29 Ekim 2021

Nostalji ya da ütopya değil halkın cumhuriyeti

Mustafa Kemal, 28 Ekim 1923 günü, Çankaya köşkünde toplanan silah ve dava arkadaşlarına “efendiler! Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” diye müjde vermişti. Sonra ilave etti: “Türkiye devletinin hükümet şekli cumhuriyettir.”

Dünya Savaşı’nın tarihe gömdüğü üç monarşiden Rusya’da işçi devrimi gerçekleşmiş, zaten bir yol ayrımında olmayan Avusturya-Macaristan hazırdaki Avrupa seçeneğine eklemlenmişti. İşgal kuvvetlerinin gölgesinde uzatmaları oynayan Osmanlı İmparatorluğu’nda ise ‘aşağıdan’ gelen iktidar kongrelerini yapmış, parlamentosunu kurmuş, Sovyet desteğiyle kurtuluş savaşını vermiş ve şimdi sıra, zaten önceden adım adım inşa edilen ‘cumhuriyet biçimindeki hükümet’i ilan etmeye gelmişti.

Kurucu kadroların bir model olarak devraldıkları cumhuriyet, Fransız Devrimi ile birlikte sahneye çıktı. Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik sloganıyla başlayan devrimin bir ürünü olduğu için de vaatlerle yüklüydü. En önce soydan geçen ayrıcalıkların sona erdiği ve iktidar yetkilerinin artık topluma dağıtılacağını temin etmekteydi. En azından daha cumhuriyet bir rejim olarak ortada yokken üzerine kalem oynatanlar onu böyle kavramışlar devrimin siyasi biçimini önceden hazırlamışlardı.

Vaadin devrimin çeşitli sınıf ve tabakalara dağılmış oluşan katılımcılarının başlangıçta üzerinde anlaştığı yegane talebi ne kadar karşıladığı tartışma konusudur. Ayrıcalıklar ortadan kalkmamıştı sadece biçim değiştirmişti. Toplumdaki kutuplaşma devam etmekteydi. En üsttekiler hâlâ en alttakileri sömürmekte; üst sınıflar da birbiriyle dalaşmayı sürdürmekteydi. Dolayısıyla, kardeşlik çağrılarıyla aldatılan yoksul emekçilerin dışlandığı, haklar bahsine dahil edilmediği cumhuriyet, doğum kusurlarıyla doluydu. İktidarın yeni ayrıcalıklı sınıfın eline geçmesini de alt sınıflar süregiden devrimlerle radikal ve ısrarlı bir biçimde eleştirdiler zaten. İlk kürsüler barikatlara, sloganlar silahlara dönüştü.

Cumhuriyeti, aydınlanma döneminden bu yana düşüncede uç veren tarih içinde ilerleme ve gelişme kavramıyla açıklama alışkanlığı bu radikal eleştirilerin kazanımlarıyla ilişkilidir gerçekte. Bugün cumhuriyet hukuk devleti, yurttaş veya insan hakları, yasal eşitlik, adil bölüşüm, kalkınma ve demokrasi gibi tanımlayıcı katkılarla bir siyasal paket halinde anlaşılıyorsa, bunu emekçi sınıfların mevzi mücadeleleriyle geçmişteki işçi devletinin nezareti altında yaşamak zorunda kalmasına borçludur. Gerçekten de insan haklarının üçüncü jenerasyon başlığı altında genişletilmiş içeriğine, formal eşitliğin mümkün sınırlarına kadar zorlandığı demokrasiye eşitlenen cumhuriyet kavramı güncel algının ortalamasını, cumhuriyetlerin de ideal tipini oluşturur.

Gelgelelim eşitsizliklerden malul bir dünyada cumhuriyetler eşit biçimde işlemez. Kimisi demokratik, kimisi antidemokratik olan cumhuriyetler bir arada yaşarlar. Kapitalist zihin bu sorunu cumhuriyetlerin ideal ve gelişmiş tipi olarak Avrupa demokrasilerine işaret ederek çözer. Antidemokratik cumhuriyetle yönetilen ülkelerin yurttaşları için zamanla ve gayretle ulaşılacak bir ileri seviye tayinidir bu. Oysa işçi sınıfının zayıflayan mücadelesine paralel olarak cumhuriyetin bir siyasal paket olarak tanımlandığı dünya birkaç 10 yıldır giderek bir nostalji haline geliyor. Öte yandan kendisine cumhuriyetçi diyen faşist Franco’ya, en ileri cumhuriyet ülkelerinin müdahalesi altındaki askeri diktatörlüklere, işgallere alan açan bir dünya düzeninde, cumhuriyet adında, dört başı mamur bir bahar ülkesi zaten hiç olmamıştır.

Gelelim bize; tek adam rejimi altında haklar ve hukuk, demokrasi ve eşitlik gibi temel değerlerle ilişkisini kesmiş, belki de pek olmamış bir cumhuriyetin yüzüncü yılı 2023’te kutlanacak. Bugünkü, faşizmle dans eden bir rejim altında yaşanan koşullar o kadar ağır ki kuruluş yıllarının atmosferine ve asıl kurucu değerlere dönüş mitosu cumhuriyeti kurtarma iddiasındaki bir muhalefetin itici gücü haline geldi. Cumhuriyete programsız bir ütopya kıymeti biçen böyle bir muhalefet sonrasıyla çok ilgilenmiyor. Ama zaten sonrasını konuşacak mekanın sahibi şimdilik ve henüz ortaya çıkmadı.

Rejimi domine eden iktidar blokuna karşı oluşan egemen muhalefet bloku iktisadi, siyasal ve sosyal düzenlemeler hakkında ileri süremediği vaatlerin yerini soyut bir idealle doldurmayı tercih ediyor. İdeale anlam veren ise elbette kuruluş döneminde kendi muhaliflerini yok eden, tek tip vatandaş inşa etmeye çalışırken despotlaşan ve faşizmle kurlaşan tarihteki gerçek cumhuriyet değil, yapılandırılmış bir nostalji. Sabahattin Ali’yi, Mustafa Suphileri öldürmüş, Takriri Sükûn Yasası’ndan, darbelerden geçmiş, Denizleri asmış, bir dizi kitle katliamına yataklık etmiş bir cumhuriyeti kim bağrına bassın.

Bu nostalji; yakın geçmişte başkalarının refah toplumuna içkinleşmiş yurttaş hakları, demokrasi, sosyal refah, adalet vb. gibi içeriklerin çağrışımlarını kendi pratiğiymiş gibi aktifleştiriliyor. Halbuki bunlar birer tarihsiz kavram değil, alt sınıflarla devletler arasındaki sınıf mücadelesinin boyutu ile ilişkili,  belirli koşullara bulunmuş sosyopolitik yanıtlardı. Halka ihsan edilmemişlerdi, halk bunun için mücadele etmişti. Ve bugün bu yanıtların doğduğu cumhuriyetlerin hiçbiri refah toplumu dönemindeki tarihsel ve geçici içeriği aynen korumuyor. Güç ilişkilerinin bugünkü koşulları altında yapamaz da.

O halde cumhuriyet, içeriği nostaljiyle ya da ütopyayla doldurulmayan yeni bir içerik kazanmalı. Bu içerik alt sınıfların, işçi ve emekçilerin, bu ülkede ezilen bütün kesimlerin üzerinde mutabık kaldığı demokratik biçimleri içermek üzere halklaşmalı. Hukuksuzluğun nelere mal olduğunu, tek adam rejiminin kötülüklerinin boyutlarını, biçimsel eşitsizliğin bile tahrip edildiği bir yerin nasıl bir cehenneme dönüştüğünü yaşadıktan sonra halk inisiyatifiyle kurulup korunmayan cumhuriyetlerin faşizmlere kolay bir geçit olduğu da deneyimlenmiş oldu. Bu cumhuriyet ile demokrasi arasında zorunlu bir ilişki olmadığına ilişkin önemli bir derstir.

Ama inisiyatif kanalları halka açılmış, programı ve anayasası örgütlü halk inisiyatifi tarafından korunan bir halk cumhuriyeti demokrasi için de hâlâ tek seçenektir.

Evrensel'i Takip Et