18 Ekim 2021 00:55

2021 sonuna yaklaşırken emek güçlerinin gündemi çok sıcak

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Tek adam yönetimi, “şahlanan ekonomisi”nin zam yağmurunu daha da şiddetlendirip TL’nin değerini düşürerek ülkeyi uluslararası tekeller ve yandaşlar için bir sömürü cennetine dönüştüren adımlarını sıklaştırıyor. Bu adımların sınır ötesindeki hamlesi ise Suriye’de yeni bir savaş için hazırlıklar yapılması, bu da sonuçta bir savaş olmasa da olmuş gibi sonuçlar almak için kara propagandanın şahlandırılması olarak görülüyor.

Elbette ki bütün bu savaş, barış, özgürlükler, hayat pahalılığı… işçi sınıfı ve emekçileri, her sektörden sendika ve emek örgütlerini doğrudan ilgilendiriyor.

Ama yılın sonuna 2.5 ay kaldığı şu günlerde emek mücadelesinin başlıca üç gündemi olduğunu söyleyebiliriz:

1) 15 Ekim’de tek adam yönetiminin TBMM’ye sunduğu 2022 Bütçe Yasa Tasarısı.

2) Aralık ayının son haftasına kadar belirlenmesi gereken asgari ücret.

3) 150 bin metal işçisini kapsayan metal iş kolunda süren TİS.

‘HALK İÇİN BÜTÇE’ MÜCADELESİ

Kapitalist sistemde, üstünde pek çok tartışma yapılmasına, hatta kutsal bir metin muamelesi görmesine karşın devlet bütçesinin esası, halktan vergi ve diğer yollarla toplanan paranın iktidar tarafından egemen güç odakları arasında paylaştırılmasının belgesi olmasıdır.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın 13 Ekim günü Meclise sunduğu 2022 Bütçe Tasarısı, elbette halktan yana iktisatçılar ve siyasi odaklardan yapılan değerlendirmelerde de işaret edildiği gibi bir faiz, silahlanma ve bütün kamusal birikimleri yandaşların yağmasına açan bir bütçedir.

Eğer bütçe ile ilgili girişimler, TBMM’de Plan ve Bütçe Komisyonu ile TBMM Genel Kurulundaki tartışmalarla sınırlı kalırsa, bu görüşmelerde halktan yana öneriler gündeme getirilse bile, 2022 bütçesi de önceki yıllarda olduğu gibi, tek adam yönetiminden geldiği gibi geçecektir.

Bunu değiştirebilecek tek güç ise işçi sınıfı ve halkın, elbette ki sendikalar ve emek örgütleri başta olmak üzere her türden örgütleriyle, tüm emek güçleriyle kendi tarzlarında güçlerini ortaya koyarak, Meclisteki sürece müdahale etmeleridir.

Kısacası işçiler ve her kesimden halk, “Halkçı bir bütçe” istiyorsa, araya giren bütün “kurtarıcıları” bir kenara iterek mitingler, gösteriler, grevler… gibi yöntemlerle gücünü sahaya yansıtmak zorundadırlar.

İNSANCA YAŞAYACAK BİR ASGARİ ÜCRET İÇİN MÜCADELE

Yılladır süren tartışmalardan, asgari ücretin en büyük toplu sözleşme olduğunu, bugün 8 milyon işçiyi doğrudan ilgilendirirken ücret ve maaşla çalışan tüm emekçileri de dolaylı ilgilendiren bir ücret olduğunu son yılların tartışmaları içinde öğrendik. Dahası asgari ücretin patronların ve hükümet temsilcilerinin çoğunlukta olduğu bir Asgari Ücret Tespit Komisyonu (AÜTK) tarafından tespitinin ancak otokratik, faşist rejimlerde olabileceğini de yaşadıklarımızdan biliyoruz.

Ancak eğer işçiler ve emekçiler, patronların ve hükümetlerinin verdiğini değil de insanca yaşayacak bir asgari ücret istiyorlarsa, asgari ücret tespitinin demokratikleştirilmesi ve asgari ücretli işçilerin temsilcilerinin ağırlıkta olduğu bir mekanizma ve işçi tarafının grev hakkıyla da donatılması talepleriyle harekete geçilmesi gerektiğini bilmek zorundadır.

Bu yüzden de on yıllardır senaryosu patronlar ve hükümetleri tarafından yazılan, sonucu şimdiden bilenen asgari ücretin işçilerin talebini karşılayabilecek düzeye çıkarılması için AÜTK merkezli sisteme son verme zorunluluğu apaçıktır. Bunun yolu da “Halk için bütçe” talebinde olduğu gibi asgari ücretli milyonların bu oyunu bozmak için güçlerini ortaya koyarak sahaya çıkmasından geçmektedir.

Burada elbette en başta görev, asgari ücretlilerin ne kadarının sendikalı olup olmadığına bakılmaksızın mücadeleci sendikacılara ve onların az çok etkili oluğu sendikalara ve konfederasyonlara düşmektedir.

Bunu başarabilmek için sendikalar ve emek güçleri, asgari ücretin miktarının belirlenmesi ve işçilerin isteklerinin arkasında duracağını gösterecek biçimde harekete geçebilmeleri için gerekli örgütlülüğün oluşturulması için 1 gün bile geçirilmeden harekete geçilmesi gerekmektedir.

SINIFIN EN ÖNEMLİ TİS’İ METAL TİS’İ

Hiç kuşkusuz ki, işçi sınıfının en önemli TİS’i MESS ile Türk Metal, Birleşik Metal-İş ve Özçelik-İş arasında yürütülen iş kolu toplu sözleşmesidir.

Görüşmelerin ilk oturumu 12 Ekim’de yapıldı.

Metal TİS’inin önemi sadece 150 bin metal işçisini kapsıyor olması ve iş kolunun ekonomide tuttuğu yerden öte, metal TİS’nin diğer iş kollarındaki sözleşmeler için de emsal teşkil etmesinden gelmektedir.

Kısacası, önceki yıllarda yaşananlardan biliyoruz ki, eğer işçiler ağırlıklarını TİS masasına yansıtacak bir mücadele hattına girmezlerse, sonuçta işçilerin değil patronların isteklerine yakın bir TİS’e boyun eğilmek durumda kalınacaktır.

Burada bir kez daha hatırlatmalıyız ki, TİS’in işçilerin isteklerine yakın sonuçlanmasının tek şartı, işçilerin kendi güçlerini TİS masasında sadece sendikacıların olmadığını patronlara hissettirecek biçimde ortaya koyan, bunu üretimi yavaşlatma, grev, yürüyüşler, mitingler… gibi yollarla ortaya koymalarıyla mümkün olabilecektir.

Aksi halde, sahada üstünlüğü ele almayan işçilerin TİS masasında üstün olması beklenmemelidir. Bugüne kadar istinasız bütün TİS görüşmeleri bunun kanıtıdır.

***

Yılın son 2.5 ayını kapsayacak mücadele dönemi çok sıcak olmaya adaydır. Çünkü işçi sınıfı ve emekçiler için bu dönemin nasıl bir dönem olacağını belirleyecek olan patronlar ve hükümetlerinin ne istediği değil emek güçlerinin taleplerini savunmada güçlerini ne ölçüde ortaya koyduğu olacaktır.

Öyleyse haydi mücadeleye!

Ama işçi ve emekçilerin güçlerini ortaya koyacakları mücadele biçim ve araçlarını devreye sokarak!

(*) Konfederasyonlar ve sendikalardan 2022 bütçesi için henüz bir tepki çıkmış değil. Bu konuda tek örnek çıkış, 16 Ekim günü DİSK/Genel-İş Sendikası İzmir 2 No’lu Şubeden geldi. Sendika merkezleri ve şubeler ile emek ve meslek örgütlerinden bir tepki gelecek mi bunu da yakında göreceğiz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa