Bürokrasi.. Merkez Bankası…
Fotoğraf: Aytaç Ünal/AA
AKP’nin devleti denetlenemez bir yürütme ve bir parti devleti olarak yeniden örgütlemesi faşizm eğiliminin net bir belirtisi durumunda. Can güvenliği sorununu çoktan gündeme getirmiş olan bu yönde atılan adımlar burjuva saflardaki çekişme ve tartışmaları sertleştirirken, kapitalist krizin sürmesi bu sertliği artırıyor.
Devlet işlerinin yürütülmesinde asli bir rolü zaten olmayan parlamentonun tamamen işlevsizleştirilmesi ve yasamanın da hemen tamamen başında C.Bşk. olan yürütmenin elinde toplanması, denetimsizliği genelleştirdi. Bu denetim dışılık, yargının da yürütmeye bağlanmasıyla tam bir keyfiliğe zemin oluşturdu. Alt daire ve bağlı mahkemeleriyle ne Yargıtay ne de Danıştay denetçiliğe cesaret edebiliyor. Herhangi bir alt veya üst mahkemeden iktidarın isteğine aykırı bir karar çıktığına uzun süredir tanık olunmadı. Aradan kaçan bazı kararlar da zaten beğenilmeyip uygulanmıyor. Buna AİHM kararları da dahil.
Ancak kapitalist kriz dolayısıyla işlerin tek adam ve yönetimi açısından iyi gitmeyip sarpa sarmakta olduğu koşullarda bunca denetim dışılığın bir sonucu daha oluyor.
Hükümetlerin ayağının sürçmeye başlayıp geleceğinin sıkıntılı oluşu herkesten önce bürokrasi tarafından görülüp algılanır. Özellikle devlet işlerini yürütmekte olan üst bürokrasi anında kokuyu alır ve hükümetlerin sıkıntılı dönemleri öncelikle bürokrasinin tutumlarına bakılarak anlaşılır.
Yönetsel sıkıntılar peydahlandığında bürokrasi iki tür sinyaller verir. İlki, o zamana kadar sızmayan bilgilerin sızmaya başlamasıdır. Kamuoyu, Sedat Peker Olayı ve TÜGVA sızıntısında olduğu gibi, o günlere kadar duymadıklarını duyar, üstü örtülü kalmış bilgiler edinir. Kaynak şüphesiz bürokrasidir.
İkincisi, yönetici erk içinde sürtüşmeler artarken bürokraside de kendini geleceğe hazırlama eğilimi baş gösterir. Eski ataklıktan eser kalmaz; kimi bürokratlar ipe un sermeye başlar ve yürütme giderek bürokrat beğenmez olur ve ardı ardına eskileri yenileriyle değiştirmekten kaçınamaz. Sayıştay’da görülen yolsuzluk saptama eğilimiyle Merkez Bankası’nda görülen imzadan kaçınma bunlardandır. Yürütmenin sık sık MB başkan ve yardımcılarını değiştirmesinin bir nedeni her şeyin en doğrusunu C.Bşk.’nın bilmesiyse bir diğeri de budur.
Bürokrasi, askeri ve siviliyle, devletin asıl sahibi ve yürütücüsüdür. Ne denli zorlu olurlarsa olsunlar hükümetler geçicidir, ama öyle ama böyle gelir geçerler. Peşlerinden, kendileriyle fazlasıyla bütünleşmiş bürokratları sürüklerler. Ancak militarizmin yanı sıra devletin iki temel kurumundan biri olan bürokrasi bakidir ve devleti o işletir. Erdoğan öncesi “askeri vesayet”le kast edilen generallerin gücü ve yetkesi hatırlandığında, söylenen daha anlaşılır olacaktır. Bugün de yönetimin gücü ve direngenliği, örgütlediği ek silahlı güçler bir yana bürokrasiye nüfuz ettiği kadardır.
“Siyasal suikastlar” olasılığından söz ettiğinde mahkemelere duyduğu güvenle Erdoğan’dan “mahkemeye git” yanıtı alan Kılıçdaroğlu’nun bürokrasiye yasal olmayan emirlere uymama çağrısı yapmasının aynı makamı tedirgin etmesi bundandır. Erdoğan, bunu, “kamu düzenine tehdit” ilan etti ve hukuk dışı vesayet çağrısı olarak niteledi. Kılıçdaroğlu’nun MB’nı ziyaret atağını ise, C.Bşk. “bağımsız olmasaydı randevu vermeyebilirdi” diye karşıladı.
MB’nın, askeriyeyle birlikte Erdoğan’ın en çok oynadığı ve tutum dikte ettiği kurum olduğu biliniyor. CHP, başta faiz indirimi/TL’nin değer kaybı sarmalından çıkılması için liyakatli yöneticiler isterken, keyfi yönetime çözüm olarak Merkez Bankası’nın bağımsızlığını vaat ediyor. Ama MB türü üst kurulların bağımsızlığı, Türkiye’ye Kemal Derviş’in getirdiği Dünya Bankası/IMF patentli bir neoliberal uygulamadır. Yürütmeyi tekellerle içli dışlı bürokrasiye terk etme tutumu, bürokrasinin devletin temel kurumu oluşuyla uyumludur, ancak yağmurdan kaçarken doluya tutulmaktan farksızdır. Bürokrasinin bağımsızlığı ya da generaller örneğindeki gibi otoritesinin artırılması ve egemenliği değil, devlet işlerinin basitleştirilerek emekçilerce yürütülebilir hale getirilmesiyle bürokrasinin yok edilmesi ve bütün devlet görevlilerinin seçimle gelmesi, halk egemenliğinin temel bir ilkesidir.
- Papatya falı ve havuçla sopa... 19 Kasım 2024 04:58
- İngiltere'de Kasım Gelincikleri ya da 'şehitleri anma' günü 12 Kasım 2024 04:26
- Hoş geliyorsun faşizm… 06 Kasım 2024 04:55
- İşçi sınıfının ekonomik mücadelesinde kendisinden başka güvenecek kimsesi yoktur! 22 Ekim 2024 04:50
- Bahçeli, MHP ve terör... 17 Ekim 2024 05:43
- CHP ile nereye kadar? 15 Ekim 2024 05:11
- Sadece İsrail mi terörist? 08 Ekim 2024 04:51
- İsrail’le uzlaşıp anlaşma mı, mücadele mi? 06 Ekim 2024 03:57
- Haydut başı: Amerikan emperyalizmi 01 Ekim 2024 05:02
- Haydut devlet: İsrail 24 Eylül 2024 05:02
- Özgür Özel’e açık mektup 17 Eylül 2024 04:59
- Adaletin batsın!.. 10 Eylül 2024 04:54