Amerika, Sinema’ya rehin düştü

ABD Kongre binasının Senato kısmının bulunduğu kuzey tarafı | Fotoğraf: Scrumshus/Wikimedia Commons
Liberalizmin dünya liderine sosyal demokrasi geldiği düşüne kapılanlara kötü bir haberim var. Bu macera başlamadan bitebilir. Amerika’nın liberalleri, yaklaşık 40 yıldır girdikleri yolun yıkımla sonuçlandığının farkına varıyorlar artık. Ancak, bu yarım yamalak farkındalık, rotanın kesinlikle değişeceği anlamına da gelmiyor. Birçok engel var.
Sosyal demokrasinin tarihsel olarak zayıf olduğu bu ülkede, 1930 sonrasında Demokrat Parti, sol-liberallerin kontrolünde bir profesyonel-işçi sınıfı koalisyonu olarak şekillenmişti. Ancak, 1980’lerden başlayarak liberaller işçi sınıfını yavaş yavaş Cumhuriyetçi Partiye bıraktı. Kimlik siyaseti yoluyla, azınlıkların oylarına dayanmaya başladı.
Fakat son beş yıldır, kimlik siyaseti azınlıkları kesmemeye başladı. Bernie Sanders’ın yükselişi ilk başta beyaz işçi sınıfına yaslanıyor gibi görünüyordu. Ancak, son ön seçimlerde, Hispaniklerin ciddi bir kesimi (Biden’a karşı) Sanders’ın arkasında durdu. Siyahların çoğunluğu ise, yerleşik parti ağlarının etkisi altında, Biden’ı desteklediler. Buna rağmen, yoksul siyahların uzun zamandır görülmeyen kadar seferber olması, bazı kilit eyaletlerde Sanders’ın ekonomik programına daha yakın olan önderleri ön plana çıkarttı.
Tüm bu gelişmeler, ekonomik ve sınıfsal sorunları siyasetin merkezine oturtuyor. Yaklaşan 2022 ara seçimlerinde Demokratların meclisi ellerinde tutmaları, neredeyse tamamen sosyal-ekonomik performanslarına bağlı olacak.
Bahar aylarında birçok kişinin sosyal demokrasi rüyaları görmesinin sebebi buydu. Mart ve nisan yazılarımda, bu yöndeki potansiyellerin güçlü olduğunu ama, fazla hülyacılığa kapılmamak gerektiğini söylemiş, bir takım eksikliklere dikkat çekmiştim. Nitekim... Sendikaların zayıflığı, Amerika’nın hukuksal ve kurumsal özgüllükleri gibi bir dizi sorun, nisandan sonra sosyal demokrat hamlelerde ciddi bir yavaşlamaya yol açtı. Özellikle de demokratiklikten hayli uzak bir kurum olan senatodaki dengeler, ilericilerin elini kolunu bağladı.
İşte bu ortamda, 1980 model piyasacılıkta ayak direyen -pek fazla da nitelik sahibi olmayan- bir iki siyasetçi belirleyici hale geliyor. Bütün süreci tıkıyor. Demokrasiyi adeta rehin almış durumdalar.
Altyapı yatırımları ve vergi arttırımı örneklerini ele alacak olursak...
“Şirket Demokratları” olarak yaftalanan Kyrsten Sinema ve Joe Manchin, Biden’ın altyapı paketlerinden birine aleni savaş açmış durumdalar. Bu iki senatör, bazı Cumhuriyetçilerin de desteklediği, 1 trilyon dolarlık ilk pakete onay veriyorlar. Ancak, sosyal demokrat bir tonu olan, 3.5 trilyon dolarlık ikinci altyapı paketine karşı çıkıyorlar.
Aynı senatörler, zenginlere ve şirketlere uygulanan vergilerin arttırılmasını da engelliyorlar. Üstelik kamuoyu yoklamaları, halkın çoğunluğunun bu vergilerin arttırılmasını istediğini gösteriyor.
Vergiler arttırılmazsa, altyapı harcamaları borca dayanmak zorunda kalacak. Başka bir yazıda daha ayrıntılı anlatacağım: Amerika ciddi bir “borç tavanı” kriziyle karşı karşıya. Bu kriz, altyapı paketlerine karşı muhafazakarların büyük kozlarından. Hem merkez Demokratlar, hem merkez sağ, vergi arttırımını tasfiye ederek, “3.5 trilyonluk paket, ülkeyi iyice borca batıracak” argümanına sarılmaya çalışıyor.
Biden çok feci sıkışmış durumda. Bir taraftan, Sinema ve Manchin’i kaybetmemek için binbir takla atıyor. Diğer taraftan, solun bu iki senatöre karşı (Bazen gayet militanlaşan) hamlelerine yeşil ışık yakıyor. Mesela Biden, geçen hafta Sinema’yı tuvalete kadar takip eden; işçilerin yanında durması için baskı yapan genç, göçmen, yoksul bir kadın aktiviste karşı sert bir kınama yapmayı reddetti.
Biden’ın sola bu kadar “taviz” vermesi görünüşte şaşırtıcı. Merkez Demokratlar’dan, “ihanet,” “beceriksizlik” nidaları yükseliyor. Merkez sağ ise başkanı sosyalizme çark etmekle suçluyor. Oysa Biden’ın bu hareketlerinin nedeni, ne beceriksizlik, ne solculuk. Çaresizlikten yapıyor yaptıklarını. Eğer bu yatırımlar gerçekleşmezse, Demokratlar ara seçimleri kaybetmekle kalmayacak. Bir süredir Çin’in atılımlarını seyredip duran Amerika, olduğu yerde saymaya devam edecek.
Sol-liberallerin durduğu yerden bakacak olursak, tek mantıklı çıkış var: yaklaşan ara seçimlerde daha çok sınıfsal oy alarak, Sinema ve Manchin gibilerin sabotaj gücünü etkisiz hale getirmek. Bu, merkez Demokratlar’a karşı iyice sertleşmeyi gerektiriyor. İşte bu yüzden, liberaller ister istemez sola kayıyorlar. Ama Sinema ve Manchin’in tavrından dolayı, bütün meclisin felç olmasından da hakikaten ürküyorlar. Bu da sola kayışlarını güdük bırakıyor.
Amerikan siyaset sahnesinin şu andaki temel sorunu, elit içi bu hesaplaşmalara kilitlenmiş olması. Aşağıdan ciddi bir basınç gelmedikçe, bir iki çapsız ve çatlak sesin bütün süreci dinamitlemesi kaçınılmaz görünüyor.
Evrensel'i Takip Et