Hakikat ve Grev; dündeki bugün, bugündeki dün

Fotoğraf: @metinyegin'in Twitter paylaşımından alınmıştır
Bir ay içinde iki önemli film vizyona girdi. Hakan Alak’ın yönettiği Şeyh Bedrettin isyanını anlatan Hakikat ve Metin Yeğin’den Osmanlı İmparatorluğu döneminde Bursa’da yaşanan ilk kadın grevini konu alan Grev. Bu iki film bizde emekçilerin tarihinin sanatsal temsilindeki yokluğu iyice açığa çıkaran yapıtlar.
Alt sınıfların koşullarını değiştirme çabasını, resmi yazımın kapsamadığı tarihini konu alan yapıtların estetik bir değer yaratmayacağı kanısı bir soğuk savaş itikadı olarak hâlâ geçerli olduğundan yetenekli sanatçılar kendi iç yolculuklarına çıkmaktan buralara yönelemediler henüz! Filmlerin hitap edeceği kitle ise herkesin holding patronu ya da çalışanı olduğu dizilere maruz kalmaya devam ediyor her gece.
Her şeyin tekelleştiği koşullarda bu tür filmlerin sinema salonu bulabilmesi de ayrıca problem. Metin Yeğin’in, her 20 kişi için bir salon, askıda bilet vb. uygulamalar eşliğinde ‘örgütlediği’ kampanya seyirciden ilgi gördü. Sendika şubeleri, öğrenciler, siyasi partiler, topluluklar bir araya gelerek gösterim talebinde bulunuyor, sosyal medyada her gün gösterim listesi yayımlanıyor. Demek ki adı Grev olan bir film, üzerine hiçbir yorum okunmadan, hiçbir tartışma yanşanmadan seyircinin açık çekini almış durumda. Keşke Hakikat filmi için de böyle bir kampanya yapılabilseydi.
Grev’in konusu; Osmanlının çöküş döneminde Düyunu Umumiye adlı sömürgeci kuruluş/sistem aracılığıyla hasta adamı soymaya çalışan emperyalistler, onlarla iş birliği halindeki İttihat Terakki, İngiliz Fransız emperyalizminin atanmış ‘company’ patronlarının açığından yararlanarak yükselmeye çalışan Türk burjuvazisinin alengirli dünyasının tam ortasında bir küçük ipek fabrikasında gelişen Ermeni, Rum, Türk kadınların eylemi. Yönetmen bu küçük ama önemli grevi İngiltere’deki sufrajetlerin oy hakkı mücadelesine, 1910’lu yıllarda dergiler yayımlayan ilk sosyalistlere ama bir biçimde 25 yıl sonraki İspanya İç Savaşı’na da bağlamış. Bir küçük fabrika kozasının içindeki bütün sınıfsal ilişkileri en uzak bağlantısına kadar yansıtan film bir buçuk saatlik süre içinde göndermesi bol bir dünya resmi çiziyor.
Bu filmlerin hataları sevapları ayrıca konuşulabilir. Hakikat’te geçmişin sorunlarına, filmin isminden başlamak üzere, bugünden verilen yanıtlar, yönetmenin ideolojik tercihlerinin süzgecinden geçen tarih okuması; Grev’de ise bir Osmanlı taşrasını tarihin ve dünyanın o günkü haline yerleştirmek gibi zor bir işi başarmaya çalışırken düşülen, teatralliği abartılmış didaktizm ve anakronizm gözden kaçacak değil elbette. Yine Grev’de dönem kostümleştirmesinde zihniyetin kurgulanması unutulmuş; mesela Osmanlı’nın bir taşra kasabasında dergi çıkaran sosyalistin enternasyonalle ilişkisindeki ‘tuhaflık’ ile dünyanın her yerinde kadın grevlerinin ortaya çıktığı 1908-1910 yılları arasında kadın mücadelesinin oy hakkı mücadelesi veren süfrajetlerle sınırlı tutulması bunlardan en barizi. Enternasyonalle gıyabında hasbıhal eyleyen sosyalist gazetecinin, Clara Zetkin’in Kopenhag Konferansında emekçi kadınlar günü önerisinden haberinin olmaması da film zihniyetinin yanlış kostümlendirmelerinden biri. Filmin sinematografik niteliği ile ilgili sorunları sinema eleştirmenlerine bırakalım.
Bütün bunlara karşın… olsun. Marx’ın 18 Brumaire’de dediği gibi, ‘Yeni bir dili öğrenmeye başlayan kişi onu hep kendi ana rdiline çevirir durur, ama ancak kendi ana dilini anımsamadan bu yeni dili kullanmayı başardığı zaman yeni dilin özünü, ruhunu özümleyebilir.’ Çok uzun aradan sonra ilk olmalarından kaynaklanan sorunları filmlerin güncel değerlerini ortadan kaldırmıyor.
Osmanlı’nın yükseliş dönemi padişahlarını tek adam rejiminin müjdecisiymiş gibi yücelten televizyon dizileri ile, günlük hayatı tarihi mizansenler ve şehir mobilyalarıyla donatan iktidar zihniyeti uydurulmuş bir tarihle günü kuşatıyor. 500 yıl önceki fethin animasyonunu tekrarlaya tekrarlaya her zemine çökmenin motivasyonuna altlık yapan iktidarın ideolojik aygıtlarının başlıca kaynağı hizmete amade bir tarih. Bu tarihin içinde sıradan insanlar, yoksullar, emekçiler ve onların yaşam kavgaları yok.
Oysa Osmanlı döneminde ballı incirleri hep beraber yiyebilmek için eşitlik mücadelesi veren Bedreddin ve müridleri kılıçtan geçirilmişlerdi. Birçok kez farklı nedenlerle isyan edenlerin de yurdu olan Anadolu despotik rejimle bir hesaplaşma sahnesiydi. Bugün iktidar eliyle kurulan derme çatma tarih sahnesinin karşısında en alttakilerin tarihinin kendi sahnesini kuramamış olması ayrı bir sorun. Hakikat ve Grevin bu yüzden de üzerinde durulmaya değer. Belki bir başlangıç olduklarını düşündürdükleri için.
Grev’in sonunda ‘Devam edecek’ ibaresi var. Eski sınıf mücadelelerinin beyaz perdedeki temsillerinin devamına ilişkin bir beklentiyle bitiyor film. O halde sonraki filmleri heveslendirecek talebi ama aynı zamanda bunların estetik değerini karşılıklı etkileşimle yükseltecek bir emekçi ortak duyusunu oluşturmak için bu yapımları desteklemek, üzerine tartışmak önemli.
Evrensel'i Takip Et