08 Ekim 2021 00:45

Ece Ronay, Ezgi Mola, F. Zeynep Abdullah ve ‘köhnemişlerin’ döngüsü

Farah Zeynep Abdullah, Ezgi Mola ve Ece Ronay fotoğrafları: DHA | Arka plan fotoğrafı: Evrensel

Paylaş

Magazin dünyası da gündelik hayat gibi bir anlam ve iktidar mücadelesi alanı, sonuçta “ünlü” dediğimiz toplumsal, kültürel bir “ürün”, tam da bu nedenle magazin aleminin gündemi, memleketin haline ahvaline dair çokça şey söylüyor, memleketin bir yansıması magazin aleminde de görülüyor.

İşte bu hafta konuştuğumuz iki mesele de buna örnek. Biri, 65 yaşındaki Mehmet Ali Erbil’in 22 yaşındaki fenomen ve Şarkıcı Ece Ronay’ı tacizi, bir diğeri ise İpek Er’in ölümünden sorumlu olduğuna ilişkin kuvvetli şüphe olan Musa Orhan’a tepki gösterdiği için 65 günlük adli para cezasına çarptırılan Ezgi Mola ve ona destek verdiği için hakkında suç duyurusu yapılan Farah Zeynep Abdullah’ın yaşadıkları.

Bu iki mesele; bir yandan kadınlara yönelik suç işleyen erkeklere giydirilen dokunulmazlık zırhının göstergesi. Diğer yandan, bu iki meseleye özne olan kadınların tepkileri, bu tepkileri dile getiriş biçimleri de genel olarak bugün ülkede genç kadın kuşaklarının şiddete isyanlarının bir yansıması.

Mehmet Ali Erbil’i tanımayan yok, Ece Ronay’ı ise daha çok genç kuşak tanıyor. Ronay, Erbil’in taciz mesajlarını paylaştıktan sonra “bilindik” bir döngü yaşandı; önce Erbil’in “Ben yapmadım, asistanımın mesajları onlar”ını dinledik, sonra kadının kim olduğu, ne giydiği, daha önce ne yaptığı ve nihayet “devlete karşı işlediği suçlar” listesi Erbil ve şürekası tarafından kadının “makbul” bir kadın olmadığının ispatı olarak, “Taciz edilebilir”, “Yalan söyleyebilir” kategorisine sokulması için ortaya serildi. Daha sonra Erbil, kızın nişanlısını çağırıp “Bu işi aramızda halledelim”e bağladı! Sonra da devreye “yetkili ve etkili abileri” sokup tehdit, şantaj, “Seni bitiririm” cümleleri eşliğinde korku salma operasyonu başladı.

Bu döngünün Erbil’e özgü olmadığını, şiddet faillerinin adeta kopyalayarak aynı döngüyü işe koştuğu aşikar. Al bu döngüyü, taşrada etkili bir “abi”nin istismar davasına koy. Başkentte siyaset erbabı bir kodamanın tecavüz davasına koy. Üniversitede kadın öğrencisini taciz eden çok “saygın” bir akademisyenin disiplin sürecine koy. Kürt illerinde bir kolluk görevlisinin sistematik cinsel sömürüsü yüzünden intihara sürüklenen bir genç kadının duruşmasına koy. İşyerinde kadın işçiye şiddet uygulayan patron temsilcisinin değil, kadın işçinin suçlandığı vakalara koy…

Hani dedik ya “ünlü” dediğin de toplumsal, kültürel bir “ürün”, dolayısıyla da dönemin toplumsallığının da yansıtıcısı. Ece Ronay’ın yaşadıklarını anlattığı, sonrasında da Erbil ve kollayıcılarının aşağılama, tehdit ve şantaj dolu yayın ve aramalarını ortaya serdiği açıklamalarında dikkat çekici bir şey var. Ronay, yaşadıklarını memleketin her yerinde yaşanan genel bir “kadınlık” ve “erkeklik” düzeyine çıkararak tepki gösteriyor; karşısında “güçlü”, “etkili” bir figür olmasının, onun medyada, yargıda, toplumsal algıda korunup kollanıyor olmasının onu hak aramaktan vazgeçirmeyeceğini vurguluyor. Benzer bir biçimde, Batman’da intihar eden İpek Er’in bıraktığı mektupla kendisine cinsel saldırıda bulunduğunu yazdığı Musa Orhan’a hakaret gerekçesiyle 65 günlük adli para cezasına çarptırılan Oyuncu Ezgi Mola ve ona destek verdiği için hakkında suç duyurusu yapılan Farah Zeynep Abdullah’ın benzer sözlerle geri adım atmayışı da bir örnek.

Bir veri; Deloitte Araştırma Şirketinin 2021 Y ve Z kuşakları araştırmasından. Türkiye’de 2000 sonrası kuşağın en çok endişelendiği konu, önceki kuşak gibi işsizlik; ama ikinci sırada farklı olarak “Cinsel taciz, kadına yönelik şiddet” geliyor. Çeşitli araştırma verileri de 2010 sonrası gençliğinin -hem kadın hem erkek- ülkenin en temel sorunlarının başına kadına yönelik şiddet ve adaletsizliği koyduğunu gösteriyor. Bu, sadece bir “bilinç” meselesi olmanın ötesinde, gündelik hayatın özellikle genç kadınlar için şiddet, taciz ve baskı ile şekillenmesinden kaynaklı somut bir sonuç. Ayrıca, kadın mücadelesinin de bu konuyu toplumsallaştırabilme başarısının da bir neticesi. Sonuçta Ronay’ın cümlelerindeki genel kadınlık durumuna, eşitsizliğe, faillerin medya ve çeşitli güç odaklarınca korunmasına, kadınların sindirilmeye çalışıldığına, ancak kadınlar ses çıkarırsa bunların yıkılacağına ilişkin tonun, bu mücadelenin bir parçası olmakla değil, o mücadeleyle yaratılan toplumsallıkla ilgisi olduğu da açık.

Yukarıda bir döngüden bahsettim ya; işte o, kadınları “Eskinin, köhnemişin, geride kalan, kalması gerekenin” prangalarına mahkum etmeye ayarlı bir düzeneğin döngüsü. Hayatın akışı ise eskiyle yeninin her alanda çatışmasının görünümlerine sahne oluyor her gün. Bu iki konuyu değişenin, değişmeye zorunlu olanın yansımaları olarak ele almak da, sadece tartışmakla sınırlı kalmadan sözü geçen kadınlarla dayanışmak da mühim.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa