29 Ekim 2021 00:59

İktidar taktiklerinin marjinal faydası tükendi (2)

Tayyip Erdoğan

Fotoğraf:  TCCB / Murat Çetinmühürdar | AA

Paylaş

Önceki yazıda…

İktidarın sıkışmışlığını aşmak için üç taktiğinin (Faiz-kredi, dış politikada gerilim ve savaş) yine devrede olduğuna…

Lakin…

Daha önce kendisine seçim kazanmasında, rejim değiştirebilmesinde (Başkanlık sistemine geçişte) güç veren taktiklerin…

Tıpkı içilen suyun ilk anlarda susuzluğu gidermede etkili olurken, içtikçe her damlasının eziyete dönüşmesi gibi…  

Etkisinin azaldığını, hatta bazı yönlerden iktidara zarar yazdığını vurgulamıştık.

Taktiğin birinci (Faiz indir, yeni bir kredi dalgası başlat ve bu yolla büyümeyi canlandır) sacayağında vurgumuzu somutlamıştık:

  • Kredi borçlusu rekor düzeyde kredi sistemi eskisi gibi işlemiyor.
  • Kur yükselişinin getirdiği hayat pahalılığı kredi ile gelen geçici huzuru çok aştı!
  • Büyük sermaye ile orta ve küçük ölçekli sermaye arasında iktidarın başarı ile sürdürdüğü denge iyice bozuldu.
  • İktidar etrafında kümelenmiş sermayenin çıkarına adım atılmasına rağmen o küme içinde bile fayda zarar dengesi bozuldu; TOBB başkanının ‘kur’ çıkışı buna örnek!
  • Önceki ucuz konut kredisinin sonucu konut fiyatlarının yüzde 40 artması, ardından kiralar uçması olmuştu. İnşaatçıları kurtaracak bu adım yine atıldı; sorun daha da derinleşecek! 

Bugün diğer sacayakları ile devam edelim.

MECLİSİN ÖTESİNDE BİR BÖLÜNME!

‘Fırat Kalkanı’, ‘Zeytin Dalı’ gibi adlarla yapılan harekatlar başta olmak üzere birçok defa tanık olunduğu gibi… İktidar sıkışmışlığını aşmak ve seçimlerde oy devşirmek üzere sınır dışı operasyonu araçsallaştırıyor.

Ülke sınırları dışına yapılan operasyonların hiçbir zaman tek hedefi olmadı. İktidarın birçok hesabını barındıran boyutları oldu.

Ülkenin sermaye güçlerini, emperyal hayallerle birleştirmek…

Meclis muhalefetini etkisizleştirip, peşinden sürüklemek.

Devlet içindeki güç çatışmalarını dengelemek.

Toplumsal destek sağlamak vs.

Yine Meclisten bir tezkere geçti ve operasyon hazırlığı yapılıyor.

Ne zaman yapılacağından bağımsız ülkenin seçim atmosferine girdiği açık. Ve ne tesadüftür ki(!) tezkere süresi, en geç 2023’de yapılması beklenen seçimi de kapsayacak biçimde 2 yıllık.

Belli ki yine tek adam bekası için operasyon bir rant malzemesi olarak elde tutulacak.

Fakat olası bir operasyonun, Cumhur İttifakına geçmişteki kazanımları aynı oranda sağlaması olası değil. Zira bu konuda da marjinal fayda azalıyor.

Şöyle ki…

Evet, Evrensel’in işçi röportajlarına da yansıdığı gibi, operasyonların da, ‘dış güçler’ söyleminin de AKP tabanında bir karşılığı var. Fakat, toplumsal desteğin eski oranda olduğunu söylemek olası değil.

Irak Kürdistan Bölgesi’ne operasyonların ‘haber değeri’ giderek azaldı.

Toplumun gündeminde ekonomi, hayat pahalılığı, işsizlik, yükselen kur üzerinden kriz algısı gibi can yakıcı konular öne çıktığı oranda operasyonlara olan toplumsal desteğin azaldığını gösteren sonuçlar çıkıyor ortaya.

Sadece toplumsal destekte değil değişim. Meclisteki son tezkere oylaması da çok şey anlatıyor.

Oylamada daha önceki asker gönderme tezkerelerinde olduğu gibi, “Tezkereyi yerden yere vur ama milli güvenlik gerekçesiyle onayla’ seremonisi değişti.

Her ne kadar ‘milliyetçilik bağı’ redde izin vermese de İyi Partinin tezkereye yönelik eleştirisinin içeriği, askeri değil, “Suriye ile masaya otur” çağrısı ile diplomasiyi öncelemesi…

“Bu yöneticiye iki yıl süreyle ülkenin kaderi teslim edilmemeli’ diyerek… İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı Durmuş Yılmaz’ın partisinin aksine yönde hareket etmesi…

DEVA partisinin çekimser kalması…

Ve CHP’nin tezkereyi reddi…

Hiçbiri bulutsuz havada çakmış şimşekler değil.

Değişen dengelerin göstergesi; sadece aşağıda (toplumda) değil yukarıda (devlet içinde) da...

Suriye’de de dengeler değişiyor.

Şam’daki elçiliğini yeniden açan Birleşik Arap Emirlikleri’nin attığı yumuşama adımlarının izinden Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan peşi sıra gidiyor.

ABD’nin Arap sokağındaki yumuşamaya itiraz etmediği açıkça görülüyor.

Suriye’de direkt ya da vekalet yoluyla var olan ülkeler peşi sıra pozisyonlarını değiştirirken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Türk askerini Tel Rıfat’a sokma niyetini başı belaya sokacak ters rüzgar olarak okuyanların sayısı her geçen gün artıyor. 

Bu ters rüzgardan çıkar gören sermaye kesimi bir bütün değil artık.

Zaten operasyonlardan hiç çıkarı olmayan, işsizlik, artan gıda fiyatları ve TL’nin değer kaybından mustariplerin yeni bir göç dalgasına tahammülü yok. Bir kez daha vurgulayalım operasyonlara destekleri azalıyor!

‘DİKLENİR’ GÖRÜNÜRKEN BIDEN’IN PEŞİNDEN KOŞMAK

Batı ile ekonomide can ciğer, siyasette ‘gerilim’ politikası iktidara ‘dik durma’ gibi propaganda sağlıyor; ‘Dış güçlere, egemenlere karşı savaş’ edebiyatı yaptırıyor!

Bugüne kadar ara ara kullanılan bu politika şimdi elçiler üzerinden yine sahaya sürüldü.

İktidar çevreleri sağlanan sulhu, ‘zafer olarak’ niteledi.  

Genişçe bir kesim ise… ‘Rest çekildi, geri adım atıldı’ diye…

Bir gün, ‘haçlı-hilal’ kavgası verdiğini ileri süren, başka bir gün “Kendimizi Avrupa’da görüyoruz” diyen Erdoğan ‘Geri adım yok’ dese de…

AKP tabanında karşılık bulan bu politika çok aşındı, artık çok.

Ne elçilerin çağrısı bağımsız bir çıkıştı. Ne de elçilerle Erdoğan’dan bağımsız uzlaşıldı.

Aksini söylemek, Erdoğan’ın ABD’de temsilcileriyle buluşup, ‘taviz’ ve ‘teşvik’ üzerinden sermaye daveti yapmasının ardından iç kamuoyuna, “Merkez Bankası yurt dışında olmamı bilip faiz artırdı” demesi kadar komik.

ABD’nin Çin ve Rusya karşısına ‘demokrasi’ ve ‘iklim duyarlılığı’ üzerinden hegemonya savaşı başlattığı bir dönemde… Dünyada dengeler bu yönde değişiyor. Ülkenin en büyük sermayesinin temsilcisi TÜSİAD’ın ‘Yeni bir gelecek inşası’ çağrısı da değişmekte olanla uyumlu.

İşte bu değişim…

Bir yandan, ‘ihracatı artıracağız, ucuz TL bu yüzden’ derken diğer yandan en çok ihracat yapılan ülkelerle sözlü kavganın maliyetini çok daha pahalı hale getiriyor.

Çin, üretim merkezlerini fason-montaj üretim şeklinde AB’ye yaklaştırmak için Türkiye’de fabrikalarını artırırken...

‘Yerli-milli’ci Erdoğan daha geçen hafta Eskişehir’de Çin sermayeli beyaz eşya fabrikasını gururla açarken…

‘Elçileri ülkeden kovmak’ iktidarın tercih edebileceği bir iş değil! 

İhracatta ağırlığı olan Avrupa ülkeleri bir yana…

Daha küçük ölçekli ticaret yapılan ülkelerle bile ‘efelenme’ üzerinden politika yapmanın sahası daraldı.

Suudi Arabistan Türkiye’den gelen malları uzun süreler gümrükte bekletmeye, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır da Türkiye’ye ambargo uygulayınca…

Hükümetin, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne zeytin dalı uzatmak zorunda kalması bunun somut kanıtı.

Bu arada ABD başkanı ile yüz yüze görüşe ısrarı da tam gaz!

Erdoğan BM zirvesinde, ABD Başkanı Joe Biden ile de görüşme imkanı aramış, ancak bulamıştı. ‘Umduğumuz gibi olmadı’ itirafı gelmişti.

Ardından Erdoğan ile Biden’ın ekim sonunda Roma’da yapılacak G20 toplantısında görüşecekleri ileri sürüldü.

Erdoğan, büyükelçilere koyduğu posta üzerinden Washington’a selam yolladıysa da. Roma’da G20 zirvesinde görüşme olamayacağı bilgisi geldi.

Şimdi Erdoğan, işin Glasgow’daki ‘iklim zirvesi’ne kaldığını duyurdu.

Zikzakların, peşinden koşmaların sayısı artıkça…

Toplumda ‘gerilim politikalarının’ etkisi azalıyor; giderek ‘dik duruş’ değil yükselen ‘kur’ görülür oluyor.

‘Ekonomi kadar ülkeye operasyon da önemli’, Hayat pahalılığı karşısında “Olsun SİHA’larımız var” diyen kitlelerin çözülmesi de kolaylaşıyor.

Devam edecek

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa