75. yıl: Dört dönemde NBA (2)

Fotoğraf: El Grafico / Wikimedia Commons

1976’da Oscar Robertson’ın NBA’e açtığı dava kazanıldığında ve serbest oyuncu yasaları belirlendiğinde bunun ligin geleceğini tamamen değiştiren bir domino etkisi yaratacağını kimse tahmin etmiyordu. Takım sahipleri oyuncuların serbest kalma hakkının basketbolu bitireceğine paranın mutluluk getirdiğine inandıkları kadar inanıyorlardı. Aslında ilk yıllarda değişen yasanın öyle çok da bir etkisi olmadı ama kelebek kanadını çırpmıştı bir kere.

1979’da NBA, üç sayılık atış kuralını kabul etti ve parkelerini yeniden düzenledi. Aynı dönem önce Larry Bird sonra Magic Johnson, ligin tarihsel olarak en büyük iki takımına geldi ve rekabet yeniden harlandı. 1982’de dönemin en büyük yıldızlarından Moses Malone serbest kaldı ve Houston’dan ayrılarak Philadelphia 76’ers’a gitti.

YILDIZLAR

Sadece basketbol değil ülke de değişiyordu. ‘60’ların kan, ter ve gözyaşıyla kazanılan özgürlükleri sınıf hareketinin zayıflığı ve bireyci ideolojinin tahakkümü altında bir araya getiren değil atomize eden tezahürlere indirgeniyordu. Ekonomik kriz neoliberal politikaların meşrulaştırıcısı haline getirilirken yeni sağ hareket güçleniyor, Reagan’la farklı bir dönem başlıyordu. Sanayi kentleri sanayisizleştirilip işçi sınıfı zayıflatılırken pop kültürü güçleniyor bir yandan da iyice baskı altına alınan siyahların mahallelerinde hip-hop filizleniyordu.

Böyle bir ortamda hayata tutunabilmek için spor ve müzikten başka şansı kalmayan siyahların domine ettiği lig, yetenek patlaması yaşamaya başladı. Magic, Bird, Dr. J., Moses Malone, Isiah Thomas, Dominique Wilkins derken Olajuwon, Jordan, Drexler… Lig artık bambaşka bir seviyedeydi. Üstelik bu oyuncular artık çağın ruhuna uygun şekilde süperstarlardı. ‘60’larda sadece Wilt Chamberlain’in sahip olduğu popülariteye sponsorluk anlaşmaları, yaygınlaşan televizyon yayınları, medyanın pompalamasıyla sahip hale geldiler, üstelik kazandıkları para çok daha fazlaydı.

Oyuncuların eriştiği statü ve servet büyük oranda ‘60’ların oyuncu kuşağının mücadeleleriyle şekillenmişti. Ve artık büyük bir fark vardı. Geçmişin yıldızları elbette sıradan bir işte çalışan emekçiye göre çok daha fazla para kazanıyordu ve sahip oldukları popülariteyle onlardan ayrı bir statüdelerdi. Ama dünyaları aynıydı, mahallelerinden tamamen kopmamışlardı. ‘80’lerle birlikte gelen imkanlar ise yeni dönemin yıldızlarını dış dünyadan izole, milyon dolarlık malikânelere yükseltti. İçinden çıktığı mahallenin yaşadığı zorluk ve baskıdan uzaklaşan yıldızlar önceki neslin sahip olduğu toplumsal farkındalığı tamamen kaybetti. Michael Jordan tüm özellikleriyle bu dönemin sembolüydü.

SOSYAL MEDYA

Jordan sonrası endüstri geçmişle kıyaslanamayacak kadar büyüdü, oyun aynı şekilde küreselleşti, NBA devasa bir güce erişti. Saha içi değişti, üç sayının hakkı gerçek anlamda verilmeye başlandı ve bu, özellikle 2010’lar sonrası oyunu tamamen değiştirdi. LeBron James gibi beş pozisyona da hakim modeller, Kevin Durant, Giannis Antetokounmpo gibi fiziksel anomaliler, Stephen Curry gibi üç sayı sihirbazları ortaya çıktı. Hızlanan oyunda triple-double, özellikle atletik guard’lar için sıradanlaştı. Maksimum verime dayanan bilimsel açılımlar oyuncuları da etkiledi. Şut aksiyonunda rakibi faule zorlama uzmanı James Harden skorerliği kuşkusuz bunun sonucuydu.

Aynı dönemde sosyal medya, ‘80’lerle birlikte para ve şöhretin ördüğü duvarları ortadan kaldırmaya başladı. Oyuncular artık komünitelerinden kolay kaçamaz oldu. Bu da özellikle ırkçılığa ve cinsiyetçiliğe karşı politikleşen genç kitlenin medya ve yıldız sporcular üzerinde ciddi bir etki kazanmasını beraberinde getirdi. 2012’de Trayvon Martin için yapılan eylemle yükselen aktivist sporcu ekolü 2020’deki tarihi greve kadar vardı. Hâlâ bu çağın içindeyiz bakalım beşinci dönemi ne zaman, neler tetikleyecek…

Evrensel'i Takip Et