29 Ekim 2021 00:41

Erdoğan-Biden: Roma olmadı, Glasgow inş. cnm. ya!

Erdoğan ve Biden

Erdoğan fotoğrafı: DHA, Biden fotoğrafı: jlhervàs/Flickr (CC BY 2.0)

Paylaş

Daha önce ABD Başkanı Biden ile 30-31 Ekim’de Roma’daki G20 zirvesinde görüşeceği açıklanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu görüşmenin büyük ihtimalle Roma’da değil, Glasgow’daki iklim zirvesinde olacağını söyledi. Ancak Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki’nin Biden’ın Avrupa programıyla ilgili “Programda boşluklar var, ikili görüşmelere ilişkin programa son halini vermeye çalışıyoruz. Bildiğiniz üzere Biden Türk mevkidaşı ile ilk yurt dışı ziyaretinde haziranda bir araya geldi. Şu anda tahmine açık çok şey var. Umarım her geçen gün daha çok detayı netleştirmiş oluruz” açıklaması Glasgow’daki görüşme konusunda da soru işaretlerinin oluşmasına neden oldu.

Bilindiği gibi, Erdoğan geçen ay BM Genel Kuruluna katılmak üzere gittiği New York’ta Biden’dan randevu alamamış ve yaşadığı hayal kırıklığını “Ben şu ana kadar Amerika’daki liderlerin hiçbiri ile böyle bir konum yaşamadım” sözleriyle ortaya koymuştu. Ardından Erdoğan’ın 29 Eylül’de Putin’le Soçi’de yaptığı görüşmenin hemen öncesinde Erdoğan-Biden görüşmesinin Roma’daki G20 zirvesinde gerçekleşebileceği haberi gelmiş ve Erdoğan bu kez “Demek ki hayra alamet bazı adımlar atılıyor” açıklamasını yapmıştı.

Peki, ABD sözcüsü, Erdoğan-Biden görüşmesi konusunda neden ucu açık açıklamalar yapıyor?

Bu ucu açık açıklamalar, şüphesiz Biden’ın kişisel kaprislerinden kaynaklanmıyor.

Tek adam iktidarında bütün yönetim mekanizmalarını kendisine bağlayan Erdoğan, sorunların çözümü ve pazarlıklar konusunda ‘ikili görüşme’leri seviyor. Bu nedenle bugüne kadar “Şahsım ve Dostum Putin”, “Şahsım ve Dostum Merkel”, “Şahsım ve Dostum Trump” ile başlayan açıklamalarını çok dinledik.

Erdoğan; Rusya’dan alınan S-400’ler, ABD’nin Türkiye’yi F 35 programından çıkarması, Suriye, Doğu Akdeniz, Türkiye’nin NATO’daki rolü ve Rusya ile ilişkiler gibi Türkiye ve ABD arasında sorunlu konuları Biden ile yapacağı baş başa görüşmeler ve pazarlıklar üzerinden çözmek istiyor. Elbette Erdoğan, bu baş başa görüşmeleri ‘güçlü lider’ imajı bakımından önemsiyor ve giderek güç kaybettiği bir dönemde bu görüşmelere daha çok ihtiyaç duyuyor. Ancak görüldüğü kadarıyla Biden, heyetler arasında yapılacak görüşmelerle sorunların çözümü konusunda mesafe alınmadan ikili görüşme yapmak istemiyor.

Tabiri caizse Biden yönetimi, sorunların ABD emperyalizminin çıkarları temelinde çözümü için Erdoğan iktidarının önüne ‘ev ödevleri’ koyuyor ve Erdoğan-Biden görüşmesini bu ödevlere bağlıyor. Bu durum son günlerde Milli Savunma Bakanı Akar ile ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin arasında hızlanan görüşme trafiğini ve yine Erdoğan’ın Güvenlik ve Dış Politikalar Danışmanı İbrahim Kalın ile ABD Başkanının Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan arasında yapılan görüşmeleri açıklıyor.

Fakat Erdoğan’ın ABD-NATO ekseni ile yaşanan sorunların çözümü yönünde atmaya çalıştığı adımlar, kendisini başka bir açmaza sürüklüyor. Çünkü bu adımlar Erdoğan iktidarının 2016’dan bu yana Suriye başta çeşitli alanlarda iş birliği yaptığı Rusya ile ilişkilerinin gerilmesine yol açıyor. Geçen hafta Milli Savunma Bakanı Akar’ın da katıldığı NATO savunma bakanları toplantısında NATO’nun Rusya’ya karşı caydırıcılık gücünü arttırmaya yönelik yeni bir planın kabul edilmesi, Ukrayna’nın Türkiye’den satın aldığı SİHA’ları Doğu Ukrayna’da (Donbass) kullanması sonrasında Rusya’dan yapılan “Kiev rejimini silahlandıranları düşünmeye davet ediyoruz” açıklaması ve Rusya’nın Suriye’de Türkiye destekli cihatçı gruplara yönelik hava operasyonlarının devam etmesi, Rusya ile ilişkilerde krize doğru gidişin işaretlerini veriyor.

Rusya ile kriz, zor günler geçiren Erdoğan’ın seçimlerde aynı zamanda iç politikaya müdahalenin aracı olarak kullanma hesabı yaptığı Tel Rıfat operasyonu başta olmak üzere Suriye’de hareket alanının büyük oranda sınırlanması anlamına geliyor.

Emperyalistler arasındaki paylaşım mücadelesinden pay kapma hevesiyle attığı adımlar, Erdoğan’ın ‘şahsım’ yönetimini, ABD ve Rusya’nın mayınladığı sınırlara getirmiş bulunuyor. Bu nedenle Erdoğan’ın kendi yönetimini kurtarmak için atacağı her adım kendi açmazını derinleştirmekle kalmayacak, ülkeyi de yeni tehditlerle yüz yüze bırakacak.

İşte vaziyet buyken Erdoğan, ABD’nin başını çektiği on ülkenin büyükelçilerinin Kavala’nın serbest bırakılması açıklaması sonrasında yaşanan krizde atılan geri adım için “Ben nasıl geri adım attım? Ben taarruzdayım. Benim kitabımda geri adım atmak yok” diyor.

Oysa gerçekler başka bir şey söylüyor. Bilindiği gibi büyükelçilerin Kavala açıklamasından sonra Erdoğan, açıklamayı yapan büyükelçilerin “İstenmeyen kişi” ilan edilmesi talimatını verdiğini söylemiş ancak büyükelçilerin “Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesine riayet etme” vurgusunun yer aldığı ikinci bir açıklama yapmalarından sonra bu kararından vazgeçmişti. Fakat Beyaz Saray sözcüsünün Kavala’nın serbest bırakılması açıklamasının Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesiyle uyumlu olduğunu söylemesi, kendi tutumlarında bir değişiklik olmadığını ancak büyükelçiler tarafından yapılan ikinci açıklamayla Erdoğan’a geri adım atma fırsatının verildiğini gösteriyor.

Anlayacağınız Erdoğan içeride emperyalistlere kafa tutan büyük/güçlü lider imajını çizmeye çalışırken iktidarının temsilcileri de emperyalistlerden randevu alabilmek için ödevlerine harıl harıl çalışıyor. Bu yüzden Biden’la görüşme konusunda “Büyük ihtimalle Roma’da değil ama Glasgow’da görüşmemiz olacak” diyen Erdoğan’a, ABD yönetimi; ödevlerini hatırlatarak “inş cnm ya” yanıtını veriyor.

Emperyalistlere karşı halklarımızın ortak mücadelesiyle kurulmuş olan cumhuriyetin 98. yılında Erdoğan yönetiminin ülkeyi getirdiği yer budur!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa