Erdoğan, Tel Rıfat operasyonuna sarılıyor
Fotoğraf: DHA
Son günlerde Erdoğan iktidarının Suriye’de yeni bir operasyon peşinde olduğunu gösteren gelişmeler yaşanıyor.
Önce iktidarın “Fırat Kalkanı Harekât Bölgesi” olarak tanımladığı bölgeden Türk polisine güdümlü füze saldırısı yapıldığı ve Karkamış’a da havan mermisi atıldığı haberleri geldi.
Ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ve Milli Savunma Bakanı Akar’ın açıklamaları.
Erdoğan, 11 Ekim’deki kabine toplantısından sonra “Buralardan kaynaklanan tehditleri, ya oralarda etkin olan güçlerle birlikte ya da kendi imkanlarımızla bertaraf etmekte kararlıyız. En kısa sürede bu sorunların çözümü için gereken adımları atacağız” diyerek yeni bir operasyonun sinyallerini verdi. Bu açıklamayı ABD ve Rusya’nın Türkiye’ye verdikleri sözleri tutmadıklarını söyleyen Çavuşoğlu’nun “Teröristler saldırılarını artırdığına göre bizim de yapmamız gereken, kendi göbeğimizi kendimiz kesmektir” ve Akar’ın “Gereken ne varsa yeri ve zamanı geldiğinde yapılacak” açıklamaları takip etti.
Olası yeni operasyon için adres olarak gösterilen bölgeyle ilgili kısa bir hatırlatma yapalım.
Fırat Kalkanı operasyonu, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Ağustos 2016’da Erdoğan iktidarını yanına çekmek isteyen Rusya’nın hava sahasını açması sonrasında yapılmıştı. Görünüşte o dönem bölgede etkin olan IŞİD’e karşı yapılan operasyonun asıl hedefi Fırat’ın doğusu ve batısındaki Kürt kantonlarının (Kobanê ve Afrin) birleşmesini engellemekti. Bu operasyonu, 2018’de yine Rusya’nın ‘olur’u ile yapılan Afrin operasyonu takip etti. Ancak bu iki operasyona rağmen Afrin’in doğusundaki Tel Rıfat ve Fırat’ın batı yakasındaki Menbiç Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) elinde kalmıştı.
İşte şimdi Erdoğan iktidarı, “terör saldırıları” gerekçesiyle Rus birliklerinin bulunduğu ve hava sahasının Rusya’nın denetiminde olduğu Tel Rıfat bölgesini yeni operasyon hedefi haline getirmeye çalışıyor. Siyasi sıkışmışlık ve ekonomik kriz nedeniyle güç kaybedip zor günler geçiren Erdoğan’ın 29 Eylül’de Soçi’de Putin ile yaptığı görüşmenin önemli gündem maddelerinden biri de SDG’nin bu bölgeden çıkartılması idi. Ancak sonrasında açıklama yapılmayan bu görüşmenin ardından yaşanan gelişmeler Putin’in, Erdoğan’ın bu beklentisi en azından şimdilik yanıtsız bıraktığını gösteriyor. Çünkü Rusya, SDG’nin bölgeden çıkartılması yönünde adım atmak bir tarafa bu bölgeye yönelik saldırılar düzenleyen Erdoğan iktidarı destekli cihatçı grupları hedef almıştı.
Tel Rıfat’a yönelik olası operasyonu bölgedeki güç ilişkileri bağlamında tartışmaya devam edeceğiz.
Ama önce bir soru: Erdoğan iktidarının böylesi bir operasyonun peşine düşmesinin nedeni gerçekten ‘terör saldırıları’ mı?
Geçmişe dönüp baktığımızda yapılan açıklamalar ve iktidarın operasyon ile ilgili hesapları konusunda şüphelenmemizi gerektiren fazlasıyla neden var.
Her şeyden önce İdlib’de el Kaide uzantısı cihatçı gruplar tarafından Türk askerlerine yönelik sürekli saldırılar düzenleniyor. En son 10 Eylül’de Türk askeri konvoyuna düzenlenen saldırıda 4 Türk askeri yaşamını yitirmişti. İdlib dışındaki saldırılarda saniyesinde PYD/YPG/SDG’yi adres olarak gösteren TSK’nin bu saldırı ile yaptığı açıklamada nedense örgüt ismi belirtilmemişti (saldırıyı Ensar Ebu Bekir es-Sıddık Seriyyesi adlı cihatçı örgüt üstlenmişti).
İktidarın derdi saldırılara karşı Türk askerini korumaksa neden İdlib’deki saldırıları düzenleyen örgütlere yönelik bir operasyondan söz edilmiyor? Bırakın operasyon yapmayı, Erdoğan iktidarı, Rusya ve Suriye ordusunun operasyonları karşısında Türk askerini bu cihatçı gruplara kalkan yapıyor.
Öte yandan iktidarın ihtiyaç duyduğu zaman ve yerde operasyona gerekçe yapılacak saldırıları düzenlemek, MİT’in uzmanlık alanına giriyor!
Süleyman Şah Türbesi’nin taşınması operasyonu (Şah Fırat operasyonu) öncesinde 2014’te Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan olduğu iddia edilen kişiler arasındaki ses kaydında Fidan “Gerekçeyse gerekçeyi, ben öbür tarafa 4 tane adam gönderirim, 8 tane boş alana füze de attırırım. Problem değil o. Gerekçe üretilir” diyordu.
O yüzden nasıl Afrin, Suriye’nin en sakin bölgelerinden biriyken operasyon öncesinde bu operasyona gerekçe yapılan saldırılara zemin sağlandıysa bugün de iktidarın böylesi bir operasyona çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde aynı senaryonun devreye sokulması hiç de şaşırtıcı görünmüyor.
Yine her dönemin kendine göre özgünlükleri olduğunu göz ardı etmemekle birlikte Afrin operasyonu öncesinde ısrarla erken seçim olmayacağını söyleyen Erdoğan ve Cumhur İttifakı'ndaki ortağı Bahçeli’nin bu operasyonun ardından yaratılan milliyetçilik rüzgarını da arkalarına alarak Nisan 2018’de baskın seçim (24 Haziran 2018 Genel Seçimleri) kararı aldıklarını da unutmamak gerekiyor.
Bir yanda işçi, memur ve emeklilerin ücretlerinde enflasyonun çok altında kalan artışlar karşısında emekçilerin yaşamlarını dayanılmaz kılan temel tüketim maddelerine önü arkası kesilmeyen zamlar, şimdiden kara kara düşündüren kışın kabaracak doğal gaz ve elektrik faturaları, kira-yurt sorunları, üretici köylü ve esnafın iflasın eşiğine getirilmesi, pandemi ile mücadeledeki başarısızlığın devam etmesi gibi sorunlar öte yanda ise her türlü hak isteminin baskı politikalarıyla sindirilmeye çalışılması, demokratik hak ve özgürlüklerin, hukukun tamamen ayaklar altına alınması…
Bu tablo, Erdoğan iktidarının (Cumhur İttifakı'nı oluşturan AKP ve MHP’nin) iktidar tarafından yapılan anketlerde bile gizlenemeyen ciddi bir güç kaybına uğramasına neden oluyor.
Burada “Operasyon senaryosunun devreye sokulması şaşırtıcı olmaz” derken, iktidarın böylesi bir tablo karşısında şovenizm ve milliyetçiliği kışkırtarak halkın sorunlarını unutturma ve güç kaybını durdurma hesaplarına dikkat çekmek istiyoruz.
Buna böylesi bir operasyonla burjuva muhalefetin baskılanıp yedeklenmesi ve hareket alanının daraltılması hesabını da eklemek gerekiyor.
Tekrar bölgedeki güç dengeleri içinde olası operasyonu tartışmaya dönersek, Erdoğan’ın açıklamasındaki “Tehditleri, ya oralarda etkin olan güçlerle birlikte ya da kendi imkanlarımızla bertaraf etmekte kararlıyız” noktasına dikkat çekmek gerekiyor. Erdoğan, “Oralarda etkin olan güç” derken Rusya’yı kastediyor ve bu açıklaması, bu konuda Rusya ile pazarlıkların devam ettiğini gösteriyor. Elbette Putin yönetimi, Erdoğan’ı yanına çekmek ve ABD-NATO ile problemli bir noktada tutmak için dün olduğu gibi bugün de çeşitli manevralar yapabilir. Ancak şurası da açıktır ki; Putin, eğer bir taviz verirse karşısına eli bu kadar zayıflamış halde çıkan Erdoğan’a bu tavizi karşılıksız vermeyecektir. Başka bir deyişle Rusya, İdlib başta olmak üzere Erdoğan iktidarından ciddi tavizler almadan böylesi bir girişime yol vermeyecektir.
Rusya’ya rağmen, yani havadan desteklenmeden böylesi bir operasyona kalkışmanın ise çok ciddi sonuçlarının olması ve bir bumerang gibi Erdoğan iktidarını vurması ihtimali oldukça yüksektir.
Bu arada ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü'nün de "Fırat Kalkanı" bölgesinde (ABD’nin SDG ile iş birliği yaptığı bölgenin dışında) gerçekleşen saldırıları kınayan bir açıklama yaparak, tıpkı daha önce İdlib’de olduğu gibi Erdoğan iktidarı ile Rusya’yı karşı karşıya getirmeye çalıştığını not etmeden geçmeyelim.
Toplamı üzerinden söylemek gerekirse, bugün Erdoğan iktidarının Tel Rıfat’a operasyonu gündeme getirmesinin asıl nedeni kendi geleceğini kurtarmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.
Bu hesabı boşa çıkarmanın ve Kürt sorununun mecliste demokratik çözümünü savunmanın gereği, Türkiye için tehdit oluşturmadıklarını ve sorunların çözümü için görüşmeye hazır olduklarını söyleyen Suriye Kürtleri ile barışçıl ilişkilere dayanan bir politikanın izlenmesidir. ABD ya da Rusya, emperyalistlerin bu sorunu kendi çıkarları için kullanmasının önüne geçilebilmesinin yolu da bu politikadan geçiyor. Gelinen yerde olası Tel Rıfat operasyonuna karşı çıkmak, hem Erdoğan iktidarının gerici hesaplarını boşa çıkarmak ve hem de emperyalistlerin sorunu istismar etmesinin önüne geçmek olarak anlam kazanıyor.
- Ankara'da Rojava pazarlığı 13 Aralık 2024 10:10
- Esad rejimi sonrası Suriye ve Ortadoğu’yu ne bekliyor? 10 Aralık 2024 05:30
- Adı konulmamış ‘süreç’te Rojava çıkmazı! 06 Aralık 2024 06:45
- Cihatçı saldırının yol işaretleri ve Halep'te kesişen yollar 03 Aralık 2024 06:55
- HTŞ’nin Halep saldırısının arkasındaki güçler ve hesaplar 30 Kasım 2024 06:50
- Bahçeli neden ısrarla Öcalan’ı işaret ediyor? 29 Kasım 2024 06:20
- Selefi Ebu Hanzala in, demokrasi ve laiklik out! 26 Kasım 2024 06:45
- ‘İşgalci ülke’ açıklaması ve Erdoğan iktidarının Suriye’de alarm veren politikası 19 Kasım 2024 05:00
- Trump'ın Ortadoğu'su ve Erdoğan'ın Kürt sorunu 12 Kasım 2024 04:45
- Devlet ‘yeni sürece’ kayyım atadı! 05 Kasım 2024 05:04
- Yeni ‘süreç’: Demokratik siyasete kurt kapanı 01 Kasım 2024 05:03
- Putin’e ‘Esad’ ricası ve Kürt sorununun çözümü 29 Ekim 2024 12:34