6 Kasım 2021

Glasgow zirvesi: Organize şarlatanlık

Bir avuç şirket ve sınırlı sayıda bir grup ülke, tüm dünyanın iklimini uzun süredir zehirliyor. Bunların temsilcileri arada sırada bir araya gelip, iklim krizini çözmek için atacakları adımları tartışıyorlar. Glasgow zirvesi de, dünyanın dört bir yanından uzmanları bir araya getirmek iddiasına sahip olsa bile, zengin ülkelerin ve şirketlerin damgasını taşıyor. Şirketlerin lobicileri cirit atıyor Glasgow’da. Aynen bundan önceki Birleşmiş Milletler iklim zirvelerinde olduğu gibi. Üstelik bu sefer pandemi ve aşı yokluğundan dolayı, dünyanın yoksul bölgelerinin katılımı iyice az. Afrikalı iklim aktivistleri, organizasyonun kasıtlı olarak yoksulları dışlayacak şekilde yapıldığını iddia ediyorlar.

Bu devletler ve sivil uzantıları, aslında neyi temsil ediyor? Birleşmiş Milletlerin rolü ne?

Sosyolog Charles Tilly’ye göre, devlet aslolarak organize bir haraç kesme şebekesidir. Diğer suç örgütlerinden farkı, haraç ağını tekeline alması. Doğru ama, eklemek gerekiyor: Devletler ve güdümlerindeki uluslararası kuruluşlar, aynı zamanda teşkilatlı şarlatanlık şebekeleridir. Tüm şarlatanlar gibi, güçlerini abartırlar. Niyetlerini çarpık şekillerde yansıtırlar. Yalan ve gerçeği, birbirine bulayarak sunarlar.

Bu düzenbazlığın son örneği, daha yeni petrol sondajı için yığınla anlaşma imzalayan bir dizi devletin, dünya kamuoyunun önüne geçip, petrolsüz bir dünyayı nasıl kuracaklarını tartışmaları.

Bunun koskoca bir tiyatro olduğunu, Biden kendi sözleriyle itiraf etti. Glasgow’a adım atmadan hemen önce, G20 ülkelerine petrol üretimini arttırmalarını buyurdu. Batılı liderlerin, Afrikalıları ve diğer yoksulları zirvede istememesi rastlantı değil. Biden, sözü geçen açıklamada, petrol üretimi artmazsa, işçi sınıfının acı içinde kıvranacağını da eklemişti. Eğer Glasgow’da buna cevap verecek bir zemin olsaydı, herhalde, “Dünya işçi sınıfından değil, sadece zengin ülkelerin ayrıcalıklı işçilerinden bahsediyorsun, ey Biden” diyen biri çıkardı.

Bazı siyasetçiler, ulusal çapta daha dikkatliyken, uluslararası arenaya çıkınca bu kadar bariz şekilde zırvalamaya nasıl yüz buluyorlar? Bunun sırrı, yapısal dinamiklerde.

Merhum Tilly, bazı devletlerin zaman içinde sadece haraç şebekesi olmaktan çıkıp, temsili kurumlar geliştirdiklerini de eklemişti. Ancak Tilly’nin de belirttiği gibi, küresel çapta benzer temsili kurumlar gelişemedi. Mesela Birleşmiş Milletler, çoğunlukla etkisiz bir kurum olarak tarihe geçecek. IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar ise, başlarda düzen ve “rıza” kurucu bir işlevleri olmasına rağmen, sonradan zengin devletlerin haraç baskısı araçlarına dönüştüler.

Şarlatanlık konusunda da benzer bir evrim ve çürümüşlükten bahsedebiliriz. Rıza kapasitesi güçlü olmayan devletler, zor kadar yalan ve entrikaya da dayanıyorlar. Gelişmiş ülkelerde ise şarlatanlıktan ziyade, geniş kesimler tarafından paylaşılan ideolojiler düzeni ayakta tutuyor. Daha doğrusu, aslolarak bir şarlatanlık şebekesi olan devlet, etrafına bir de geniş kesimlerce paylaşılan bir ideoloji zırhı örüyor. Burada ideolojiyi “yanlış bilinç” anlamında değil, gerçeklikle kurulan bir arzu ilişkisi manasında kullanıyorum. Bu arzu ilişkisi, geniş kesimlerce paylaşılınca, çalışan sınıfların düzene eklemlenmesinin (Ve hatta düzenden fayda sağlamasının) bir aracı bile olabiliyor.

Ancak, birçok ülkede ulusal çapta yaşanan bu evrim, küresel çapta hep güdük kaldı. Amerika’nın (Batı dünyası dışındaki) egemenliği nasıl temsilden ziyade zora ve işgale dayanıyorsa, kültürel alanda da paylaşılan birtakım fikirlerden çok yalana dolana, tiyatroya dayanageldi.

Özetlemek gerekirse... Devlet karar alır, uygulamaya koyar. Rızaya dayalı kapitalizm türlerinde, bu kararlar geniş kesimlerce sahiplenilir. Ancak küresel çapta, alınan “siyasi” kararlar daha çok aldatmaya yöneliktir. Oyunu Birleşmiş Milletler değil, haraç kurumları, işgal orduları ve sermaye grupları kurar.

İklim konusu bunun en bariz örneklerinden. Fakat diğer bahislerden farkı, sorun küresel olarak paylaşıldığından, dışarıdaki şarlatanlığın eninde sonunda içeriyi de çürütecek olması.

G20 liderlerinin şarlatanlığa sığınması, yalnızca kötü niyetten değil. Görece daha sol-liberal olanlar, eğer yeşil bir kapitalizm kurup bunu yoksul ülkelere de yayabilselerdi, yaparlardı. Ancak benzer iklim zirvelerinde belirlenen (gayet mütevazı) hedeflerin gerçekleştirilememesi, bu devletlerin sermayeye laf geçiremediklerini gösteriyor. Acz içindeler. Sadece sahtekarlık damarlarında olduğu için değil, başka çareleri kalmadığı için... Faydasız ve sonuçsuz şovlar düzenliyorlar.

İklim konusundaki (kişisel değil, yapısal) yeteneksizlikleri, kapitalist medeniyetin sonunu getirecek.

Çözüme giden yol, Glasgow tarzı şovlardan değil, dünyayı bu şarlatanların başına yıkacak sokak hareketlerinden, toplumsal mücadelelerden geçiyor.

Evrensel'i Takip Et