Çalışma Bakanının dediğine bak sen!
Fotoğraf: Evrensel
Çalışma Bakanı Vedat Bilgin Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonunun (TİSK) ev sahipliğinde bu yıl üçüncüsü düzenlenen ve DİSK hariç tüm konfederasyonların genel başkan düzeyinde katıldığı Ortak Paylaşım Forumunda ilginç söylemlerde bulunmuş. Habertürk’ten Ahmet Kıvanç’ın yaptığı habere göre Bilgin, Türk Metal Sendikasının geçen ay Xiaomi’de örgütlenme çalışmaları sırasında yaşanan sıkıntılara değinip söz konusu sermaye grubunun gittiği her ülkenin şartlarına uyduğunu ama Türkiye’de kadın işçileri sokağa attığını anlatıyor. Bilgin, Türk-İş Genel Sekreteri Pevrul Kavlak sorunu kendilerine iletince hükümet olarak devreye girdiklerini belirtip, söz konusu sermaye grubuna “İşçi sizin köleniz gibi davranamayız. Türkiye bir hukuk devletidir” mesajını verdiğini söylüyor. Burada da kalmıyor; İş Kanunu, sendikalar ve toplu sözleşme kanunlarının örgütlenme özgürlüğünü ortadan kaldıran bir yapıda olduğunu, bu mevzuatı yenileyeceklerini, örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırıp, kayıt dışıyla mücadele edeceklerini de belirtmiş. Sendikal örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmak için yükümlülüklerini eksiksiz yerine getiren örgütlü işletmelere “Beyaz Bayrak” uygulamasını hayata geçireceklerini, sendikal örgütlenmenin olduğu işyerlerine destek verileceğini de “müjdelemiş.”
Sendikalaşma hakkının en temel ölçütlerinden biri olan grev hakkının AKP döneminde bu yasağı icat eden 12 Eylül döneminden dahi daha geriye gittiği alenen ortada değilmiş gibi konuşmuş Bakan. Üstelik bununla övünen, hatta bunu “Uluslararası sermaye için bir çekim gücü” olarak ilan eden de bizzat hükümetlerinin başı Erdoğan’ın kendisi değilmiş gibi dert yanmış. Ne demişti Erdoğan 2017’de? “Grev tehdidi olan yere OHAL’den istifade ile anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki hayır, burada greve müsaade etmiyoruz, çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız. Bunun için kullanıyoruz.” 2018’de “Bizimle beraber grev denilen olaylar ortadan kalktı. Şimdi grevler yok” diyordu. Doğruydu, 1984-2002 döneminde yıllık ortalama greve çıkan işçi sayısı 40 bin iken, bu sayı 2002-2020 döneminde 5 bine kadar düşmüştü. Grevler hem yasaklamalar hem de sendikal politikalar nedeniyle işçi sınıfının “silahı” olarak yaygın ve etkili bir şekilde kullanılamaz hale geldi.
Yine Bakan, çalışma yaşamına dair yasalarda en köklü değişiklikler AKP döneminde yapılmamış gibi konuşmuş. 1475 sayılı İş Kanunu 2003’te yürürlükten kaldırıldı, yerine 4857 sayılı İş Kanunu getirildi. 2012’de 2821 sayılı Sendikalar ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunları yürürlükten kaldırıldı, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu yürürlüğe girdi. Kamu emekçileriyle ilgili 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu da AKP döneminde sendikal alana ilişkin yapılan düzenlemelerden. AKP döneminde değişen, çalışma yaşamını düzenleyen bu üç temel kanun örgütlenmeye dair kolektif ve bireysel hakları tümüyle geriye götürdü, esneklik yasal zemine kavuştu, sendika kanunları eliyle de devlet denetiminde sendikal düzen perçinlendi.
Yetmedi, 22 Kasım 2016’da çıkarılan 678 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu değiştirildi ve grev hakkı yeniden daraltıldı, belediye toplu taşıma hizmetleri ile bankacılık iş kolu “grev yasağı kapsamına” alındı.
Üstelik bu dönemde sendikal haklar yasa değişiklikleriyle sınırlandırılırken fiilen engelleme yanında mahkeme kararları yoluyla da kullanılamaz hale getirilmeye başlandı. Bugün her sendikal örgütlenme patronun itirazı, işten çıkarmalar ya da sarı sendika oyunlarıyla, yıllarca süren yargı süreciyle akamete uğratılıyor. Toplu sözleşme yetkisine itiraz üzerinden gerçekleştirilen sendikasızlaştırma da cabası.
Bugün sendikalarda doğrudan devlet sendikacılığı egemen olmaya başlamış durumda. İktidar, kendi ideolojik eksenindeki sendikaları güçlendirmekten geri durmaz, bunun için elinden geleni yaparken sendikal bürokrasi işçi hareketi açısından en az sermaye ve hükümetin saldırıları kadar aşılması gereken temel engellerin başında geliyor. Sendika özgürlüğü sendikalaşma hakkının var olup olmadığını belirleyen temel ölçütlerden biriyken iktidarın kendi eksenindeki sendikacılığı güçlendirme operasyonu bu kadar açıktan yaptığı bir memlekette sendikalaşma hakkı falan da yoktur.
Bugün işçilerin büyük çoğunluğu, yüzde 90’ı sendikasız, örgütsüz. Sendikalar ise sayıları milyonlarla ifade edilen bu büyük kitleyi kendi çatıları altına çekebilecek bir örgütlenme ufkuna sahip değil. Ama işyeri ve fabrikalarda bıçak kemiğe dayanmış durumda; ağır ve uzun çalışma, düşük ücret, aşağılanma… Bu koşullarda sendika(laşma) işçiler tarafından bir nefes borusu olarak görülüyor. Özellikle kadın işçiler, çok militan bir duruşla mücadele içerisinde yer alıyor. Grevler ve direnişler zor koşullarda sürüyor olmasına rağmen, sendikal bürokrasi özellikle kadın işçilerin önüne setler çekiyor olmasına rağmen mücadeleyi bırakmıyorlar.
Bakanın sözünü ettiği Xiaomi direnişi de bunlardan biriydi. Gebze’deki Mitsuba da Tekirdağ’daki Adkoturk ve Bel Karper de öyle. Memleketin sağında solunda irili ufaklı bütün direnişlerde işçiler bizzat devlet güçlerince korunan patronların karşısına ellerinde yalnızca kendi dirençleri ve örgütlülükleriyle çıkıyorlar. Hatırlayın, Bel Karper ve Adkoturk işçileri Tekirdağ valisiyle görüşmek isterken grevde olan çoğunluğu kadın 100 işçi merdivenlerde yuvarlanarak, yerlerde sürüklenerek gözaltına alınmış, çevik amiri polislere “Süpür” diye talimat vermişti. Xiaomi patronuna “İşçi sizin köleniz gibi davranamayız. Türkiye bir hukuk devletidir mesajını verdim” diyen Bakanın hükümeti; valisi, çeviği, jandarması, Meclisi, yargısı, medyasıyla işçi sermayenin kölesi olsun diye elinden geleni ardına koymazken, bu lahana turşusu nereden çıktı?
- “Aileyi koruma” lafının altından yine nefret ve düşmanlık çıktı! 08 Ekim 2022 00:45
- Başörtüsü istismarında at başı gidenler 06 Ekim 2022 04:28
- Bizi kim öldürüyor? 05 Ekim 2022 05:18
- ‘Sözleşmeden vazgeçmiyoruz’ demek ‘Tek adam yönetimini tanımıyoruz’ demek 21 Temmuz 2022 05:00
- Beşikten mezara rehineliğin adı: Çocuk yoksulluğu 15 Nisan 2022 00:55
- Emma’dan Emine’ye... 10 Mart 2022 23:56
- Kadın dostu postunda emekçi kadın düşmanlığının şahikası: Farplas 18 Şubat 2022 01:20
- ‘Küçüğün rızası’ diyen Bakan çocukların nafakasına göz dikti 11 Şubat 2022 00:00
- Cezaevlerine göz kulak olmak, dillerimizi koparamasınlar diye dil olmak... 28 Ocak 2022 05:00
- 6. Yargı Paketi tehlikesi: Nafaka hakkına saldırıda somut adımlar 07 Ocak 2022 04:54
- Geçen hafta yoksulluktan, çaresizlikten yedi çocuk öldü 24 Aralık 2021 05:00
- Asgari ücreti kadınlara lüks haline getirenler 10 Aralık 2021 04:52