02 Kasım 2021 00:56

Cemevleri ile ilgili yeni düzenleme hazırlığı neyin rüşveti?

Düzgün Baba Cemevi

Fotoğraf: MA

Paylaş

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 25 Ekim’deki kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamalarda büyükelçiler krizi ve ekonomideki kötü gidişatın gölgesinde kalmış olsa da gözden kaçırılmaması gereken bir konu daha vardı. Erdoğan kendi talimatıyla 58 ilde 1585 cemevinin ziyaret edildiğini ve bu ziyaretler sonrasında hazırlanan kapsamlı raporun kabinenin gündemine getirildiğini söyledi. “Hangi inanca, hangi mezhebe sahip olursa olsun Türkiye’nin 84 milyon vatandaşımızın her birinin meselesi bizim meselemizdir” diyen Erdoğan cemevleri konusunda yeni adımların atılacağının sinyallerini vermişti.

Ardından cemevleri konusundaki yeni düzenleme hazırlığının içeriğini iktidarın medyadaki sözcülerinden Abdülkadir Selvi’den öğrendik. Selvi, 29 Ekim tarihli yazısında daha önce yaptırdığı ‘Alevi Çalıştayları’nı bir sonuca ulaştırmayan AKP’nin “Hak temelli yeni bir açılım” hazırlığında olduğunu söylüyor. Bu kapsamda Alevilerin ibadethane sayılmasını istedikleri cemevlerinin ‘kültür merkezi’ statüsüne kavuşturulacağını, cemevlerinde görevli dedelere maaş bağlanacağını ve cemevlerinin elektrik ve su giderlerinin devlet tarafından karşılanacağını belirtiyor.

Ali Erbaş’ın ‘şeriat’ yanlısı açıklamaları üzerinden Diyanetin bu kadar tartışıldığı, TÜGVA’nın ve iktidarın tarikatlarla ilişkisinin böylesine ayyuka çıktığı bir dönemde “Cemevleri ile ilgili düzenleme de nereden çıktı?” diye düşünenler olabilir. Hatta bu konuda yapılan hazırlıkların uygulanan politika ile çeliştiği yanılgısına kapılanlar da olabilir. Oysa cemevleri konusunda gündeme getirilen düzenlemeler, bu din istismarcısı gerici politikanın meşrulaştırılmasının bir aracı haline gelmekle kalmıyor aynı zamanda gündeme getiriliş biçimi dikkate alındığında bir seçim rüşveti olarak da kullanılmak isteniyor.

Her şeyden önce cemevlerine “kültür merkezi” statüsünün verilmesi, Alevilerin en temel taleplerinden biri olan cemevlerinin ibadethane olarak görülmesi talebinin reddi anlamına geliyor. Başka bir deyişle cemevlerine “kültür merkezi” statüsü verilerek Alevilerin, Sünni İslam’ı resmi devlet dini olarak gören zihniyetin önünde bir engel olmaktan çıkartılıp bu zihniyetin dayanaklarından biri haline getirilmesi amaçlanıyor. Dedelere maaş ve cemevlerinin elektrik ve suyunun devlet tarafından karşılanması, bu politikanın rüşveti olarak gündeme getiriliyor.

Hatırlanırsa AKP-Erdoğan iktidarı, daha önce de (2009-2011 arasında) Alevilerin sorunlarını çözme iddiasıyla 7 Alevi çalıştayı düzenlemişti. Bu dönemde ‘Alevi açılımı’ koordinatörü olarak görevlendirilen İlahiyatçı Necdet Subaşı’nın “Cemevleri talebi, Aleviliği başka bir evrende yeniden tanzim etmekle ilgili bir çaba(…)cemevlerinin, kendilerine böyle bir statü verildiğinde Alevilerin tarihsel yolculuğuna ne katacağını, onların kimliklenmelerinde ne tür bir katkı sağlayacağını bütün samimiyetimle söylüyorum, bilmiyorum” sözleri sadece Sünni İslamcı resmi din anlayışını çarpıcı biçimde ortaya koymakla kalmıyor aynı zamanda bu zihniyetin Alevi sorununu neden çözemeyeceğini de bütün açıklığıyla ortaya koyuyor.

Cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasının Alevi kimliğine ne kazandıracağını sormak, Kürtlerin ulusal-demokratik taleplerinin kabul edilmesinin Kürt kimliğine ne kazandıracağını sormaktan farksızdır. Zaten bunu anlamayan bir zihniyetin bu sorunu çözmesi de mümkün değildir.

Erdoğan, “Hangi inanca, hangi mezhebe sahip olursa olsun Türkiye’nin 84 milyon vatandaşımızın her birinin meselesi bizim meselemizdir” diyor ama Türkiye siyaset tarihinde Alevi sorununa mezhepçi yaklaşım konusunda kendisi kadar sabıkalı siyasetçi çok azdır.

Çünkü seçim meydanlarında Kılıçdaroğlu’nun Alevi olduğunu hatırlatıp yuhalatan kendisiydi.

Yine Suriye savaşı üzerinden mezhepsel kamplaşma yaratıp radikal İslamcıları yedeklemek için Esad’ın Alevi olduğunu vurgulayan ve Sünnilere zulüm uygulayıp katliamlar yaptığını söyleyen de kendisiydi.

Seçimlerde HDP’nin Alevileri aday gösterdiğini söyleyip mezhepçilik üzerinden Sünni Kürtleri Kürt sorunundaki gerici politikaya yedeklemeye çalışan da oydu.

Reyhanlı’da 2013’te gerçekleştirilen terör saldırısından sonra “53 Sünni vatandaşımız şehit oldu” diyerek kendi vatandaşlarını mezheplerine göre ayıran ve dahası ‘şehitlik’ vurgusu üzerinden cihatçı bir yaklaşım ortaya koyan da kendisinden başkası değildi.

Ama gel gör ki, her fırsatta “Alevilik Ali’yi sevmekse ben sizden daha çok Alevi’yim” diyerek Alevileri aşağılayan ve onları anlamaktan ne kadar uzak olduğunu gösteren de yine oydu.

Uzatmaya gerek yok. Alevilerin; cemevlerinin ibadethane olarak görülmesi, din derslerinden muaf tutulma ve nüfus cüzdanının din hanesine ‘Alevi’ yazılması gibi konularda AİHM’de açıp kazandıkları davaları dahi tanıyıp uygulamayan Erdoğan iktidarının, Aleviler/cemevleri konusunda yeni düzenleme hazırlığı da bir aldatmacadan öteye gitmeyecektir.

Gelinen yerde Alevilerin; Diyanetin kapatılması, cemevlerine ibadethane statüsünün verilmesi ve zorunlu din dersinin kaldırılması gibi talepleri laik ve demokratik bir düzen kurma mücadelesinin bir parçası durumundadır. Laiklikle ilgili oldukça sınırlı kazanımları dahi tasfiye etmeye çalışan, her türlü demokratik hak ve özgürlüğü askıya alan tek adam iktidarının bu talepleri karşılaması imkansız olduğuna göre; Alevilerin talep ve beklentilerini istismar etmeye yönelik gerici girişimler karşısında uyanık olmak, laik ve demokratik bir gelecek mücadelesi bakımından önem kazanıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa