HDP’nin tutum belgesi ve Demirtaş’ın önerisi
Fotoğraf: MA
HDP’nin geçen hafta ‘tutum belgesi’ni açıklamasının ardından Eski Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş’tan ‘sol-sosyalist güçler’in nasıl ortak tutum alabileceklerini tartışmak üzere bir konferans düzenlemesi önerisi geldi. En sonda söylenecek olanı başta söylemek gerekirse, Demirtaş’ın önerisi HDP’nin tutum belgesinde yanıtsız bıraktığı halk güçlerinin devrimci-demokratik seçeneğinin nasıl oluşturulabileceği sorusunun yanıtını bulmak bakımından önemli bir çağrı olmuştur.
HDP’nin tutum belgesi, seçimlerde nasıl bir tutum alınacağı ve ‘demokratik inşa’nın dayanağı olarak belirlenen temel ilkeler/talepler üzerinden tartışılmaya devam ediyor. Burada asıl tartışma konumuz bu olmamakla birlikte daha önce yapılan bazı değerlendirmelerde de belirtildiği gibi ilkeler konusunda laikliğe vurgu yapılmamasının önemli bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Çünkü resmi din dayatması karşısında devletin her türlü inanç-inançsızlık karşısında tarafsızlığına dayanan bu ilke, birlikte yaşamın en önemli dayanaklarından biridir. Dolayısıyla bu ilke, sanıldığının aksine sadece yaşam biçimleri Erdoğan iktidarının gerici baskı ve uygulamaları nedeniyle tehdit altında olan batıdaki eğitimli, ‘modern’ halk kitlelerinin talebi değil; aynı zamanda Kürt illerindeki ‘mütedeyyin’ halk kesimlerinin de inançlarını kendi dillerinde ve resmi din dayatması olmadan yaşayabilmesinin de güvencesidir.
Kuşkusuz HDP’nin tutum belgesiyle ilgili en çok seçimlerde nasıl bir taktik izleneceği konusu merak ediliyordu.
HDP bu belgede parlamento seçimleri konusunda “Herhangi bir ittifak içinde yer alma arayışı” içinde olmadığını ancak cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda “ilkeler ve yöntemler üzerinden müzakere ve mutabakat”a, yani ittifaklara açık olduğunu açıkladı.
HDP cephesinden daha önce yapılan “açık ittifak” çağrıları düşünüldüğünde belirlenen tutum en çok burjuva muhalefeti (Millet ittifakı ve bu ittifakla birlikte hareket eden Deva ve Gelecek Partileri) rahatlattı. Çünkü HDP’ye karşı dizginsiz bir saldırı politikası sürdüren ve HDP’yi terörizm ile ilişkilendirmeye çalışan iktidar, burjuva muhalefet üzerinde de HDP ile ittifak, iş birliği iddiası ve “terörizm destekçiliği” üzerinden baskı kurmaya çalışıyordu.
Öte yandan tek adam rejiminde bütün yetkilerin cumhurbaşkanında toplandığı dikkate alındığında bu seçimlerin demokrasi mücadelesi bakımından kritik bir önem taşıdığı açıktır. Cumhurbaşkanı seçimlerinde faşist inşaya yönelmiş tek adam iktidarının yenilgiye uğratılmasına ve demokratik bir gelecek kurma mücadelesinin başarısına hizmet edecek taktik bir tutum alınması konusunda bizler bakımından da bir soru işareti bulunmuyor.
Ancak bu tutum belgesi, bir ‘restorasyon’ programı/anayasası üzerinde çalışan burjuva muhalefet karşısında nerede durulduğu ya da durulacağı sorusuna açık bir yanıt vermiyor. Çünkü bir yandan HDP’nin parlamento seçimlerinde ittifak arayışı içinde olmadığı söylenirken öte yandan da ‘demokrasi ittifakı’ vurgusu yapılıyor. Elbette ‘demokrasi ittifakı’, seçimlerle sınırlanmıyor. Fakat sınırları (programı) ve muhatapları belirlenmemiş ve başka bir deyişle tek adam iktidarı ve burjuva muhalefet karşısında yeni bir seçenek (üçüncü seçenek) biçiminde ortaya konmamış bir ‘demokrasi ittifakı’ vurgusu, yeri geldiğinde muhatabı sadece HDP bileşenleriyle sınırlanmış ve yeri geldiğinde de burjuva muhalefeti de kapsayacak biçimde esnetilebilecek bir tutuma işaret ediyor.
Özetle tutum belgesi, tek adam iktidarından kurtulmanın ötesinde burjuva muhalefete yedeklenmeyecek, dolayısıyla eski parlamenter sistemin restore edilmesine hizmet etmeyecek ve ayrıca halklarımızın emek ve demokrasiye dair talep ve mücadelesinin dayanağı olacak bir seçeneğin nasıl yaratılabileceği sorusunu yanıtsız bırakıyor. Daha doğrusu bu soruya ‘demokrasi ittifakı’ vurgusu üzerinden belirsiz bir yanıt veriyor.
Tam bu noktada Selahattin Demirtaş, önceki gün Diken’e yazdığı “Umut olmadan yaşanır mı?” yazısında bu konuda önemli bir çağrı yapıyor. Demirtaş, yazısında AKP sonrasında yeni rejimin ‘sol’ ve emek güçleri olmadan inşa edilmesi tehlikesine dikkat çekerek “Sol ve sosyalist güçler, hem seçimlerin ardından demokrasinin inşasında nasıl roller alabileceklerini ve hem de emek mücadelesini yeni dönemde nasıl başat hale getirebileceklerini tartışıp netleştirmek ve emekçilerin huzuruna ortak bir tutum belgesi, bir yol haritasıyla çıkmayı başarmak zorundadır” diyor. Bunun için de parti, grup, kişi ayrımı yapmadan bütün ‘sol-sosyalist güçler’in bir konferansta bir araya gelmesi önerisini yapıyor.
İşçi sınıfı ve halklarımızın tek adam iktidarından kurtulmak için kendilerinin söz sahibi olacakları bir anayasa ve yönetim ile insanca yaşam taleplerinden vazgeçip (En azından bugün için erteleyip) burjuva muhalefeti desteklemeye zorlandıkları bir süreçte, yeni bir seçenek/blok için konferans yapma önerisi önemli ve anlamlıdır. Bu önerinin muhatapları belirsiz değildir; HDP, EMEP, TKP, TİP, Sol Parti ve diğer sol-sosyalist güçler halk güçlerinin devrimci-demokratik seçeneğini yaratmak için bu çağrıyı yanıtsız bırakmamalıdır.
- Kürtler arası ‘birlik’ arayışı ve Türkiye’nin müdahalesi 28 Ocak 2025 06:50
- Öcalan’ın mesajı ve Kırmızı Kitap 24 Ocak 2025 14:40
- Trump’ın kabinesindeki ‘dostlar’ ve ABD’nin Ortadoğu politikası 21 Ocak 2025 13:41
- Mesele sadece Erdoğan'ın adaylığı mı? 17 Ocak 2025 05:25
- Adsız süreç, çözümsüz barış! 14 Ocak 2025 05:00
- Trump, Erdoğan’ı niye övüyor? 10 Ocak 2025 04:40
- Türkiye-İsrail rekabeti ve Kürt sorunu 07 Ocak 2025 05:30
- Suriye’deki gelişmeler ve kapısı aralanan yeni ‘süreç’ 03 Ocak 2025 07:30
- Öcalan'ın mesajı ve yeni sürecin işaretleri 30 Aralık 2024 12:47
- HTŞ yönetimi ve Suriye'nin etnik-dinsel fay hattı 27 Aralık 2024 06:20
- Suriye ve yeni Osmanlıcılık 24 Aralık 2024 05:00
- Düğüm yine Kobanê'de çözülecek! 20 Aralık 2024 05:30