böyle bir şeyler yazmıştım bir yerlere bir nedenle. Şimdi Murat Koçak ve Ankara üzerine yazmaya oturunca ilk cümlenin getirdiği ne varsa elde kaldı. Elde kalır tabi, zamanımızın Hayalet Oğuz’u da Murat Koçak değil mi? Bakmayın şimdi yerleşik olduğuna, yerleşik olmak zorunda kaldığı için bunu seçti ve sırtı yatak görünce de yaşadıklarına bir kıymet biçti bundan.
Ankara, Ahmet Erhan’dan bir anı gibi çoğaldı Murat Koçak’ta. Nereye gitse, hangi arkadaşında kalsa, hangi köyde sabahlasa, hangi deniz kıyısında güneşin batışını seyretse hep Ankara dolandı ayaklarına. Bir ara Ahmet Erhan ile İğne Ada’ya ya da Assos’a yerleşmeyi de düşündükleri doğrudur. Ama işte hangimiz başımızı alıp gideceğimiz bir yer peşinde değiliz ki; hatrı ve onuru gittikçe epriyen arkadaşlıkların zamana yenildiği yerde kadim bir anıyı saklar gibi Ankara’yı hep kalbinde sakladı Murat Koçak.
İstiklal Caddesi’nde o meşhur önlüğünü giyip bağıra çağıra şiir okuduğunda da aslında kalabalığın içindeki eve gitme isteğine seslendi biraz. Gidecek yeri olmayan Murat’a hep sokak sahip çıktı. Sokakla barışık yaşayan şair arkadaşlarında da kaldı nice zaman, iyi kötü işler kovaladı, kendince geçimini sağladı ama bir yandan da hep şiirin derdiyle baktı dünyaya. Şiirin sayfalarında dolaştı. 1200 sayfa civarında Rüzgâr Şiir Yaşam’ı yayımladı. Şimdi sorsak kaç sayı diye, gene kafalar karışık, kaç yıl çıkardın desek, sayı hesabında iyi değil, hangi aralıklarla çıkardın desek, e tabi parası olduğunda. Yersiz yurtsuz da kalsa, aç açık da olsa, parasız da kalsa dergi için şiir, yazı, öykü, fotoğraf topladı. Kimseye yük olmadan, kendi meşrebince geçindi ve yaşama tutundu Murat. Bir Hayalet Oğuz kadar bohem olmasa da Rüzgâr Murat olmayı ve öyle anılmayı başardı hayatıyla.
Ankara’da Ahmet Erhan’dan kalan anılarla onun adına bir hatıra evi kurdu. Bir zaman şiir evi olan mekana oğluna verdiği sözü geç de olsa tuttu ve piyano bile koydu, mekanı değiştirip dönüştürdü. Her yıl, doğum gününde Ahmet Erhan’ı andık orada. Nice şair ve yazar bir araya gelip dostumuz, kardeşimiz, arkadaşımız Ahmet Erhan’ı anlattık. Bir okur olarak da onun şiirinden izler sürdük Ankara’da.
Murat’ın dördüncü kattan başını çıkarıp günün gri bir zamanı Hatay Sokak sakinlerine şiir okuduğuna tanıktır nice insan. Karşıdaki berberin “abi eksik okudun, şiirin geri kalanını da oku” dediğine ve şiirin tamamını okuttuğuna tanığım bizzat.
Konur Sokak girişinde nice zaman gene şiire aktı, şiire yaslandı ve gözaltına alınan heykele de, nöbet tutan polislere de, öfkeli ve yalnız kalabalığa da şiirler okudu Murat. Deli, diyenler de oldu. Aman varsın olsundu.
Nicedir, Ahmet Erhan Hatıra Evi’nin kapılarını açıyor sevenlerine. A Kitabevi’nden kalan arkadaşlıklarını sürdürmek ve Ahmet Erhan için bir şey yapmanın telaşıyla ömrünü duvarlara sürterek eskitiyor. Sokaklar ondan adımlar da saklıyor kuşkusuz, ama Ahmet Erhan’dan kalan imzalı, imzasız kitaplar, ödül plaketleri, fotoğraflar, giyim kuşamın bir kısmı kendi çapında bir müze gibi sergileniyor orada. Bir kırık fotoğraf makinası vardı onun ve elbette o makina da orada.
Ahmet Erhan’a dair anıların ve ayrıntıların biriktiği bir yerin anılarıyla uyanıyor Murat Koçak her sabah. Behçet Aysan da var orada, Adnan Azar da. Büyük Ekspres Kuşağı’na dair bir şeyler merak edenlerin gidip yanıt alabileceği neresi kaldı ki Ankara’da?
Dergicilikten geldi ve dergiciliğe gidiyor Murat Koçak. Zaten bir insanın dergicilik yaptıktan sonra başka bir işte huzur bulacağını düşünmek akıl işi değil. Edebiyat tarihimiz nice örnekle dolu. İlk akla gelen ismin Tevfik Fikret olmaması ne tuhaf. Cemal Süreya her koşulda ilk sırayı alıyor ama ben Şükran Kurdakul’unYeryüzü’nden Berabere uzanan öyküsünde çok şey bulurum. Evrensel Kültür’de de nice emeği ve göz nuru oldu Şükran Kurdakul’un. Hepimiz bir mutfakta olduk ve piştik, hepimiz dergiciliğin o aman vermez mutfağında sabahladık ve kağıt kokusunu sevdik. Her sayıyı heyecanla ve mutlulukla kurgulayıp matbaadan bekledik.
Şimdi yeni bir dergi çıkarıyor Murat Koçak: ayışığı. Adını nereden aldığını merak edenler olacaktır, Ahmet Erhan’ın bir şiirinden elbette nereden olacak. Daha fazla ayrıntı verip okuru Ahmet Say’ın arabasıyla Ankara’dan Antalya’ya kadar yolculuk ettirmek de var serde ama o kadar ileri ve uzağa gitmeye gerek yok, yazıya salya bulaşmasından korktuğum için değil, sakın.
Ressamlar da seviyor ayışığı’nı. Solmaz Aksoy bir sayının kapağına elbette karga koymuş, Habip Aydoğdu kendi kırmızısını vermiş dergiye. Sayısız şiir, her sayıda yeni bir mektup, her sayıda başka bir sürpriz ayışığı. Bağımsız dergiciliğimizin yılmaz serüvencilerinden Murat Koçak, Ankara’da, Hatay Sokak’ta, Ahmet Erhan Hatıra Evi’nde, ayışığı dergisini çıkaran bir rüzgâr yanığı olarak sokağa şiir okumaya devam ediyor. Derginin ve kendinin amelesi oldu hep o, şiirin ve dostluğun amelesi olduğu gibi.
Biz ayışığı dedik ama, siz onu ayışığı şiir ve yaşam diye okuyun. Camların ardında gülümseyen bir Ahmet Erhan portresi gibi, nasıl olması gerekiyorsa öyle işte. Kendi kafasında göre. Bak heleee…
Hamiş: Bir posta kutusu aldım geçende, almak niyetiyle gitmediğim postaneden adıma bir posta kutusu anahtarıyla çıktım.
Adresim: P.K. 173 Kadıköy- İstanbul
- Öteki-Siz 16 Ekim 2021 23:30
- Yazılıkaya Şiir Yaprağı 09 Ekim 2021 23:41
- Basın tarihimizden bir cimrilik hikayesi 26 Eylül 2021 00:09
- Pencere ya da penceye 19 Eylül 2021 00:05
- Suzy Storck ile kanat hareketleri 11 Eylül 2021 23:40
- Yanlış kokan dizeler 05 Eylül 2021 00:28
- Doğan Ergül’e mektup 31 Temmuz 2021 23:41
- Ahmed Arif’in saklı kitabı 17 Temmuz 2021 23:44
- Kutlu Adalı’ya mektup 10 Temmuz 2021 23:59
- Dönemeç’teki tanıdık insanlar 27 Haziran 2021 00:20
- Sennur’a durum mektubu 13 Haziran 2021 00:16
- İğne, iplik, söyleşi 05 Haziran 2021 23:31