12 Ekim 2021 00:45

Suriye'deki gelişmeler neyi gösteriyor?

Beşar Esad heykeli

Fotoğraf: Hediye Levent

Paylaş

BM Genel Kuruluna katılmak üzere gittiği New York’ta ABD Başkanı Biden’dan randevu alamayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Putin ile eli oldukça zayıflamış biçimde görüşmesi sonrasında dış politikadaki sıkışmışlığa dikkat çekenlere Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu şöyle yanıt veriyordu: “İki yük arasında sıkışıp kaldınız, diyorlar. Hangi sıkışma kardeşim? Biz stratejik hamleler yapıyoruz. Geçmişi kötülemek için söylemiyorum ama eskiden biz bakardık. Şimdi biz oyun kuruyoruz. Oyunu da bozuyoruz.”

Çavuşoğlu’nun stratejik hamleler yapma ve ‘oyun kurucu’ pozisyonunda olma iddiasında bulunduğu yerlerin başında Suriye geliyor.

Oysa son dönemlerde sahadan gelen bilgiler Erdoğan iktidarının Suriye’de Rusya ve ABD’nin baskıları karşısında daha fazla sıkıştığını ve Suriye politikasındaki açmazların giderek derinleştiğini gösteriyor.

Erdoğan, Putin’le yaptığı görüşmede Rusya’nın İdlib’e yönelik operasyonlarını durdurmayı umuyordu. Ancak Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), Putin ve Erdoğan arasında 29 Eylül’de gerçekleştirilen ve sonrasında bir açıklama yapılmayan bu görüşmenin ardından Rus uçaklarının hava operasyonlarının yeniden başladığı bilgisini veriyor. Asıl dikkat çekici nokta, bu operasyonların sadece İdlib ve Nusra’nın devamcısı HTŞ ile sınırlı olmaması. Başka bir ifadeyle Rusya’nın hem İdlib ve hem de işgal altındaki diğer bölgelerde aynı zamanda Erdoğan iktidarının iş birliği yaptığı cihatçı grupları da (ÖSO) hedef alması.

Bir diğer önemli nokta da şu: Erdoğan, Soçi’deki görüşmede Putin’den PYD/YPG’nin Afrin, Halep ve Azez-Mare üçgeni arasındaki Tel Rıfat’tan çıkartılmasını istemişti. Fakat Türk ordusunun desteğindeki ÖSO’nun Tel Rıfat bölgesine yönelik saldırılarından sonra geçtiğimiz günlerde Rusya’nın Mare’deki ÖSO unsurlarına yönelik hava saldırısı düzenlemesi, Rusya’nın bu konudaki beklentiye de olumsuz yanıt verdiğini ortaya koyuyor.

Öte yandan ABD Başkanı Joe Biden’ın Suriye’deki acil durum halinin 1 yıl daha uzatılmasını öngören kararında “Türkiye hükümetinin Suriye’nin kuzeydoğusuna askeri taarruz düzenleme yönündeki eylemleri, IŞİD’i yenilgiye uğratma çabasına zarar veriyor, sivilleri tehlikeye atıyor; bölgede barış, güvenlik ve istikrarı zedeleme tehdidi barındırıyor ve ABD’nin ulusal güvenliği ve dış politikasına karşı alışılmadık ve olağanüstü bir tehdit oluşturmayı sürdürüyor” ifadeleri de ABD’nin, Erdoğan iktidarının Suriye’deki pozisyonundan duyduğu rahatsızlığı çok açık biçimde gözler önüne seriyor.

Biden New York’ta Erdoğan’a randevu vermezken ABD yönetiminin Rojava’daki Demokratik Suriye Meclisi (DSM) Yürütme Kurulu Eş Başkanı İlham Ahmed’i Washington’da ağırlamasını ve Suriye’den çekilmeyeceklerine dair taahhütlerde bulunmasını da bu gelişmelerle birlikte okumak gerekiyor.

Erdoğan iktidarının Suriye ve bölgede (Ortadoğu) neden daha fazla sıkışacağı ve açmazlarının derinleşeceği bir sürece girdiğini anlamak için birkaç gelişmeye daha işaret etmek gerekiyor.

Birinci olarak, Biden ve Putin’in 16 Haziran’da Cenevre’de bir araya gelmesinden sonra Rusya-ABD (ve İsrail) arasında Suriye sorununun çözümü konusunda ortak görüşmelerin hız kazandığı görülüyor. Bu görüşmelerde ABD tarafı, İran ve desteklediği milis güçlerin Suriye’den çekilmesi karşılığında Rusya ve Esad yönetimiyle uzlaşma konusunda pazarlıklar yapıyor. DSM Eş Başkanı Ahmed’in de ABD’den Suriye yönetimiyle müzakereler konusunda destek istemesini de bu gelişmelerden bağımsız ele almamak gerekiyor.

Suriye savaşına askeri olarak dahil olduktan sonra Tartus’taki deniz üssünün yanına Lazkiye’de bir hava üssü kuran ve Doğu Akdeniz’deki pozisyonunu güçlendiren Rusya için artık İran’ın Suriye’deki varlığı eskisi gibi bir önem taşımıyor ve dolayısıyla Rusya da bu konudaki pazarlıklara açık bir pozisyonda bulunuyor.

İkincisi, iki önemli bölgesel rakip olan ve Yemen, Irak, Suriye başta olmak üzere bölgenin birçok yerinde karşı karşıya gelen İran ve S. Arabistan arasında nisan ayından bu yana görüşmeler (Dördüncü tur görüşmeleri geçtiğimiz günlerde gerçekleştirildi) yapılıyor. Bu görüşmeler, Biden yönetiminin Ortadoğu’daki pozisyonunu koruyacağı bir uzlaşmanın sağlanması ve dikkatleri Asya-Pasifik’e yöneltme (Çin’in yükselişini durdurmaya odaklanma) stratejisiyle de uyum taşıyor.

Üçüncüsü, İran-S. Arabistan arasındaki uzlaşma arayışları, diğer Arap rejimlerini de Suriye yönetimi (Esad) ile normalleşme adımları atmaları yönünde teşvik ediyor.

New York’taki BM toplantısında Mısır ve Suriye dışişleri bakanları arasında on yıl sonra ilk kez yüz yüze bir görüşme yapıldı. Bu görüşmede Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygı duyulmasının önemine vurgu yaparak Suriye’nin üyeliğinin 2011’de askıya alındığı Arap Birliğine yeniden katılmasının zamanının geldiğini söyledi.

Bu gelişmenin ardından Ürdün Kralı 2. Abdullah ile Suriye Devlet Başkanı Esad arasında 10 yıl sonra ilk kez bir telefon görüşmesi gerçekleştirildi. Ürdün Kraliyet Divanından yapılan açıklamaya göre, Kral Abdullah bu görüşmede “Suriye’nin egemenliğine, istikrarına, toprak bütünlüğüne ve halkını koruma çabalarına, Ürdün’ün desteğini” bildirdi.

Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn de daha önce Suriye ile normalleşme yönünde adımlar atıp Şam büyükelçiliklerini açmışlardı.

Hem Mısır ve hem Ürdün’den yapılan açıklamalarda Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü yönünde yapılan vurguların Erdoğan iktidarına yönelik bir mesaj anlamı taşıdığını anlamak için kahin olmaya gerek yok. Dolayısıyla Suriye’nin Arap Birliğine dönmesinden sonra İdlib ve işgal edilen diğer bölgeler konusunda Arap Birliği ve Erdoğan iktidarının karşı karşıya geleceğini tahmin etmek de zor değil.

Bütün bu gelişmelerle birlikte dönüp baktığımızda Erdoğan iktidarının Suriye’deki pozisyonu konusunda ne görüyoruz?

İdlib’de HTŞ ve diğer cihatçı gruplara yönelik operasyonların önünde durmaya çalışıyor. Ayrıca Afrin başta desteklediği cihatçı gruplarla birlikte Suriye’nin kuzeyinde birçok bölgeyi işgal altında tutuyor. Bu tutum hem Suriye’de siyasi bir çözümün önünde büyük bir engel yaratıyor ve hem de desteklenen cihatçı grupların bölgenin birçok ülkesi için bir tehdit oluşturmasına yol açıyor.

Bununla birlikte ülke içinde Kürt sorununda izlenen politikanın bir devamı olarak Suriye Kürtlerinin pozisyonunun bir tehdit olarak görülmesi ve bağlı olarak da Suriye ve Irak’ta Kürtlere yönelik operasyon ısrarı, bölge ülkelerinin istikrarını tehdit ve barışçıl çözüm zeminini de tahrip ediyor.

Özetle ortadaki tablo, Erdoğan iktidarının cihatçı grupları da kullanarak sürdürdüğü yayılmacı politikanın ve kendi sorunlarını sınır ötesindeki operasyonlarla çözme tutumunun Türkiye’yi hangi noktaya getirdiğini gösteriyor: Erdoğan iktidarının stratejik hamleler ve oyun kuruculuk iddiasıyla attığı adımlar emperyalistler arasında giderek daha fazla sıkışmasına, bölgede yalnızlaşmasına ve ülkeyi yeni tehditlerle yüz yüze bırakmasına neden oluyor.

Gelinen yerde Erdoğan iktidarının dış politikası bu ülkede yaşayan halklar için bir “milli güvenlik” sorunudur ve bu sorunun çözümü, Erdoğan iktidarından kurtulmak ile de iç içe geçmiş olarak; bölgede barışçıl bir politikadan ve ülkede demokrasiden geçiyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa