06 Kasım 2021 00:10

Muhalefetin, Saray rejiminin ‘Balkanlaştırma’ stratejisini boşa çıkarmak için, AKP-MHP ruhunu mutfağına sokmaması şart…

Soru işaretlerinin yer aldığı bir görsel

Görsel: Pixabay

Paylaş

‘Balkanlaştırma’, teşhise dönük siyasi bir kavramlaştırma…
Adı üstünde; ‘Balkan’ siyasi coğrafyasına benzetmeyi ima eder…
Anlamı:
Baskın müdahil gücün nesnesini/hasmını atomize etmesi…
Ufalayıp parçalayarak, mütemadiyen birbiriyle dalaşan nizalı küçük birimler haline getirmesi…
Anlaşılmış olmalı:
Saray rejiminin muhalefet blokunu Balkanlaştırma heva ve hevesinden bahsetmeye niyetleniyor...
Ki aslında aynı ifade kullanılmasa bile bu zaten biliniyor; yeni bir şey söylemiş olmuyoruz:
İktidar müşahhas tek muhalefet bloku olarak “Millet İttifakı”nın (mesela HDP’yi de kapsayacak denli) yaygınlaşmasını ve derinleşmesini engellemeye çalışmakla yetinmiyor…
“Millet”in ana kolonları CHP ve İP ile diğer rejim karşıtı odaklar arasına fit sokarak muhalif bloku tarumar etmek istiyor…
‘Nasıl?​’ı da malum; kendimizi de tekrar etme pahasına hatırlatalım:
Dinci-milliyetçi-muhafazakar değerleri siyasal sürecin ana parametreleri, siyasal saflaşmanın temel böleni; kerteriz noktası halinde getirerek…

BİR ADIM İLERİ İKİ ADIM GERİ İSTİKRARSIZLIĞI

Haksızlık etmeyelim; Muhalefet de bunun farkında olduğunu gösterdi…
“Gerçek gündem” dediği halkın temel sorunlarına yüklenerek, “söylem üstünlüğünü kazandı”…
Fakat saklanamayan kimi yalpalamalar kazanılan üstünlüğün hazmedilemediğini düşündürüyor…
Yazının başlıca amacı da bu:
Tekrara düşmeyi göze alarak muhalefetin istikrarsızlığına ve bunun yol açtığı kendi iktidarından uzaklaşma tehlikesine işaret etmek…
Öyleyse iddia ettiğimiz “yalpalamalar”a misal:
CHP ezber bozdu…
İktidarı dahi köşeye sıkıştıran (“Konuşlandırılacak yabancı askeri güç”) argümanlarla ‘Tezkere” ye hayır dedi…
Rejimin muhalefeti kuşatma taktiği büyük ölçüde boşa düşürülürken…
O da ne!..
CHP Lideri ant içti:
“Kandil’i yerle yeksan etmezsem Kılıçdaroğlu demesinler.” (3 Kasım 2021)
Kürt sorununun çözümünden bahsederken bu mu/böyle mi yani!! faslı şöyle dursun…
CHP’nin kendi iç tutarlılığı bakımından dahi problemli:
Mesele Kandil’e diş bilemesi değil, bunu iktidar kuşatması altında söyleme/açıklama mecburiyetinde hissetmesi…
Açık:
“İki adım geri” düşüren Kılıçdaroğlu ‘andı’nı motive eden, Bahçeli’nin son açıklaması oldu…   

YİNE REJİMİN GÜNDEMİNE SAPLANMAK SARAY’A HAYAT ÖPÜCÜĞÜ VERMEK OLUR!

Bahçeli partisinin grup toplantısında demişti ya:
“CHP’nin gizli gündemini, halka doğrudan anlatmak için arkadaşlarımı Anadolu’ya gönderiyorum.”
Muhtemelen itiraz edecektir CHP ama edindiğim intiba bu:
Bahçeli’nin “millilik” ve HDP/PKK üzerinden vurma hamlesine karşı ön alma…
Halbuki… Bahçeli’nin sözlerinde tek “yeni” olan şu:
CHP’yi kendi “kalelerinde” “yerli ve milli” retoriklerle vurmak için Anadolu’ya revan olacağını açıklaması…
Diğer kısmı malum, ezber ettik:
“Tarihine sırt çevirmiş, kökünden uzaklaşmış CHP’yi her yerde anlatacağız. Bilhassa bir önceki dönemde CHP’nin en çok oy aldığı yerlerde, CHP’nin HDP ile iş birliğini, Atatürk’ten kopuşunu, kimlere hizmet ettiğini anlatacağız.”

HULKİ CEVİZOĞLU İLE HAKAN BAYRAKÇI BAHÇELİ’NİN İSTEDİĞİNİ ANLATIYOR ZATEN CNN TÜRKTE’Kİ ‘İKNA ODALARI’NDA

Rejimin kurduğu…
“Sorun CHP değil, özünden kopan Kılçdaroğlu CHP’si…” retoriğiyle
CHP Tabanı/Atatürkçü kümelerle “Kılıçdaroğlu CHP”si arasında yarılma yaratma stratejisi… 
Bir bir, tekrar tekrar zerk edilerek, neredeyse her akşam maiyet medyası ekranlarında işleniyor...
Görevli personel Goebbelsçi metodu eksiksiz tatbik ederek vurguluyor…
Bilhassa da (CHP tabanının izleme alışkanlığını koruduğu düşüncesiyle olsa gerek) CNN Türk’te Atatürkçüler için kurulan “ikna odası” formatlı programlarda…
Başöğretmen edasıyla Doçent Sosyolog Psikolog Gazeteci… o her bir şey Hulki Cevizoğlu (ve Anketçi Hakan Bayrakçı ile Nedim Şener) CNN Türk’te döne döne, “Kılıçdaroğlu CHP’sine karşı Atatürk CHP’si için millici Erdoğan” propagandası yapıp duruyor…

BÖYLE İYİ PARTİDEN ‘MERKEZ PARTİSİ’ DEĞİL, ÇAKMA MHP ÇIKAR…

Baykal’ın adamı (AKP Ağrı Belediye Başkanı) Savcı Sayan’ın vaktiyle yaptığı “Partim CHP, oyum AKP’yepankartlı propagandasının CNN Türk/Cevizoğlu versiyonu üzerinde ayrıca durmak lazım…
Biz şimdi Akşener’in rejim kuşatması altında zikzaklar yapması ile bağlayalım…
Ne diyor Meral Akşener, İyi Partinin “HDP Meclisin meşru partisidir” pozisyonundan bas geri yaparken:
“HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırıyoruz” (3 Kasım 2021)İyi yapıyorsunuz(!), rejimin tazyiki altında, HDP ile mesafelenme mecburiyetine uyarak, muhalefeti Balkanlaştırma oyununa hizmet eden açıklamalarınızla…Yalan mı!..


BAKALIM ANLATABİLMİŞ Mİ DERDİNİ TASASINI

Medya ve muhalefet partilerini baz alarak…
Siyaset okur yazarlığı denemesine girişelim mi?
Haydi…
Mihenk taşı olarak kullanacağım sorularla çerçeve oluşturmayı çalışalım…
İlk sualimiz; o klişelerin ilki:
Ne oluyor?..
Tasvir odaklı tahlilde arar cevabını…
Nereye gidiyoruz?..
Tasvire dayalı analiz sonuçlarının teşhiri:
Sorgulanan vaziyetin güzergahı gösterilerek, laf yetiştirilir ‘nereye?​’ye?
Ne yapmalı?..
Söylemeye gerek var mı; en kritik başlık bu…
Zurnaya zırt dedirtecek sorudur, çünkü:
Tasvir analizleri durum tespiti yapar; dinamik ve muhtelif veçheleriyle sorunu tarif eder…
Giderek kaba hatlarıyla ‘hedefi’ ortaya koyar...
‘Ne yapmalı?​’ ise hedefi’ inceleterek tüm hatlarını netçe ortaya koyar…
Nasıl Yapmalı? zaten ikiz arayış olarak belirir orada ve birlikte sorulur?
Ne - nasıl yapmalı? halini alır…
Tekrar ‘tasvir’ faslı ama ileri bir evrenin görevleriyle:
Program strateji taktik; araçlar işlevler…
İlk iki soru “negatif muhalefet”in sınırlarını çizer…
İktidar siyasa ve siyasetinin eleştirisi; yanlış ve çıkmazının teşhirinden müteşekkil muhalefet…
Aksi olarak hemen akla gelen “pozitif muhalefet”in anlamı:
Hayır… Kesinlikle iktidar eyyamcılarının sokmaya çalıştığı o potaya girmek değil:
“Tamam iktidarı eleştirelim ama doğru yaptıklarını da teslim edelim”… (Ne münasebet!)
Ya da “Hiç değilse milli meselelerde muhalefet etmeyi bırakalım, iktidarıyla muhalefetiyle iş birliği yapalım; hepimiz aynı gemideyiz”…
Hiç değil… Katiyen…
Şudur ‘pozitif’lik:
Yukarıdaki ilk iki soruyu aşabilmek…
Diğer deyişiyle:
‘Ne oluyor?​’ ve ‘Nereye gidiyoruz’ sorusunu ‘Ne ve nasıl yapmalı’ sorularına bağlamak:
Belirlenmiş net çerçeveler halinde hedef(ler) ve hedeflere nasıl ulaşılacağı…
Ki bu da ‘neler?​’ sorusunu getirir, (ne) yapılacakların yaratacağı değişimin çıktısı, sonucu olarak…
Pozitif muhalefete misal:
Bilimsel Sosyalizm…
Marksizm ve (“emperyalizm çağının Marksizmi” olarak) Leninizm kapitalizmin, emperyalizmin nedenleri ile kötülüklerini ortaya koymakla kalmaz…
Çıkışın ne ve nasılını da ortaya koyar; bir metot sunar…
Sosyalist devrimcilerin günlük hareketine yol gösteren Marksist tutum/yöntem budur:
Düzenin kiri pasını, kalleşliklerini teşhiriyle (negatif muhalefetle) yetinmemek…
Kısa-uzun vadeli çözüm yollarını (ne-nasıl?) sonuçlarını göstermek…
Kritik nokta:
Sadece gelecek güzel günlere dair cennet vaadiyle değil, pratikte o cenneti şimdiye indirerek:
Nihai hedefi (sosyalizm ve komünizm) momente tercüme ederek nüvelerini oluşturup hayata geçirerek…
De olan ne?
Offf… dedirten cevap:
Ha bire durum tespiti/tasviri yapıp duruyoruz…
Neyse çok şükür; bizim sosyalist devrimci solun iddialı bir çıkışı yok…
Sanki “Sosyalizme daha çok var, önce şu gerçekten demokrasiyi, ‘devrimci demokratik Türkiye’yi’ kuralım” deniliyor; intibaım bu…
Hiç değilse bu hedefin Saray rejiminin devre dışı bırakılması işi de (fiilen) burjuva muhalefetine havale edilmiş görünüyor…  
Vaziyet böyle ise- ki böyle olduğunu söyledim…
Benim “ne”li soruları sıralayarak izah etmeye çalıştığım çerçevenin birinci dereceden muhatabı da rejim karşıtı burjuva muhalefet oluyor, ister istemez…
Ara toparlama:

DÜZEN İÇİ – DIŞI MUHALEFET ‘NEGATİF MUHALEFET’ ÇEMBERİNDE DÖNÜP DURUYOR…

Pratikteki görünüm:
Tek adam rejiminin örgütsüz kalabalıklarda yarattığı sosyoekonomik-politik hoşnutsuzluğa ‘ses’ olmaktan öteye çok fazla gidemiyor, muhalefet…
Eğreti gibi duran girişteki soruları ete kemiğe büründürerek açımlarsak:
İlk iki sorunun; ne oluyor, nereye gidiyoruz sorularına cevap üretmenin ötesine kayda değer ölçüde çıkamadı muhalefet...
‘Muhalefet’ genellemesini bilhassa tercih ettim...
Zira sadece burjuva ya da sol partiler değil yayın mecralarını (medya/basın) kastediyorum…
Ziyanı yok, hadi çuvaldızı kendimize batıralım; Harfiyat başta…
Günlük basında ve daha yaygın etkisi olduğu gözlenen teve ekranlarındaki “tartışma programlarında” yapılan esas olarak siyasi betimleme ve anlamlandırma; mesainin esaslı kısmını bu oluşturuyor:
Durum tespiti ve ideo - politik teşhir…
Nitekim şimdiye kadar bu yazıda da yapılan bu; vaziyetin betimlemesi…
Fakat yazı planımın niyeti bunun sınırlarını aşma eşiğine yönelmek…
Meşruiyet meselesi üzerinden deneyeceğim…
Neden bir kez daha ‘meşruiyet’?
Çünkü:
Rejimin haldeki vaziyetinin siyasal gündemin ana, temel meselesinin İktidarın meşruiyetini demokratik tarzda sorgulamak olduğunu sanıyorum…
Nitekim buna istinaden bilhassa son yazılarda bir şekilde hep rejimin meşruiyeti meselesini tartışmaya tahrik etmeye çalıştım…
Hadi tahrik edici bir soru:
İktidar için yüzde 50+1 oy desteğini şart koşan mevcut sistemde…

‘TÜRK TİPİ BAŞKAN’IN HALK DESTEĞİ YÜZDE 30’LARA DÜŞERSE, MEŞRUİYETİNİ KAYBETMİŞ SAYILIR MI?

Sadece soru…
Şunlar da:
Halkın ekseriyetinin yaşam standardını açlık sınırına çeken pahalılık, adaletsiz ve yüksek vergi oranlarının yığınlar aleyhine daha da ağırlaştırılması, yolsuzluk ve adalet-güven hissinin kaybolması, bir iktidarın meşruiyetini ortadan kaldırır mı?
Tartışılır (mı?)…
Bakınız…
‘Meşruiyet’ hadisesi sadece siyasi pratiğin değil ‘siyaset bilimi’nin de en tartışmalı başlıklarından sayılıyor…
Misal:
“Siyasi iktidarın meşruiyetinin kaynağı nedir?​”
Siyasi düzlemde kritik hale getiren soru:
İktidar hangi şartlarda meşruiyetini kaybeder?..
Soruyu daha da kritikleştiren ise:
Meşruiyetini kaybeden iktidara karşı nasıl mücadele edilir?
Bu soru hayli mühim…
Zira iktidara karşı mücadelenin muhtevasını olduğu kadar tarzını; yol ve yöntemlerini tayin eden de bu soruya verilecek cevap…
Değil mi?..

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa