23 Ekim 2021

Lübnan, Irak ve Arap Baharı'ndan artakalan

Lübnan'da bir eylem (Temsili görsel) | Fotoğraf: Mahmut Geldi/AA

10 yıl önce Arap coğrafyası, dünya tarihinin en büyük ayaklanmalarından biriyle çalkalandı. Diktatörler devrildi. Yenileri yükseldi. İç savaşlar bir ülkeden diğerine yayıldı. 2 sene içinde sokak gösterilerinin dozu düşse de, bazı ülkelerde halk kendini göstermeye devam etti.

Geçtiğimiz 1-2 sene içinde, Lübnan ve Irak sokağa en çok çıkılan yerlerden. İşin ilginç tarafı, gösterilerin talepleri oldukça örtüşüyor. Halk, seçim sisteminin mezhepçi yapısına karşı çıkıyor. Diğer bir sıkıntı da, devlet ve belediyelerin mezhepçi fraksiyonlar tarafından kolonileştirilmesi. Sonuç, her iki ülkede de, yoksulluk ve işsizlik.

Irak’taki gösteriler hedeflerinden birine ulaştı: Erken seçime gidildi. Ancak seçimler, mezhepçi milislerin gölgesi altında gerçekleşti. Bu milisler, gösteriler sırasında 600’den fazla kişinin katledilmesine ortak olmuştu.

İdareciler dalga geçer gibi halka “İstediğinizi yapıyoruz, alın size seçim, artık sokağa çıkmayın” dediler. Ama halkın sadece yüzde 41’i sandığa gitti. Göstericilerin çoğu fiili boykottaydı.

Seçimlerin galibi, Amerika’ya direnişiyle tanınan, Mukteda Sadr. Henüz koalisyon hükümetini kimlerle kuracağı belli değil. Ancak asıl mühim olan -anlamı şu anda net olmayan bu sonuçtan ziyade- süreç. Siyasi süreç mezheplere ve milislere teslim edilmiş durumda. Mezhepçi seçim sisteminden doğrudan faydalanan Sadr’ın, bu süreci değiştirmesi beklenemez.

Benzer bir siyasi sistemin Lübnan’ı 1970’lerde ne hale soktuğu ortadayken, Amerikan işgalinin Irak’ta mezhepçi bir sistem dayatması, ya zırcehaletle ya da kötü niyetle açıklanabilir. Son seçimlerden önce yapılan ufak tefek kurumsal değişikliklere rağmen, son 15 yıldır iyice kemikleşen mezhepçi seçim, siyaset ve örgütlenme tarzı, Irak topraklarını kolay kolay terketmeyeceğe benziyor.

Lübnan’da durum bir o kadar acıklı. Ağustos 2020’deki patlama, siyasetin ve toplumun ne kadar militarize olduğunu gözler önüne sermişti. Bu patlamanın arkasındaki güçler deşifre edilemiyor. Hukuki süreç tıkanmış durumda. Davayı kendisine karşı bir komplo olarak gören ve protesto eden Hizbullah, yalnız değil. Rakip silahlı hizipler de davayı kendilerine karşı bir düzenek olarak görüyor. Patlamada ölenlerin aileleri ise, tüm bu tarafları suçluyor: yerleşik partilerin, gerçeklerin ortaya çıkmaması için çabaladıklarını düşünüyorlar.

Tablo bu kadar kararmadan önce Lübnan’daki protestolar, bölgede bir umut ışığıydı. Bu sokak gösterileri, derinleşen finansal krizden siyasi eliti sorumlu tutuyordu. Ancak, alternatif bir siyaset de üretemediler. Gösterilerin temel, ve haklı, bir talebi vardı. Siyasi sistemin mezheplere dayanmaması. Doğru, bu sorun çözülmeden Lübnan bir adım ilerleyemez. Fakat çıtayı bu kadar düşük tutan bir halk hareketi de, uzun vadede çok bir şey başaramaz.

Finansal krizin sebebi çok derinlerde: Lübnan’ın toplumsal yapısında, ve bölge ekonomisindeki yerinde. Ülke neredeyse tamamen borçla ve yurt dışında çalışanların gönderdiği paralarla dönüyor. Doğru düzgün bir üretim geleneği yok. IMF yıllardır bir taraftan borcun artmasını destekliyor, diğer taraftan borcun ödenmediği gerekçesiyle siyasetçileri kendi dayattığı programlara mahkum ediyor.

Yani sorunlar yapısal. Ancak, 2019’dan sonra durum iyice şiddetlendi. En basit ürünler için uzun kuyruklar oluşmaya başladı. Sermaye kaçışı hızlandı. Profesyoneller de ülkeyi terkediyor. Pandemi ekonomiyi iyice çökertti.

Hülasa, iki ülkedeki durum da umut vadetmekten uzak. Elbette bu hal, Arap Baharı’nın genel seyrinden bağımsız olarak değerlendirilemez.

Ayaklanmaları mezhepçi ve iç savaşçı bir rotaya, sadece yerel değil, daha çok küresel dinamikler getirmişti. Türkiye, Amerika, Suudi Arabistan, Katar, Rusya, İran dahil bir çok devlet bölgeye silah ve milis yığdı. Özellikle Suriye, Libya ve Yemen’deki süreçlerin mezhebi-paramiliter rotalara girmesi, bütün Arab Baharı’nı zehirledi. Artakalanları da zehirliyor.

Genel dersler de çıkarmak lazım bu ahvalden.

Adil ve yaşanılır bir dünya kurmak için diktatörlere karşı ayaklanmak yetmiyor. Ayaklanmaların bir yönünün olması elzem. Yönsüzlükten muzdarip Arap Baharı’na, emperyalist devletler kadar milisler ve mezhepçi fraksiyonlar yön verdi. Bu yerleşik güçlere karşı strateji de gerekiyor. Önderlerin ve ideolojilerin olmadığı yerde, bu odakları altedecek statejiyi kim kurabilir?

Son on yılların ezbere “lider”, “ideoloji”, vs. karşıtlığının bizi getirdiği nokta bu: Çıkışsızlık.

Olumlu bir notla bitirelim. Arap halkları yine tarih sahnesinde. Dünyanın gidişatını etkileyen ayaklanmalara imza atıyorlar. Arapları dünya tarihinin dışında gibi gösteren Oryantalist yaklaşımların artık hiçbir inandırıcılığı yok. Ancak bu ayaklanmaların kan ve gözyaşından ziyade adalet ve hürriyet ile sonuçlanması için statejiye, örgütlülüğe ve ideolojik yöne ihtiyaç var.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

101 milyarlık gasp

101 milyarlık gasp

Enflasyonla mücadele adı altında uygulanan Erdoğan-Şimşek programı, enflasyonu düşürmüyor ama ücret ve maaşları acımasızca ezmeye devam ediyor. DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı. “Enflasyonun nedeni ücret zamları” yalanının foyası da açığa çıktı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
DİSK-AR’ın araştırmasına göre sadece iki aylık enflasyon nedeniyle işçilerin, memurların ve emeklilerin cebinden en az 101 milyar lira çalındı.

Evrensel'i Takip Et