Emekçiler kendileri sahaya çıkamadan krizin yükünden kurtulabilirler mi?

Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isteği doğrultusunda Merkez Bankası, (MB) faizi 200 baz puan düşürünce, bu adıma doların tepkisi 9.60 TL’yi aşmak oldu.

AKP sözcüleri, dolar 10 TL, 11 TL olmadığı için MB’nin kararını, utangaç biçimde de olsa doğru buluyorlar! Ama gidişat böyle olursa, TL’nin değer kaybının, doları 10-11 TL’ye taşıması sürpriz olmayacaktır.

Tek adam yönetiminin çıkarlarını korumaya aldığı bir avuç sermaye sahibi ve yakın yandaş çevresi dışında her kesim gidişattan şikayetçi.

Faiz-döviz-enflasyon kıskacına alınan TL ile ücret, maaş alanlar, her gün daha fakirleşiyor. Ama özellikle de yoksul kesimlerin şikayetleri feryada dönmüş durumda.

Dün, ihtiyaçlarını daha ucuza alabilmek için pazara geç saatlerde gidenler artık daha da geç saatlerde gidiyor. Bunların içinde her gün artan sayıda yoksul ise artık hava karardıktan sonra gidip pazarcıların bıraktığı artıklar içinden ihtiyaçlarını temin etmeye çalışıyor.

Son aylarda çöp kutularından beslenenlerin sayıları gözle görülür biçimde artıyordu. Ama son gelen haberler kimi semtlerde yoksulların çöp konteynerini “sahiplenerek” başında nöbet tutmaya başladığını gösteriyor.

Doğal gaza ve elektriğe yeni ve “fahiş zam”lar gelmesi bekleniyor. Akaryakıtta ise “fahiş zam” sarmalına girildi.

İstanbul’da ekmeğe şimdiden yüzde 25 zam yapılmaya başlandı bile.

Barınma sorunu, öğrencilerin parklarda yatmasına varan protestolara yol açarken, kiralardaki görülmemiş artış barınma sorununun sadece öğrenciler ve aileleri değil tüm emekçiler için hayati bir soruna dönüştüğünü gösteriyor. 

ZOR GEÇECEK KIŞA KARŞI ‘KRİZ FONU’ ÇÖZÜM MÜ?

“Eve ekmek götüremiyoruz” şikayetlerinin “Açız” çığlıklarına dönüşmeye başlaması karşısında Cumhurbaşkanı Erdoğan, kooperatif marketinden aldığı abur cubura 1000 TL öderken, fiyatları “makul” buluyor. Ama aynı zamanda Erdoğan, 88 bin TL olan aylık maaşını, markete gidince geçinmesine yetmeyeceğini görmüş olmalı ki, 100 bin TL’ye çıkardı!

CHP-İyi Parti etrafında oluşan Millet İttifakının bu iktidarın ekonomi politikası karşısındaki çözümü, bu kışın çok zor geçmemesi için tek adam yönetiminin bir “kriz fonu” oluşturması ve en yoksul kesimlere bu fondan yardım edilmesidir.

Özellikle Kılıçdaroğlu’nun sıkça sözünü ettiği bu fonun kışın yol açacağı yeni zorluklara karşı bir pansuman önlem olarak öne sürüldüğü anlaşılmaktadır.

Belki, “Zamların geri alınması”, “Ücretlere ek zam yapılması”, “İnsanca yaşanacak bir asgari ücret” gibi emekçilerin hayatını nispeten de rahatlatacak bir talep olarak görünmektedir.

Ancak Millet İttifakının bütün diğer vaatleri ve önerileri gibi, “Kriz fonu kurulması” talebi de “yukarıdan” seslendirilen ama bu talebin gerçek sahipleri olması gereken emekçileri devre dışı tutmaya özen gösteren, sadece beklenti yaratma amaçlı bir talep orak öne sürülmüş görünmektedir. Bu yüzden de “Kriz fonu kurulsun” talebi, CHP ve “dostları”nın, “Bize oy verin, dostlarımızla birlikte iktidara gelip sizi kurtaralım” stratejisine bağlanan bir öneri olmayı aşmamaktadır.

TEK ADAM YÖNETİMİNİN PANZEHRİ NEDİR?

CHP ve Millet İttifakının “kurtarma” dedikleri ise tek adam yönetiminin umursamayarak bozduğu “serbest piyasa ekonomisi kuralları”nın dokunulmazlığını güvenceye alan kurumların (Merkez Bankası ve öteki “denge ve denetleme” kurumları) yeniden işler hale getirilmesinden ibarettir. Bir uygulamasını Kemal Derviş’in IMF ve Dünya Bankasını arkasına alarak 2001 krizi sonrasında hazırladığı “güçlü ekonomi programı”na dönüşü amaçlamaktadır. TÜSİAD’ın, IMF’nin ve uluslararası sermaye merkezlerinin de istediği gibi!

Kısacası, ne kadar süslenirse süslensin Millet İttifakı partilerinin “buhrana çözüm”leri, sistemi, kimi pansuman önlemler alarak restore etmekten ibarettir!

Oysa tek adam yönetiminin panzehri, şu ya da bu partinin, ya da bir ittifakın “kurtarıcı” olarak ortaya çıkıp halk adına önerilerle iktidarı ikna etmesi, olmazsa, yığınları “Bize oy verin sizi kurtaralım” vaadine yedeklemesi değildir. Tersine emekçiler için, halk için tek gerçekçi çıkış yolu, iktidarın politikalarının yükünü sırtında taşıyan işçi sınıfı ve emekçilerin talepleri etrafında birleşerek, gidişata müdahale edecek biçimde harekete geçmesidir.

Sınıflar mücadelesi tarihinin de açıkça gösterdiği gibi, bugün tek adam yönetiminin panzehri budur!

"DURUMDAN ÇAKARILACAK GÖREV" ERTELENEMEZDİR

Bu durumun değiştirilmesi, işçi ve emekçi yığınların talepleri etrafında birleştirilerek harekete geçirilmesi için mücadele, elbette ki ne CHP ne de Millet İttifakından beklenecek bir şeydir.

Bu yüzden de burada sorumluluk; yerine göre emek güçleri, yerine göre emek ve demokrasi güçleri olarak ifade ettiğimiz güçlere düşmektedir.

Ki bugün bu güçler;

-Sendikalar (tabii ki mücadeleci sendikacılar ve ileri işçilerin etkisindeki her kademeden sendika ve sendikal örgütlenme) ve emek örgütlerinden yerellerdeki emek ve demokrasi mücadelesi etrafında oluşturulan platformlara,

-Yerelleri de kapsayacak biçimde aydınlara, demokratlara, sanat-kütür çevrelerine, çevre örgüt ve platformlarına,

-Belirli bir kitlesellik taşıyan yerel kitle örgütlerinden kadın ve gençlik örgütlerine,

-Emekten yana tüm siyasi partiler ve çevrelere, toplumun en dinamik kesimini oluşturmaktadır.

Bu güçlerin harekete geçmesi ve üstüne düşen sorumluluğu yerine getirmeleri için gerekli adımları atmak mevcut durumdan çıkarılacak en önemli görevdir ve ertelenemezdir.

Çünkü işçi sınıfı ve emekçiler için sermaye düzeninin krizinin yükünü reddetmelerinin başka gerçekçi bir yolu yoktur. 

Evrensel'i Takip Et